Allah insanı nasıl korur?

Zünnu-i Mısri'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir :Bir gün elbiselerimi yıkamak için Nil nehrinin kenarına gitmiştim. Nehrin kenarında dururken, bir de baktım ki, görülmemiş şekilde büyük bir akrep bana doğru geliyor.

Bu sudan İçmek Müslümana Haram

Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı,” bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: - “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”

Hiçbirinin haccı kabul edilmedi!

Ali bin Muvaffak hazretleri, Şam’da yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. Zünnûn-ı Mısrî ve Abdullah bin Mübarek ile görüştü. 878 (H.265) senesi vefât etti... Abdullah bin Mübarek bir hac mevsiminde Mekke’de hac vazifelerini ifa ettikten sonra, Harem’de uyuyakalır

Kuran Sırları

Bilindiği gibi DNA terimi, canlılardaki genetik malzemenin kısaltılmış ifadesidir. Genetik biliminin başlangıç tarihi ise, Mendel isimli bilim adamının 1865 yılında hazırlamış olduğu genetik yasalarına dayanır. Bilim tarihi için bir dönüm noktası oluşturan bu tarihe, Kuran’da 18:65 numaralı Kehf Suresi’nin 65. ayetinde işaret edilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Nefsin Mertebeleri

BİRİNCİ DAİRE: Nefs-i Emmare: Allah`ın emirlerine uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve zevkine tabi olan nefistir. Nefs-i emmâre denilen bedbaht nefis zenginleştikçe şımarır. Bilgisi arttıkça kibri, gururu da artar. Hele bir de makam sahibi olursa artık onun yanına varmak, sokulmak ne mümkün!

YAHUDİLERİN MAYMUN OLMASI

Onlar, Davud Aleyhisselâm’ın zamanında "Eyle" denilen bir şehirde yaşıyorlardı. Eyle Medine ile Şam arasında bir yerde ve Kızıldenizin sahilinde bir yerdeydi. Allah onlara cumartesi günü balık avlamayı yasak etti. Cumartesi günü olduğu zaman, denizde balık kalmaz, hepsi sahile gelirdi.

ARAPÇA ÖĞRENİYORUM

Öncelikle Hafıza tekniği konusunda size olağan üstü bir ip ucu.Sureler kolaydan zora doğru sıralanır. Bir sayfa alınarak 3′e bölünür. Önce ilk 5 satır, daha sonra diğer satırlar 5′er 5′er ezberlenir ve sonrasında birleştirilerek tekrar yapılır.

Günahın Reçetesi

Büyük Mutasavvıf Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri bir gün tımarhanenin önünden geçiyordu. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla birşeyler dövdüğünü görüp

Ahir Zaman Bu Zaman Mı?

Ahir zamanın kendini hissettirdiği şu günlerde, Rabbimizin ikazlarını neden duymamazlıktan geliyoruz acaba? Nereye gidiyorsunuz? Nerede Muhammed ümmeti?

Şeytan İşi

Günlerden birgün şeytanın yolu bir köye düşmüş.Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.

Artan pilav

Yahya baba, II. Bâyezîd Hân zamanında, Edirne Bâyezid Külliyesi'nin aşçılarından biridir.. Arkadaşları hoşaf, kebap sebze, bakliyat pişirir. Ama onun ihtisası pilavdır. Mübârek işe girişti mi, ibadet ettiğini sanırsınız.

Olgun İmana Kavuşma

MESCİD-İ Saadet'te Ashab-ı Kiram toplanmışlar, derin bir vecd ve huşu içinde Allah'ın Resûlünü dinlemekteydiler. Hazret-i Fahr-i Kâinat Efendimiz ise, Al-i İmrân sûresinden şu mealdeki Âyet-i Kerimeyi okuyordu:

Gönül Örtüsü Hayâ

Gönlün titremesidir hayâ. Gönül ki kurtulmuştur da ağırlıklarından, bir yaprak kadar incelmiştir. İşte o nazenin yapraktır müminin gönlü. Titrer bir günah, bir yanlış, bir aykırı hal gördüğünde.

