Allah insanı nasıl korur?

Zünnu-i Mısri'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir :Bir gün elbiselerimi yıkamak için Nil nehrinin kenarına gitmiştim. Nehrin kenarında dururken, bir de baktım ki, görülmemiş şekilde büyük bir akrep bana doğru geliyor.

Bu sudan İçmek Müslümana Haram

Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı,” bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: - “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”

Hiçbirinin haccı kabul edilmedi!

Ali bin Muvaffak hazretleri, Şam’da yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. Zünnûn-ı Mısrî ve Abdullah bin Mübarek ile görüştü. 878 (H.265) senesi vefât etti... Abdullah bin Mübarek bir hac mevsiminde Mekke’de hac vazifelerini ifa ettikten sonra, Harem’de uyuyakalır

Kuran Sırları

Bilindiği gibi DNA terimi, canlılardaki genetik malzemenin kısaltılmış ifadesidir. Genetik biliminin başlangıç tarihi ise, Mendel isimli bilim adamının 1865 yılında hazırlamış olduğu genetik yasalarına dayanır. Bilim tarihi için bir dönüm noktası oluşturan bu tarihe, Kuran’da 18:65 numaralı Kehf Suresi’nin 65. ayetinde işaret edilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Nefsin Mertebeleri

BİRİNCİ DAİRE: Nefs-i Emmare: Allah`ın emirlerine uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve zevkine tabi olan nefistir. Nefs-i emmâre denilen bedbaht nefis zenginleştikçe şımarır. Bilgisi arttıkça kibri, gururu da artar. Hele bir de makam sahibi olursa artık onun yanına varmak, sokulmak ne mümkün!

YAHUDİLERİN MAYMUN OLMASI

Onlar, Davud Aleyhisselâm’ın zamanında "Eyle" denilen bir şehirde yaşıyorlardı. Eyle Medine ile Şam arasında bir yerde ve Kızıldenizin sahilinde bir yerdeydi. Allah onlara cumartesi günü balık avlamayı yasak etti. Cumartesi günü olduğu zaman, denizde balık kalmaz, hepsi sahile gelirdi.

ARAPÇA ÖĞRENİYORUM

Öncelikle Hafıza tekniği konusunda size olağan üstü bir ip ucu.Sureler kolaydan zora doğru sıralanır. Bir sayfa alınarak 3′e bölünür. Önce ilk 5 satır, daha sonra diğer satırlar 5′er 5′er ezberlenir ve sonrasında birleştirilerek tekrar yapılır.

Günahın Reçetesi

Büyük Mutasavvıf Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri bir gün tımarhanenin önünden geçiyordu. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla birşeyler dövdüğünü görüp

Ahir Zaman Bu Zaman Mı?

Ahir zamanın kendini hissettirdiği şu günlerde, Rabbimizin ikazlarını neden duymamazlıktan geliyoruz acaba? Nereye gidiyorsunuz? Nerede Muhammed ümmeti?

Şeytan İşi

Günlerden birgün şeytanın yolu bir köye düşmüş.Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.

Artan pilav

Yahya baba, II. Bâyezîd Hân zamanında, Edirne Bâyezid Külliyesi'nin aşçılarından biridir.. Arkadaşları hoşaf, kebap sebze, bakliyat pişirir. Ama onun ihtisası pilavdır. Mübârek işe girişti mi, ibadet ettiğini sanırsınız.

Olgun İmana Kavuşma

MESCİD-İ Saadet'te Ashab-ı Kiram toplanmışlar, derin bir vecd ve huşu içinde Allah'ın Resûlünü dinlemekteydiler. Hazret-i Fahr-i Kâinat Efendimiz ise, Al-i İmrân sûresinden şu mealdeki Âyet-i Kerimeyi okuyordu:

Gönül Örtüsü Hayâ

Gönlün titremesidir hayâ. Gönül ki kurtulmuştur da ağırlıklarından, bir yaprak kadar incelmiştir. İşte o nazenin yapraktır müminin gönlü. Titrer bir günah, bir yanlış, bir aykırı hal gördüğünde.

KÂLU BELÂ

Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”

AY'IN RESÛLULLAH (S.A.V)'A SELAM VERMESİ

Ebû Kubeys dağının altında duruyorduk.Ay doğu tarafından göründü.Yükselerek yukarı çıktı. Nûru bütün âlemi doldurmaya başladı.Göğün ortasında kâmil bir dolunay haline geldi...

18 Mayıs 2015 Pazartesi

EFENDİMİZİ(SAV) VE ASHABINI AĞLATAN AŞK HİKAYESİ


    Peygamber Efendimizin zamanında şifa hatun diye biri varmış.bu hanım sahabe çok ama çok güzelmiş.onunla evlenebilmek için bir çok sahebe kese kese altın yollamış,kimileri develer hediye etmiş ama şifa hatun hiç birini kabul etmemiş.
bir gün şifa hatun peygamber efendimize(SAV) " ey Allahın Resulü ! bana öyle bir ibadet buyurun ki Allahın Rızasını kazanayım ." 

   Şifa Hatun Peygamber Efendimizden namaz veya oruç gibi şeyler beklerken Peygamber Efendimiz(SAV) " ey şifa !bekar insanın imanı yarımdır,sen evlen ki imanın tam olsun " der.Şifa Hatun "ey Allahın Resulü ben yalnız Allah Rızası için evlenirim ozaman evleneceğim kişiyide siz belirleyin"der.
   Şifa Hatunla evlenmek isteyenler merakla Peygamber Efendimiz (SAV) bakıp acaba kimi seçecek? Şifa Hatunla kimin evlenemsini isteyecek ? Peygamber Efendimiz (SAV)" yarın sabah namazına ilk gelenle evlendireceğim seni Şifa Hatun " der.onunla evlenmek isteyenler" sabah ilk ben mescide gideceğim",hatta bazıları "acaba uyumasamda sabah ilk ben mi gitsem "diye içlerinden geçirirler.
Öte yandan adı Suheyf olan bir sahabede varmış.bu sahabe parası olmadığı,hatta başını sokacak bir evi bile bulunmadığı için hiç böyle bir niyete dahil olmamış.Suheyf nerde yemek bulursa orda yemek yer,nerede uykusu gelirse orda uyurmuş.devamlı Allah Tealaya ibadetle meşgulmüş.kendinisi Şifa Hatuna asla layık görmezmiş.
   Allahın takdirine bakın ki Şifa Hatunla evlenmek için niyetlenen her sahebenin uykusu gelir ve uyuya kalırlar.Mescide giden ise hz.Suheyf olur.namaz kıldıktan sonra Efendimiz (SAV) Şifa Hatunu çağırttırıp "seni Suheyf ile evlendirmek istiyorum" der.

   Peygamber Efendimiz (SAV) Suheyfe dönerek sen eşine mehir olarak ne verebilirsin diye buyurmuş.hz.Suheyf her iki elini açıp"     
  Ey Allahın Resülü benim bir şeyim yok ki"diyecekken Şifa Hatun hz.Suheyfin diğer sahabelerin içinde mahçup olmasın diye bir kese içinde ona altın vererek bunun mehiri olmasını kabul eder.

  Evlendikleri ilk gün hz.Suheyf hanımı Şifa hatuna der ki :"ey Şifa ! sen benimle Allah (CC) rızası için evlendin bu nedenle sen sabretmek,bende senin gibi dini müslüman ve dinine sadık biri ile evlendiğim için şükretmek zorundayız.gel iyisimi biz seninle bu ilk gecemizi ibadetle geçirelim." sabaha kadar ibadet ederler...her secde de gözyaşı dökerler...sabah olunca hz.Suheyf mescide gider,namazdan sonra Efendimiz (SAV) "ey Suheyf gece ne yaptığınızı sen mi anlatırsın yoksa ben mi anlatayım? " diye buyurmuş. Bunun üzerine hz.Suheyf "Allah Resulü daha iyi bilirler" der.Peygamber efendimiz "sizin geceki halinizden dolayı Allah (CC) tüm günahlarınızı affetti " buyurur.bunun üzerine hz.Suheyf " Ey Allahın Resulü ne olur bana dua edinde ohalde ben birdaha günah işlemeden Allah (CC) benim ruhumu alsın" der ve oracıkta ruhunu teslim eder.
bu olay üzerine sahabeler Ey Allahın Resulü gece onların hali nasıldı ? diye merakla sorarlar.bunu üzerine Peygamber Efendimiz buyururlar ki :"onlar bütün gecelerini Allah için ibadetle geçirdiler.orada bulunanlra şaşırınca Efendimiz (SAV) size şaşıracağınız bir haber daha vereyim mi?
" az önce Şifa Hatunda evde ruhunu rahmana teslim etti "

Bir günü, Hazreti Muhammed (s.a.s.) gibi yaşamak



ŞAKALAŞMA
KARI-KOCA ŞAKALAŞMASI RIZKI BEREKETLENDİRİR

ALLAH, erkeğin eşi ile şakalaşmasından hoşlanır  ve bundan dolayı ikisine de sevap yazar. Ve rızıklarını da helalinden bereketlendirir. (Ramuz el-Ehadis)
ŞAKAYLA KORKUTMA OLMAZ

Sizden kimse ne şaka ne de ciddi olarak kardeşinin değneğini almasın. Kim kardeşinin değneğini almışsa hemen ona geri versin. (Ebu Davud)
İbnu Ebi Leyla (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) ile  ashabı bir sefer yürüyüşünde idiler. Konaklama sırasında içlerinden biri uyurken, arkadaşı gidip onun ipini aldı. Uyanınca ipini bulamayan sahabi "kaybettim" diye korktu. Durumdan haberdar edilen Rasulullah (asm): ‘Bir Müslümana bir  başka Müslümanı korkutmak helal olmaz!’ buyurdu." (Ebu  Davud)