KÂLU BELÂ

Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”

AY'IN RESÛLULLAH (S.A.V)'A SELAM VERMESİ

Ebû Kubeys dağının altında duruyorduk.Ay doğu tarafından göründü.Yükselerek yukarı çıktı. Nûru bütün âlemi doldurmaya başladı.Göğün ortasında kâmil bir dolunay haline geldi...

5 Mayıs 2009 Salı

Kuranda geçen şifalı besinler





Kuran’da Dikkat Çekilen Şifa Kaynağı Bitki: Zeytin (Nahl Suresi, 10-11)“Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır.










Kuran’da Faydalarına Dikkat Çekilen Besin Hurma (Rad Suresi, 4)
“Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.













Potansyum Deposu Meyve : Nar . (Enam Suresi, 141)
“Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tadları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları -birbirine benzer ve benzeşmez- yaratan O’dur. Ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez











Baldaki Hikmet(Nahl Suresi, 68-69)
“Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.















Kuran’da Dikkat Çekilen Bir Besin: Balık
. Kehf Suresi’nde Musa peygamber ve genç yardımcısının uzun bir yolculuğa çıktığı ve yanlarına da yiyecek olarak balık aldıkları anlatılır:(Kehf Suresi, 62-63)(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: “Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk.” (Genç-yardımcısı) Dedi ki: “Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum…” Ayetlerde dikkat çeken nokta, böyle uzun bir yolculuk sırasında yiyecek olarak özellikle balığın seçilmiş olmasıdır..

Bir tavus tüyü ile Kur'an sevgisi






“Şu çobana bir ayet sorusu soralım bilirse ne ala bilemez ise bir kuzu versin, kesip yiyelim”..



Dağ köylerinde yaşayan ve hiçbir sosyal aktivite ve faaliyet bilmeden yaşamını sürdüren saf temiz gördüğü ile uğraş veren, bulduğunu yiyen, kendisinin yetiştirdiği buğdayı köyündeki su değirmeninde un yapan, ekip yetiştirdiği sebzenin yazın tazesini, kışın ise kurutulmuşunu yiyen, çok varlıklı olmayan yani eski tabirle çapa ile ekip sıpa ile çeken, yokluk ve kıtlıklar içinde zor işlerin üstesinden gelmeye çalışarak bir dağ köyü yaşamını sürdüren o saf ve temiz Anadolu köylülerinin çocukları idi.
Yıllar mı, 1939-40.. Yani bundan 70 yıl kadar önceleri köylerinde okul yok, köyde büyüklerden erkek olanlar babalar ve ağalar az sayıda okur yazar insanlardı. Onlar da yakınlarındaki bir köyde zar zor okumuşlar ancak mektup yazabilecek ve gelen bir evrakın içeriğini bilecek kadar. Kadınlar kızlar mı? Onlarda okuma yazma hiç yoktu.

Yazın çalışma ayları bitmiş, yani mevsim güze dönüyor. Buğdaylar, yıkanıp kurutulmuş, unlar öğütülmüş, bostanlar bozulmuş, sebzeler soğan ve patatesler evlere taşınmış, salçalar kaynatılmış. Kışın uzun gecelerinde el işleri yaparken, sohbet ederken misafir gelince onlara ikram edebilmek için kavrulmuş mısırları ve kurutulmuş dağ armutlarını değirmende öğüterek armut ve mısır unundan yapılmış dağdan toplanmış olan alıçlar serin ve rutubetli yerde samanların üzerine serilmiş kışa gavurga olarak hazır edilmiş ve küplere doldurulmuş kayısılar elmalar kaklanmış. Bunun yanında yazın inek koyun ve keçilerden sağılan sütlerden tereyağı alınmış, peynirler tulumlara basılmış, kış yakacağı olan odunlar ormandan toplanıp evlere getirilmiş, kış hazırlıkları yapılmış, kışlık yiyecekler, yakacaklar hazırlanmış.
Evin reisi baba güz mevsiminde davar, sığır gibi birkaç mal satarak eline geçen üç beş lira ile şehirden biraz çiğ gayfe bir iki kilo şeker üç beş kilo şırlağan yağı, çocuklara ve kendilerine iç donu ve iç göyneği dikmek için bir top maliken (beyaz amerikan bezi) bir teneke gazyağı bir kese tuz getirip evi kışa hazırlamışlar, nihayet kış gelmiş ve kar yere düşmüş.
İşte o sene Osman yedi yaşına girmiş, köyde okul olmayınca ana babanın isteği ile hiç olmazsa dini bilgilerini edinsin diye hoca mektebine başlamıştı. Bu köy öyle ufak bir köy de değildi. Tam dört ayrı mahallesinde birer odada hocalar, onca talebeye Kur’an elifba okumak ve namaz surelerini öğretmekle iştigal ediyorlardı.