OTURMA, MECLİS, SOHBET


GÖLGE İLE GÜNEŞ ARASINDA OTURULMAZ

Biriniz gölgede oturuyorken, gölge ondan kalkar da yarısı gölgede, yarısı güneşte kalacak olursa oradan kalksın. (Ebu Davud)
Büreyde İbnu'l-Husayb (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) gölge ile güneş arasına oturmayı yasakladı." (İbn-i Mace)
OTURURKEN AYAKKABI ÇIKARTILIP YANA KONUR 

Abdullah İbnu Abbas (ra): "İnsanın oturduğu zaman ayakkabılarını çıkarıp yan tarafa koyması Sünnet'tir." (Buhari,  Edeb ül Müfred)
İZİN ALMADAN İKİ KİŞİNİN ARASINA OTURULMAZ

Bir kimsenin izin almadan iki kişinin arasına oturması helal olmaz. (Ebu Davud) ...Müsaadeleriyle olursa müstesnadır. (Buhari, Edeb ül Müfred)
BİR İNSAN KALDIRILIP YERİNE OTURULMAZ

Sizden bir kimse bir başkasını yerinden kaldırıp sonra da oraya oturmasın. Ancak oturma halkasını genişletin, yer açın. ALLAH da size genişlik versin. (Buhari)
Sizden biri, bir meclise geldiği zaman kendisi için yer açılırsa oraya otursun, aksi halde baksın, nerede daha geniş bir yer görürse oraya otursun. (Ramuz el-Ehadis)
OTURDUĞU YERDEN KALKAN AYNI YERE DÖNEBİLİR

Bir kimse oturduğu yerden bir ihtiyacı için kalkar ve sonra geri dönerse, önceki yerine oturmaya herkesten daha fazla hak sahibidir. (Tirmizi)
Ebu'd Derda (ra) anlatıyor: "Rasulullah oturdu mu, biz de etrafına otururduk. Sonra, oturduğu yerden kalkar fakat geri dönmeyi arzu ederse, üzerinde olan hırka, sarık gibi bir şeyi çıkarır ve oturduğu yere koyardı. Böylece ashabı da geri geleceğini bilir ve yerlerinde otururlardı." (Ebu Davud)
OTURMA YERİNİN HAYIRLISI GENİŞ OLANIDIR

Oturma yerlerinin en hayırlısı, en geniş olanıdır. (Buhari, Edeb ül Mürfed)
OTURMA YERLERİNİN EN ÜSTÜNÜ KIBLEYE KARŞI OLANIDIR

Oturacak yerlerin en şereflisi kıbleye karşı oturulan yerlerdir. (Taberani)
Her şeyin en güzel ve uygun bir şekli vardır. Oturacak yerlerin de en güzeli kıbleye karşı oturulan yerlerdir. (Taberani)
İLİM MECLİSLERİNDE TOPLU OTURULUR

Bir âlimin önünde ya da ilim meclislerinde oturduğunuzda onlara yaklaşın ve birbirinize yakın oturun,  Cahiliye ehlinin yaptığı gibi dağınık oturmayın. (Ramuz el-Ehadis)
OTURURKEN BAŞKALARI RAHATSIZ EDİLMEZ

ALLAH Rasulü, otururken, ashabı sıkışmasınlar diye kesinlikle, mübarek ayaklarını uzatmazdı. (Darekutni)
OTURMA YERLERİNİN HAKKINI VERMEK 

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) sokaklarda oturmayı yasaklamıştı da ashab: "Ya Rasulullah! Evlerimizin içinde oturmak zahmetli geliyor," dediler. Peygamber şöyle buyurdu: "Eğer oturursanız, oturma yerlerinin hakkını verin" Ashab dediler ki: "Oturma yerlerinin hakkı nedir? Ey ALLAH'ın Rasulü" Rasulullah: "Adres sorana yol göstermek, selama karşılık vermek, gözleri haramdan sakınmak, iyiliği emretmek ve fenalıktan da sakındırmaktır" buyurdu." (Buhari, Edeb ül Müfred)
KİŞİYE VERİLEN HEDİYEYE CEMAATTE ORTAKTIR

Sizden birine bir hediye getirildiğinde, yanında oturanlar da o hediyeye ortaktırlar. (Ramuz el-Ehadis)
MİNDER İKRAMI REDDEDİLMEZ

Üç şey reddedilmez: Minder, yağ ve koku. (Tirmizi)
MECLİSTE HERKES AYNI ANDA KONUŞMAMALI

Bir topluluk bir yerde otururda, birisi konuşurken diğerleri susmazsa, ALLAH, o meclisten bereketi alır. (Ramuz el-Ehadis)
BİR MECLİSTE İŞLENECEK ÜÇ BÜYÜK GÜNAH 

Şu üç mecliste konuşulanların günahı büyüktür:
1.Haksız yere kan dökmeyi planlamak
2.Cinsel ilişkiden bayağı bir biçimde söz etmek, şehevi konuşmak
3.Haksız yere başkasının malını gasbetmeyi planlamak.
GIYBET MECLİSİNDE NASIL DAVRANILMALI 

Bir topluluk içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet edildiğini görürsen o kimse için yardımcı ol. Ve o topluluğu da o işten engellemeye çalış veya oradan kalk git. (Ramuz el-Ehadis)
MECLİS EN AZ ÜÇ KİŞİ OLUNCA ŞEYTAN SIKINTI VEREMEZ

Şeytan, tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olursa onlara sıkıntı veremez. (Muvatta)
İSTENMEDİĞİN MECLİSE BİR DAHA GİTME 

ALLAH'tan kork. Bir mecliste bulunup ta, oradan kalktığında hoşuna gidecek şeyler işitmişsen oraya tekrar git.  Şayet hoşuna gitmeyen şeyler söylendiğini işitmişsen bir daha  oraya gitme. (Ramuz el-Ehadis)
KAVMİN BÜYÜĞÜNE İKRAM EDİLİR 

Size bir kavimin büyüğü gelince ona saygı gösterin. İkramda bulunun. (İbn-i Mace)
HİÇ KİMSE İÇİN AYAĞA KALKMAYIN 

Ebu Ümame (ra) anlatıyor: "Bir gün Rasulullah (asm)  yanımıza geldi, elinde de bir asa vardı. Biz ayağa kalktık. "Yabancıların birbirlerini büyüklemek için ayağa kalkmaları gibi ayağa kalkmayın!" buyurdu. (Ebu Davud)
BİR TOPLULUĞA İÇECEK BİR ŞEY İKRAM EDEN ONDAN EN SON İÇER 

Bir topluluğa içecek dağıtan, en son içer. (Ebu Davud)
BİR MECLİSTEN KALKARKEN NE SÖYLEMEK GEREKİR?

Zübeyr İbnu Avvam (ra) anlatıyor: "Ya Rasulullah! Sizin yanınızdan çıktıktan sonra dışarıda cahiliyeye ait sözlere dalıyoruz" dedim. Rasulullah (asm) şöyle buyurdu: "Günahkâr olacağınızdan korktuğunuz o gibi yerlerde bulunduğunuzda, oradan kalktığınızda şöyle derseniz, bu söz o mecliste size isabet eden günahlara kefaret olur: "ALLAH'ım Seni noksan sıfatlardan, Sana layık olmayan şeylerden tenzih ederiz. Senden bağışlanma dileriz. Ve Sana tevbe ederiz." (Taberani)
Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) bir mecliste oturduğu zaman Kur'an okuyup ve namaz kıldığında sözünü hep belli kelimelerle bitirirdi. Bunun üzerine ben, Rasulullah'a (asm'): "Nerede oturdun, nerede bir Kur'an okudun ve nerede bir namaz kıldıysan, hep aynı sözlerle bu işlerini bitiriyorsun, neden acaba?" dedim. O da şöyle buyurdu: "Evet, kim iyi şeyler söylemişse, bununla, yaptığı işi hayırla sonuçlandırmış olur. Kim de kötü şeyler söylemişse bu dualar o işe kefaret olur." (Sonra üstteki duayı aynen okudu) (Nesai)
Abdullah İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Rasulullah, kalkmadan önce birlikte oturduğu mü'minler için şöyle dua ederdi: "ALLAH'ım! Bizimle Sana karşı isyanların arasına engel olacak derecede haşyetinden, bizi cennetine ulaştıracak derecede tâatinden ve bizi dünya musibetlerini kolaylaştıracak derecede sarsılmaz imandan bizlere bir pay ayır. Yaşattığın müddetçe bizleri kulaklarımızdan, gözlerimizden ve kuvvetimizden yararlandır ve bu nimetleri ölümümüze kadar sürekli kıl. Öcümüzü yalnız bize zulmedenlere karşı etkili kıl. Bize düşmanlık edenlere karşı zafer nasib eyle. Musibetimizi dinimizden kılma. Dünyayı, en büyük kaygımız ve ilmimizin ulaşabileceği son merhale kılma. Bize merhamet etmeyenleri üzerimize musallat etme ya Rabbî." (Nesai)
ALLAH Rasulü (asm) bir meclisten kalkmak istediklerinde on, onbeş defa "estağfirullah" derdi. (Ramuz el-Ehadis)
GENEL OLARAK ALLAH RASULÜNÜN MECLİSLERİ