Gerçi köye sık sık cendermeler gelerek okuma odalarına baskınlar yapıp çocukları tazir ediyor, hocaları ise dövüyorlar ve cezalandırıyorlardı. O yüzden çocuklar, kuranlarını koyunlarına saklayarak mektebe gidip geliyorlar, okuma odasından çıkınca da başlarındaki o beyaz takkelerini ceplerine gizleyip köşe bucak cendermeye görünmeden evlerine gidiyorlardı. Hocalar ise böyle baskınlarda odanın arka tarafından bir gizli kapıdan çıkarak evlerine giderek dayaktan kurtulmaya çalışıyorlardı. Çünkü o yıllarda böyle hoca mekteplerinde çocuk okutmak yasaktı. Bu yüzden köyün giriş çıkışlarına köylüler birer adam koyarlar, gelen devlet ricalini görüp hemen anında bu mekteplere haber ulaştırır, oralarda olan talebe ve hocalar evlerine kaçardı.
Atalarımızdan bir anıyı size anlatayım. Köyün saf ama aklı başında olan delikanlısı Mehmet’i bekçilik için köyün girişine bir yere nöbete koyarlar. Hava soğuk, kış günü biraz bekleyen bizim Mehmet üşümüş, yaslandığı kayanın dibinde hafiften uyuklamış. Bir de uyanmış ki bir nal şakırtısı geliyor, fırlamış yerinden ama vakit çok geç sonra bir hayli de korkmuş Mehmet köyünde hiç görmediği çok iri bir katana at, adamın üstünde yine ona göre değişik bir devlet elbisesi.. Bu duruma şaşıran Mehmet anam anam candar candar diyerek köye doğru kaçmaya başlar.

GELEN ORMANCI İMİŞ
Meğerse gelen ormancı imiş. Onun kaçışına bir anlam veremeyen ormancı da atını hızla sürerek Mehmet’in ardından yetişir ve ensesinden yakalar. “Niçin kaçıyorsun len?” diye sorunca Mehmet’te ses yok. Ölüden nefes gelir, bizim Mehmet’ten gelmez. Daha hiddetli bağırarak tekrar sorar ormancı “niçin kaçıyorsun dedim?” “Valla cender emmi ben okumayyom onlar okuyorlar” der. “Kim onlar?” “Çocuklar kör hocada okuyorlar yokarı caminin odasında valla ben burada cenderme gözetleyyom”.

Adam şaşar ve “beni oraya mektebe götür” der. Ve o gelen adam dışarıda beklerken Mehmet vücudunun her yerini saran büyük korku ile mektebe dalar ve seslenmeden bir köşeye büzüşüp oturur. Hoca sevgi ile bakar “ne o” der gibi. Mehmet’in dili çözülür “hocam cenderme orancı geldi koca bir atı da var işte aha gapıda bekleyoor” deyince hoca durumu anlar ve hemen dışarı çıkar bakar ki bir ormancı gelmiş bu zararsızdır onlar için. Adamı buyur eder içeri. Meşe odunu yanmakta olan sobanın başında biraz ısınan ormancının yanına yine bizim Mehmet’i verip muhtar odasına gönderir. Yolda ormancı sorar “sen niçin okumuyorsun Mehmet?” “Benim işim var emmi ben guzu güdüyom çobanım ben okusam guzuları kim güdecek, bubamın işi var” deyince ormancı “bak oğlum sen akıllı birisin sen de boş zamanlarında oku olur mu? Okumanın çok faydasını görecekesin sonunda” der. Mehmet zaten “birez biliyom emme bubam okutmayorki” der. Bunu çok seven ormancı onu iyice sıkılar “ben bir daha gelinceye kadar seni Kur’anı okumuş olarak göreyim sana hediye vereceğim” der. Bir daha belki görüşmezler ama Mehmet için büyük bir iyilik yapar ormancı bey. Ve Mehmet ona söz verir, onu muhtar odasına bırakıp döner ve tekrar hocanın yanı başına oturur. Hoca o saf ve temiz hala korkmakta ve titremekte olan Mehmet’e “Mehmet yavrum bu ormancı. Sen eğer cenderme gelirse bize haber ver bir daha ki sefere olur mu” deyince, “Hocam ben onların hangısı cender hangısı ormancı bilemeyyom sonra bu adam çok eyi bana dedi ki sen oku ben sana hedaye verecem dedi. Bunlara sen cenderme deyyon ağam candarma derdi bunların ikisi de ayrı mı yoksa ikisi de bir adam mı” deyince hoca “hay sen çok yaşa emi Mehmet ikisi de bir adam bunların amma ormancı ayrı” der.
Bizim saf Mehmet’in ağası askerdedir hem de jandarmadır. Bir defa izine gelmiştir yakında ikinci izine gelecektir. O zamanlara piyade askerleri 2 yıl jandarma 2.5 yıl, bahriyeli ise (deniz askeri) üç yıl askerlik yapardı. Jandarma 2 ay izin kullanırdı derlerdi.. Ben de hatırlamıyorum. Yalnız piyade 45 gün izin kullanırdı askerlik boyunca.. Onun için Mehmet’in ağası ikinci izine gelecekmiş. Öyle yazmış mektubunda onun için Mehmet de ana babası da çok seviniyorlar.
Mehmet bir gün sabah erkenden gelip mektepte hocasına “hocam ağam askerden izine geldi amma o sana heç gızmayyor bizi okuttuğun için hem de seni çok seviyor. Neden acaba o da candarma amma?” diye sorunca, Hoca “tabi kızmaz Mehmet o bizim kendi köyümüzün çocuğu, burada bize gızmadığına bakma ekserde komutanlarının emri ile o da gızar” diye cevaplar.

MEHMET’İN AĞASI İKİNCİ DEFA İZİNE GELİR
Mehmet sevinçle sarıldığı abisine “ağa ben okumak isteyyom bubam okutmayor, ben o arkadaşlarımın okuduğu Kuran’ı çok seviyom” der. Ağası “söz Mehmet geleyim kuzuları ben güdeyim seni okutayım sen de büyük bir cevher var, sen saf değil Allah dostusun sanki” der. Ve askerliği bitene kadar babasından “gizli okuyacağım” diye çalışan Mehmet’i daha değişik bulan ağabey Mehmet’e değer verip hocaya gönderir ve “arada kuzu gütmeye de git olur mu gardaşım” der, bavulunda getirdiği bir avuç tüyü eline verir ve “okuduğun kuranın yaprakları arasına koy bunları, hangi sayfayı ezberlersen ondan öbürüne atlat” der. Bu tüyleri hiç görmemiş olan Mehmet sorar “ağa bunlar cennetten mi gelmişler nasıl tüy bunların guşu nicedir” deyince o “gardaşım bunlara tavus kuşu tüyü derler” der. Mehmet de “ağa bu guşlar çok güzeldir allehem” der. O da bunu tasdikler ve “hele bu tüylerini şöyle bir yukarı doğru dikti miydi ya çok güzel olurdu bunlar, hindi büyüklüğünde varlar” der. Ağası “bir tane vardı bizim yakınımızda öldü, bu tüylerini ben sana getirdim” deyince Mehmet çok üzülür ve bu tüyler Mehmet’te derin bir düşünce yaratır.