"Ziyaretine gelenlere ikram ederdi, çok defa altlarına elbisesini sererdi. Bazen de altındaki minderi misafirine verir ve üzerine oturması için işaret ederdi. Ashabına (Ebu Turab, Ebu Hureyre gibi) künyeler takardı. Onlara şeref kazandırmak için en sevdikleri isimlerle çağırırdı. Kimsenin sözünü kesmezdi. Konuştuğu kimse, sözü bırakmadıkça yahut gitmek için ayağa kalkmadıkça sohbetine devam ederdi. Namaz kılarken yanına biri gelip oturdu mu namazı uzatmazdı, hemen bitirip onun ne istediğini sorardı. İhtiyacı karşıladıktan sonra yine namazına dönerdi." (Kadı İyaz)
İKRAMA SAĞDAN DEVAM EDİLİR  

Enes İbnu Malik (ra) anlatıyor: "Rasulullah'a (asm)  bir bardak süt getirilmişti. Önce kendisi içti. Solunda Hz. Ebubekir (ra) vardı, sağında ise bir bedevi. O, sütten artan kısmı bedeviye verdi ve: "Öncelik hakkı sağındır, sonra da onun sağından devam etsin" buyurdu." (Buhari)

SÖZ, KONUŞMA, ÜSLUB


SÖZE BESMELEYLE BAŞLANIR 

Başında ALLAH'ın adı zikredilmeyen her söz kısırdır. Hayırlı sonuç vermez. (Nesai)
RAHAT ANLAŞILIR ŞEKİLDE TANE TANE KONUŞULUR 

Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) konuşurken, ağır ağır konuşurdu, öyle ki eğer biri çıkıp, kelimeleri saymak istese sayardı. 0, sözü sizin gibi peş peşe getirmezdi." (Buhari)
ALLAH Rasulü (asm) çabuk konuşmazdı; her işitenin anlayacağı şekilde teker teker konuşurdu. (Tirmizi)
ÇAĞIRAN KİŞİYE "BUYUR" DİYE CEVAP VERİLİR 

Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) kadar güzel ahlaka sahip olan hiç kimse görmedim. Ne zaman ashabından veya ailesinden biri onu çağırmışsa, mutlaka, "buyur!" demiştir." (Ebu Naim, İsfahani)
ÖNEMLİ SÖZLER ÜÇ KEZ TEKRAR EDİLİR

Hz. Enes İbnu Malik (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) söylediği bellensin diye sözünü üç kere tekrar ederdi." (Tirmizi)
HALK İÇİNDE YÜKSEK SESLE KONUŞULMAZ 

Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) terbiye dışı bir söz söylemezdi. Böyle bir söz söylemeye kesinlikle teşebbüs bile etmezdi. Çarşı ve pazarlarda da yüksek sesle, çevreyi rahatsız edecek şekilde kesinlikle konuşmazlardı... Utangaçlığından dolayı kimsenin yüzüne uzun süre bakamazdı. Hoş olmayan bir söz söylemek zorunda kaldığında onu kinaye yollu anlatırdı." (Tirmizi)
HAYIR DEMEK ZORUNDA KALINCA SUSMAK DAHA İYİDİR

ALLAH Rasulü (asm) hemen hemen hiç, "hayır" demezdi. Kendisinden bir şey istenildiğinde onu yapmak isterse "evet" derdi. Yapmak istemezse susardı. (Ramuz el-Ehadis)
GEREKMEDİKÇE KONUŞMAMAK

Diline sahip olana ne mutlu. (Tirmizi)
Rahat etmeyi seven sussun. (İbn Ebi'd-Dünya)
ALLAH'a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır söylesin ya da sussun. (Tirmizi)
Enes İbnu Malik (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) Ebu Zer ile karşılaştı ve ona: "Ey Ebu Zer! Sana yapılması başka işlerden daha kolay ve sevabı daha çok olan iki şeyi bildireyim mi? dedi. Ebu Zer: "Bildir, ya Rasulullah" dedi." Rasulullah ta (asm): "Güzel ahlaklı olman ve az konuşup çok susmandır. Kudret ve iradesi ile yaşadığım ALLAH'a yemin ederim ki, insanlar bunlar kadar güzel şeyle amel etmemişlerdir." (İbn (Ebi'd-Dünya)
HÂKİMLİK YAPAN İKİ TARAFA DA AYNI ŞEKİLDE KONUŞSUN

Sizden biri Müslümanlar arasında hüküm vermek durumunda kaldığı zaman her iki hasma da aynı ses tonuyla konuşsun. (Ramuz el-Ehadis)
SÖZÜNÜ UNUTAN SALÂT Û SELÂM GETİRSİN

Bir kimse bir şey söylemek ister de unutursa, bana salât-u selam getirsin. Muhakkak ki bana salât onun sözüne haleftir. Ve umulur ki ona kendi sözünü de hatırlatabilir. (Ramuz el-Ehadis)
GİZLİ KONUŞMAK