Birazını da arkadaşlarına verir Mehmet. Hocasına “hocam ben artık Kuran’ı yüzünden su gibi okuyorum ezbere girmek isterim” deyince çok sevinen hocası “Mehmet ben sana her gün bir ezber vereyim artık yaz geldi, okullar dağıldı sen guzuların arkasında her gün bir sayfa ezberle, akşamları gel bana oku bir sayfa daha vereyim ama bu güzel tüy ile onu süsle” der ve denilen yapılır Mehmet kısa sürede kuranı hıfzeder. Bundan gurur duyan Mehmet’in ağası da babası da Mehmet’i Konya’da bir kuran kursuna gönderirler. Mehmet de çok başarı ile okur, okulunu bitirip köyüne gelir, asker olur, askerliği ağabeyi gibi pek yakın değildir. Mehmet Erzurum’da yapar ve yıllar sonra askerliğini bitirip gelir köylerinden bir hanım kızla evlenir. Babası hakkın rahmetine kavuşmuştur ama ardında dua edecek hayırlı bir evlat bırakmıştır. Herkes onu köyde veya başka köylerde hocalık yapacak diye beklerken Mehmet bir türlü o ilk işi olan guzu goyun çobanlığından vazgeçemez ve yine askerlik dönüşü dağlarda çoban olur, evlenir, barklanır, çoluk çocuğu olur, yine sevdiği malları iledir. Allah’ın güzel yarattıkları mallar ile.. Hele o tavus kuşunun tüyü Mehmet’i büyülemiştir ve bunca yaratığın sahibi olan Allah’a hamd derken dağlarda Allah adamı ve o saf temiz ruhu ile vaktini geçirir. Bu arada onda bazı haller de olur geleceği hisseder ve insanların kalbinden geçenleri sezer her şey sanki ona malum olmaya başlar.

KAÇ ALLAHÜEKBER VAR?
Mehmet yine kırda koyunları ile meşgul iken bir gün birkaç talebe şehirde kuran kursu ve yüksek okul okumuşlar icazetlerini almışlar köylerine gitmektelerdir. Dağda çoban Mehmet’e rastlarlar. Mehmet bunların sevincinden okumuş olduklarını ve durumlarını anlar, onlar da Mehmet’i geriden görünce kendilerince bir şaka düşünürler. “Şu çobana bir ayet sorusu soralım bilirse ne ala bilemez ise bir kuzu versin, kesip yiyelim” diye konuşurlar. Mehmet bunların konuşmalarından manen haberdardır. Yanına gelirler gülerek “heyy çoban emmi Allahın oku ayetini sen hiç duydun mu? Hangi surededir hangi cüzdedir, hangi ayettir sen o emri yerine getirdin mi kurandan haberin var mı” derler.