Üç kişi beraberken, ikisi aralarında özel konuşmasınlar, öbürünü üzer. (Buhari)
İnsanlar üç kişi oldukları zaman, iki kişi aralarında gizli konuşup üçüncüyü yalnız bırakmasınlar. (Buhari, Edeb-ül Murfed)
GÖZLE ETRAFA BAKINMAK BİR SÖZÜ EMANET YAPAR 

Bir kimse bir söz söyler de sonra etrafına bakınırsa o söz emanettir, gizlenmelidir. (Ramuz el-Ehadis)
KULAK HIRSIZLIĞI HARAMDIR

Kim kendisinden hoşlanmadıkları halde bir grubun konuşmasını dinlemeye çalışırsa Kıyamet Günü kulağına erimiş kurşun dökülür. (Buhari)
İki kişi gizli konuşurlarken aralarına girmeyin. (Ramuz el-Ehadis)
DİLİNİ GARANTİ EDENE CENNET GARANTİ EDİLİR 

Kim bana iki çenesi ile iki bacağı arasındaki konusunda garanti verirse, ben de ona cennet konusunda garanti veririm. (Buhari)
SÖZ HAKKI BÜYÜĞÜNDÜR

Konuşmaya büyükten başlayın. (Buhari)
GÜNAH OLARAK HER DUYDUĞUNU SÖYLEMEK YETER

Her duyduğunu söylemek kişiye günah olarak yeter. (Ebu Davud)
ALLAH'I ANMANIN DIŞINDA AZ KONUŞ

ALLAH'ı anmanın dışında fazla konuşmayın. Çünkü ALLAH'ı hatıra getirmeden çok konuşmak kalbi katılaştırır. (Tirmizi)
DÜŞÜNMEDEN KONUŞMAK TEHLİKELİDİR

Kul, hiç düşünmeden ALLAH'ın hoşlanmadığı öyle bir söz söyler ki, bununla cehennemi boylar. (Buhari)
LAF TAŞIYAN CENNETTEN MAHRUM KALIR

Laf taşıyan herhangi bir kimse cennete giremez. (Müslim)
GIYBET NEDİR?

ALLAH Rasulü (asm): "Gıybet nedir?" diye sordu. sahabiler: "ALLAH ve Rasulü daha iyi bilir" dediler. Rasulullah (asm): "Gıybet bir Müslüman kardeşini onun hoşlanmayacağı bir biçimde anmadır." buyurdu. "Eğer söylediğim şeyler kardeşimde varsa" denildi. Rasulullah (asm): "Eğer söylediğin şeyler kardeşinde varsa, onun gıybetini yapmış, yoksa iftira etmiş olursun" buyurdu. (Müslim)
SORU ÖĞRENMEK İÇİN SORULUR

Kişi kardeşiyle oturunca öğrenmek için sorsun, inatlaşmak için değil. (Tirmizi)
CEVABINI BİLMEDİĞİN SORU KARŞISINDA NE DERSİN? 

Kişi sorulan şeyi iyi bilirse cevap vermeli, iyice bilmezse "ALLAH daha iyi bilir" demelidir. (Tirmizi)
İLMİN ÜÇTE BİRİ "BİLMİYORUM" DEMEKTİR

İlim üçtür. Kur'an-ı Kerim, sünnet ve "bilmiyorum" demek. (Tirmizi)

SELAMLAŞMA


KONUŞMADAN ÖNCE SELAM VERİLİR

Selam, sözden evveldir. (Ramuz el-Ehadis)
SELAMLA BERABER EL DE SIKILMALIDIR

Tam bir selamlama, el tutup musafaha etmekle olur. (Ramuz el-Ehadis)
KİM KİME SELAM VERİR?

Küçük, büyüğe; bir, ikiye; az, çoğa; binitli, yayaya; yürüyen, oturana; ayakta olan, oturana selam verir. (Ramuz-el Ehadis)
SELAM, GİRİŞTE DE ÇIKIŞTA DA VERİLİR

Biriniz bir topluluğa geldiği zaman ona selam versin,  gideceği zaman da selam versin. Çünkü bu selamların ilki, ikincisinden daha önemli değildir. (Nesai)
BOŞ BİR EVE GİRERKEN NASIL SELAM VERİLİR? 

Abdullah İbnu Ömer (ra) şöyle derdi: "Bir kimse içinde kimse bulunmayan bir eve girdiği zaman: "ALLAH'ın selamı hem bizim üzerimize, hem de ALLAH'ın salih kulları üzerine olsun." (Buhari, Edeb-ül Müfred)
ÇOCUKLARA DA SELAM VERİLMELİDİR 

Enes İbnu Malik (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) Ensar'ı ziyaret eder, onların çocuklarına selam verir, onların başlarını okşar ve onlara dua ederdi." (Nesai)
TUVALETTE SELAMLAŞMA OLMAZ 

Abdullah İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) tuvaletini yaparken bir adam onu gördü ve selam verdi. Ancak Rasulullah onun selamına karşılık vermedi. (Müslim) ... (Ebu Davud'un devamı): "Sonra adama bu durumun sebebini söyledi: "Ben, temiz değilken ALLAH'ı zikretmeyi uygun bulmadım." (Ebu Davud)
ÂMÂYA ÖZELLİKLE SELAM VERMELİDİR