Çoban Mehmet hemen “evet genç mollalar ıkra bismi rabbi kellezi halak. Amme cüzünde alak suresi birinci ayettir” deyince utanırlar. Ve allahaısmarladık derler, tam gideceklerdir ki “durun” der Mehmet Efendi. Dururlar “soruyu bilemeseydim benden kuzu yiyecektiniz, bildim ben size bir soru sorayım bilirseniz kuzuyu size yedireyim ya bilemez isek ne olacak?
Elimdeki şu çomağımla sizi yetişebildiğim kadar döveyim olur mu” der. Onlar da kendilerine güveniyorlar ya “olur” derler. Mehmet Efendi şu soruyu soruverir: “Beş vakit namazda kaç Allahü Ekber var” Bizim genç mollalar şaşırırılar ve başlarlar kaçmaya. Mehmet Efendi biraz arkalarından koşar, biraz değnek vurur onlara şakadan, akıllansınlar diye. Bir rampada durur mollalar da rampanın arkasında dururlar ve şöyle konuşurlar “bu ne büyük bir alimmiş ama dağda çobanmış, çoban alim diye buna derler herhalde iyi ki adam bize teravihte kaç Allahü Ekber var demedi eğere onu sorsaydı köyümüze kadar dövecekti bizi” derler ve bunları dinleyen Mehmet Efendi gülerek yine o masum hayatına tertemiz dilsiz hayvanlarının yanına gelir ve ömrünü geçirir. Köylülerinin ve hatta ağasının bile yanlış yapmalarına göz yummaz, onları dini konularda uyarır, yanlışlarını yüzlerine söyler hiç çekinmeden köyüne ve milletine faydalı olur. Bir güzelliğin yani bir kuş tüyünün düşünen insan üzerindeki etkisi nelere kaynak olur. Bunun gibi insanlarımızın hepsine Allah rahmet etsin.. (amin)



İsmail DETSELİ
Kur'an daki Tekraratın Hikmeti


Kur'an'da tekrar edilen konular, önemlerinden dolayı tekrar edilmişlerdir. Ayrıca Kur'an'da bir olay tekrar edilirken aynıyla tekrar edilmiyor. Mesela bir yerde özet olarak anlatılırken başka yerde tafsilatlı bir şekilde anlatılıyor. Bir yerde olayın bir unsuru anlatılmadığı halde başka bir yerde o unsur da ilave ediliyor.
06/03/2009

Kur'an'da tekrar, bazen bir cümlenin çeşitli yer­lerde tekrar edilmesi, bazen de olayın tekrarı şeklinde­dir. Olayın tekrarı kıssa konusuna girer. Bazen bir kıssa­nın bir olayı müteaddit surelerde tekrar edilmiştir. Mesela Allah'ın meleklere Adem'e secde etmelerini emretmesi ve İblis'in secde etmekten kaçınması olayı beş yerde; Hz. Musa'nın, Firavun'un sihirbazlarıyla yarışıp asasının, onların büyülerini yutması mucizesi dört yer­de tekrar edilmektedir.
Önceki alimler, tekrarın sırrı olarak daha çok şunu söylüyorlardı: Bir olayın birçok yerde farklı üsluplarla anlatılması ve bu anlatımların hepsinde başarılı bir anlatım seviyesi tutturulması, fesahat ve belagat üstün­lüğüne delildir. Kur'an-ı Kerim, bazı kıssalarda geçen olayları birçok yerde tekrar ederek farklı üsluplarla anlatmaktadır. Bu farklı üslupların hepsi de fesahat ve belagatın zirvesindedir. İşte bu, Kur'an'ın icaz yönlerin­den biridir. Çünkü kişi ne kadar fesahat ve belagat sahibi olursa olsun ancak farklı iki, bilemediniz üç üslupla anlattığında başarılı olabilir. Üslup sayısını art­tıracak olursa başarılı olamaz.
Tekrarın Sebebi
Psikolojik açıdan meseleye bakıldığında tekrarın insan üzerinde büyük etkisi olduğu görülür. Günümüz ticaret şirketleri bu hususu gayet iyi tesbit etmişlerdir. Bir malı reklam ederken bir sürü afiş asıyorlar. Afişlerin hepsi de aynı. Ya da aynı reklamı radyo veya televiz­yonda belli aralıklarla tekrar tekrar yayınlatıyorlar. Aynı reklamı bu denli tekrar etmeleri, bunun insan psi­kolojisi üzerindeki etkisini tesbit etmelerinden kaynak­lanmaktadır.
İnsanlar aynı reklamı görerek ya da duyarak içle­rinde ona yakınlık duymaya başlarlar. Giderek o reklam hayatlarının bir parçası haline gelir.
Herhangi bir düşünceyi yerleştirmek istediğiniz zaman o düşünceyi ölçülü bir şekilde tekrar etmek etkili bir yoldur. Zamanla insanların o düşünceye yakınlık kazandıklarını görürsünüz.
Belki geçici bir düşüncenin böyle bir tekrara ihtiyacı yoktur ama bir düşüncenin kalıcı olmasını istiyorsanız kalblerin derinliklerine kök salması için tekrara ihtiyaç vardır. Tıpkı bir fidanın kök salıp büyümesi için tekrar tekrar sulanmaya ihtiyacı olduğu gibi.
İman da böyledir. Kalplere yerleşip kök salması için tekrar edilmesi ve fidan gibi sulanması gerekir. Nama­zın günde beş defa tekrar edilmesinin sebebi de bu olsa gerek. İman ancak ibadetlerle kök salar, güçlenir ve korunabilir. İbadet olmadan imanı muhafaza etmek ya da kalbe yerleşerek kökleşmesini sağlamak mümkün değildir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