Âmâya (Âmâdır diye) selam vermemek, hıyanettir. (Ramuz el-Ehadis)
 YANLIŞ OLAN SELAM VERME 

Yahudilerin selam verişi gibi selam vermeyin. Onların selamı başla ve elle verilir. (Nesai)
(Açıklama: Yalnız el ve baş işareti yaparak, selam sözünü ifade etmenin caiz olmadığı bu hadis-i şeriften anlaşılmaktadır. Selam telaffuz edilmekle beraber, elle işarette bulunursa, bunda da bir mahzur bulunmadığı yukarıda rivayet edilen haberden anlaşılmaktadır. İşittirilmeyecek kadar uzakta veya "mahzurlu bir halde bulunan kişinin yine el işareti yaparak'' selam vermesinde sakınca yoktur.)

Nedir bu haliniz, ellerinizle işaret ediyorsunuz, güneşte kalmış atların kuyruğunu salladığı gibi. Sizden biri selam verirken arkadaşlarına dönsün, eliyle işaret etmesin. (Ramuz el-Ehadis)

İŞÇİ VE HİZMETLİLERE DAVRANIŞ ŞEKLİ


İŞÇİNİN ÜCRETİ BEKLETİLMEZ

İşçiye ücretini teri kurumadan önce veriniz. (İbn-i Mace)
HİZMETLİ AZARLANMAZ 

Enes İbnu Malik (ra) anlatıyor: "Rasulullah'a (asm) on yıl hizmet ettim. Bana karşı bir kerecik olsun "of!" demedi. Yine yaptığım bir şey için, "neden yaptın?" yapmadığım bir şey için de "niçin yapmadın?" dememiştir. (Buhari)
HİZMETLİ GÜNDE 70 KEZ AFFEDİLMELİ 

Abdullah İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Bir adam " Rasulullah'a (asm) gelerek: "Hizmetçimi kaç kez affedeyim?" diye sordu. O, susup cevap vermedi. Adam tekrar: "Ey ALLAH'ın Rasulü! Hizmetçimi kaç kez affedeyim?" diye sordu. Bu sefer: "Her gün yetmiş kez affet" cevabını verdi." (Ebu Davud)
YEDİĞİNDEN YEDİR

Birinize hizmetçisi, hazırlamak için zahmetini ve hararetini çektiği bir yemek getirdiği vakit, onu da çağırsın ve kendisiyle beraber o da yesin. Eğer bunu yapmazsa, hiç olmazsa bir lokma alıp eline koysun. (İbni Mace)
İŞÇİYİ KANDIRANIN HASMI HZ. MUHAMMED'DİR (asm)

Bir kimseyi ücretle çalıştırıp ondan faydalanan fakat ücretini vermeyenin ben, Kıyamet Günü düşmanı olurum. Ve ben kimin düşmanı isem Kıyamet Günü onu perişan ederim.  (Buhari)

TİCARET, ALIŞ-VERİŞ


MÜ'MİNLERİN EN İYİSİ TİCARETTE KOLAYLIK GÖSTERENDİR

Mü'minlerin en faziletlisi alışverişlerinde, borcunu ödemesi ve alacağını istemesinde kolaylık gösteren kimsedir. (Taberani)
Dikkat ediniz! İnsanlardan bir kısmı borçlarını güzel öder ve alacaklarını güzel isterler, karşıdakini incitmezler. Kimileri de borçlarını kötü öder, karşıdakini kırarlar; alacaklarını güzel isterler. Kıyamet Gününde kendilerine de bu şekilde muamele edilecektir. Dikkat ediniz! Bir kısmı da borçlarını kötü öder ve alacaklarını kötü isterler. Dikkat ediniz! Onların en hayırlısı borçlarını güzel ödeyen ve alacaklarını güzel isteyenlerdir.  En şerlileri de borçlarını kötü ödeyip alacaklarını kötü isteyenlerdir. (Tirmizi)
PİŞMAN OLUNAN BİR SATIŞTAN VAZGEÇMEK DAHA İYİDİR

Kim, pişman olan bir müslümanın pazarlığını bozmasına rıza gösterirse, Kıyamet Gününde ALLAH, onun günahlarını affeder. (Ebu Davud)
KOLAYLIK GÖSTEREN KOLAYLIK GÖRÜR

Muamelende kolaylık göster ki, sana da kolaylık gösterilsin. (Ahmed b. Hanbel)
Borçluları ayağına çağırıp tahsilât yapmak İslam'da yoktur. (Ramuz el-Ehadis)
BORCUNU ÖDEMEYEN IRZINI MUBAH KILAR