«Bedeviler: 'İnandık.' dediler. De ki: 'Siz inanmadı­nız, fakat İslam olduk deyin.' İman kalplerinize girmedi. Eğer Allah'a ve Rasulüne itaat ederseniz (Allah) yaptık­larınızdan hiç bir şeyi eksiltmez.. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Müminler onlardır ki Allah'a ve Rasu­lüne inandılar, sonra şüphe etmediler; Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaştılar. İşte (iman iddiasında) doğru olanlar onlardır.» (Hucurat, 14-15)
Rivayetlere göre bu ayetler, İslam'a henüz yeni giren Benu Esed kabilesi hakkında inmiştir. Bunlar Medine'ye gelip müslüman olduklarını bildirdikten sonra Rasulullah'a minnet ederek "başkaları seninle savaştılar, ama biz savaşmadık" demiş ve kendilerine maddi bir takım yardımların yapılmasını istemişler­dir.
Ayetler, iman hakikatlerinin henüz kalplerine yer­leşmediğini, imanın gerçekleşmesi için Allah ve Rasu­lüne itaat etmeleri gerektiğini bildirmektedir. İmanları henüz yenidir ve denenmemiştir. Beslenip kökleşmesi itaatla sağlanacaktır. İmanlarının kalplerine yerleş­mesi için, ondan dönüşlerine sebep olabilecek her türlü gediğin kapatılması gerekir. Nitekim bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
«Andolsun biz bu Kur'an'da insanlara her çeşit misali türlü biçimlerde anlattık.»
Tekrar edilen konular daha çok tevhidi yerleştir­meyi hedefleyen hususlardır. Kıssası en çok tekrar edi­len peygamberlerin başında Hz. Musa gelmektedir. Çünkü o, uzun yıllar Firavun'un emri altında köleleştirilmiş bir kavme gönderilmişti. Meşakkatli bir mücadele­den sonra onları Firavun'un zulmünden kurtardı. Fira­vun ve yandaşlarının onlara zulmü, Kureyş ileri gelenle­rinin, Muhammed (s) ve inananlara yaptıkları zulme benzemektedir. Ayrıca Hz. Musa da bir şeriat sahibidir ve bu yönden de peygamberimize benzemektedir.
Hz. Musa'dan sonra Kur'an'da en çok kıssası tekrar edilen peygamber Hz. İbrahim'dir. Tevhid konusunun değişik üsluplarla en çok anlatıldığı kıssa da Hz. İbrahim kıssasıdır.
En çok tekrar edilen kıssalardan biri de, Hz. Adem ile şeytan kıssasıdır. Çünkü bu kıssa insanlığın kıssasıdır. Şeytan ile insan arasındaki çatışma her zaman ve her yerde vuku bulmuş ve yine her zaman ve her yerde kıyamete kadar devam edecektir.
O halde tekrar edilen konular, önemlerinden dolayı tekrar edilmişlerdir. Ayrıca Kur'an'da bir olay tekrar edilirken aynıyla tekrar edilmiyor. Mesela bir yerde özet olarak anlatılırken başka yerde tafsilatlı bir şekilde anlatılıyor. Bir yerde olayın bir unsuru anlatılmadığı halde başka bir yerde o unsur da ilave ediliyor.
Kur'an'ın indiği dönem açısından meseleye bakıldı­ğında bazı olayların tekrarı şu anlamda önem arzediyordu: Daha önce de sözkonusu ettiğimiz gibi kıssaların hedeflerinden biri, Peygamber (s)'in gönlünü yatıştır­mak ve azmini bilemek idi. Yirmi üç yıl süren davet ve tebliğ hayatı boyunca o, birçok sıkıntı ve problemle kar­şılaştı. Benzeri problem ve sıkıntılar tekrar edildikçe, o problemini hafifletecek geçmişteki olay, kendisine tek­rar hatırlatılmış oluyordu.
Daha sonraki dönemler açısından meseleye bakıldı­ğında ise, tekerrür eden her olay farklı surelerde veya aynı surenin farklı bir siyakında zikredilmektedir. Her sure ise, belli bir konuyu bir bütünlük içerisinde ele almaktadır. Olay tekrar anlatılırken, daha önce anlatıl­mamış bir unsurunun ilave edilmesi, o unsurun zikredildiği surenin genel muhtevasıyla ilgili olması nedeniyle­dir.
Mesela; Bakara Suresi, inanç bakımından insanları gruplara ayıran bir suredir. Sure, bu grupların vasıflarını, geçmişlerini ve geleceklerini, aralarındaki çatış­mayı konu alan bir suredir. Bu nedenle Adem kıssasının bu konuyla ilgili yönlerini ele almıştır. Ali İmran Suresi, daha çok Ehl-i Kitabı ilgilendiren bir suredir. Surede Hz. İsa'nın yaratılışından da bahsedilmektedir. Hz. Adem kıssasının bu surede zikredilmesi bu nedenledir ve Hz. Adem'in yaratılışı meselesi burada gündeme getirilmek­tedir. Hz. İsa'nın babasız olarak yaratılışının Allah indinde tıpkı Hz. Adem'i topraktan yaratması gibi olduğu; Hz. Adem'i anasız ve babasız topraktan yaratan Allah'ın Hz. İsa'yı babasız yaratmağa kadir olduğu anla­tılmaktadır. Yine Nisa Suresi, toplumsal yapıdan ve toplumun küçük bir ünitesi olan aile kurumundan bah­setmektedir. Bu surede de konuyla ilgili olarak Hz. Adem kıssasından bahsedilmekte, bütün insanların Hz. Adem ve Havva'dan türedikleri burada anlatılmaktadır.
Tekrarlarda çelişki var mıdır?
Kur'an, kendisinde çelişki bulunmadığını meydan okuyarak zikretmektedir: «Kur'an'ı tedebbür etmiyor­lar mı? Eğer Allah'tan başkası tarafından olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı.») İşte bu nedenle Kur'an'da nesh iddiasını da reddediyoruz. Gerçekten Kur'an, baştan sona kadar birbirini desteklemekte­dir.
Kur'an'ın kıssaları açısından da durum aynıdır. Tekrarlanan kıssalarda bir çelişki sözkonusu değildir. Kur'an'ın, kıssalarının vakii olmasını hedeflemediğini, işlenen konuyu destekler mahiyette hayal mahsulü sanat kıssaları gibi olayları ele aldığını söyleyenler tek­rarlanan kimi kıssalarının olay ya da olaylarının anla­tımı arasında bir takım çelişkiler arama peşinde koşmuşlarsa da bunun gerçekle bir ilgisinin bulunmadığını "Kur'an Kıssalarının Menşei" bölümünde anlatmış ve bu hususu delilleriyle serdetmiştik.

Prof. Dr. M. Sait Şimşek, Kuran Kıssalarına Giriş
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...