Borcunu ödeme imkânı bulan kimsenin bunu zamanında ödememesi, ırzını ve malını mubah kılar, insanlar onun aleyhinde dedikodu ederler. (İbn Hıbban)
ERKEN SAATTE YAPILAN TİCARET BEREKETLİDİR 

Sahr İbnu Vedâ'a el-Gamidi (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) şöyle dua ederdi: "ALLAH'ım ümmetime erkenciliği mübarek kıl" Sahr tüccardı, o da ticarete günün ilk saatler inde çıkardı. Böylece zengin oldu ve malı arttı. (Ebu Davud)
MALIN ÖLÇÜLMESİ, TARTILMASI GEREKLİDİR

Sattığın zaman tart, satın alınca da tarttır. (Buhari)
 Zahirenizi ölçünüz ki, sizin için bereketlensin. (İbn-i Mace)
TARTININ AĞIR TUTULMASI GEREKİR 

Tarttığınız zaman tartınızı ağır yapın. (İbn-i Mace)
SATARKEN MALIN KUSURU SÖYLENMELİDİR

Müslüman, müslümanın kardeşidir. Müslüman din kardeşine kusurlu bir şey sattığı zaman kusurunu açıklamaması helal olmaz. (İbn-i Mace)
Kim bir şeyin ayıbını açıklamadan satarsa daima ALLAH'ın gazabına ve meleklerin lanetine maruz kalır, (ibn-i Mace)
SATIŞI KIZIŞTIRMAK SAKINCALIDIR

Alıcı olmadığınız halde, fiyatları kızıştırmak için müşteri ile satıcının aralarına girmeyin. (Buhari)
DEVAM EDEN PAZARLIĞA MÜDAHALE EDİLMEZ 

Kişi, kardeşi satın alma işini kesinliğe kavuşturuncaya kadar veya tamamen vazgeçinceye kadar araya girip alışverişte bulunmasın. (Nesai)
SATIŞTA YALAN SÖYLEMEK VE YALAN YERE YEMİN ETMEK CİDDİ BİR GÜNAHTIR

Ey tüccar topluluğu! Yalandan sakınınız. (Taberani)
Yalan yere yemin etmek günah ve pişmanlıktır. (İbn-i Mace)
Ebu Said el-Hudri (ra) anlatıyor: "Bir bedevi bir koyun getirdi. "Onu üç dirheme satar mısın?" dedim. "Hayır, Vallahi!" dedi. Sonra onu üç dirheme sattı. Bunu Rasulullah'a (asm) anlattığımda: "Ahiretini dünyalığa sattı" buyurdu." (ibn-i Hıbban)
MALA PAZARLIK FİYATI KOYMAK SAKINCALIDIR

Kayle Ümmü Benî Emmâr (ra) anlatıyor: "Rasulullah'ın (asm) yaptığı umrelerden birinde kendisine Merve'de yaklaştım ve: "Ey ALLAH'ın Rasulü! Ben ticaret yapan bir kadınım. Bir şeyi satın almak istediğim zaman arzuladığımdan daha düşük bir fiyat teklif ediyorum. Sonra yavaş yavaş arttırarak arzuladığım fiyata geliyorum, böyle yapmama ne dersin?” dedim. Şu cevabı verdi: "Ey Kayle, böyle yapma. Bir şey satın almak istedin mi, düşündüğün fiyatı söyle, sana verilsin veya verilmesin." Rasulullah sonra şunu söyledi: "Bir malı satmak istediğin zaman da yüksek fiyatı değil satmak istediğin fiyatı söyle” (İbn-i Mace)
ÇALINTI MALDA HAK İLK SAHİBİNİNDİR

Bir kimsenin bir eşyası kaybolsa veya çalınsa, sonra bunu bir adamın satmakta olduğunu görse o malın hakkı ilk sahibinindir. Onu satın almış olan kimse de satandan bedelini geri alır. (İbn-i Mace)
MALIN PAZARA İNMEDEN YOLDA SATILMASI SAKINCALIDIR

Satıcılar mallarını çarşıya indirmezden önce onları yolda karşılayıp alış-veriş yapmayın. (Tirmizi)
TESLİM ALINMAMIŞ MAL SATILMAZ

ALLAH Rasulü (asm) Attab ibnu Esid'i (ra) Mekke'ye gönderdiği zaman kendisini, satın alınıp ta henüz teslim alınmamış bir malın kârından men etmiştir. (İbn-i Mace)
KARABORSACILIĞIN TEHLİKESİ

Karaborsacı ne kötü bir kuldur. Bir ucuzluk işitse ona üzülür ve bir pahalılık işitse ona sevinir. (Ruzeyn)
Her kim, Müslümanların zararına pahalılık meydana getirmek için fiyatlarına müdahale ederse, Kıyamet Gününde onu müthiş bir azaba koymak ALLAH'a hak olur. (Ahmed b.Hanbel)
BORÇLU ÖLMEK SAKINCALIDIR

Kudret ve iradesiyle yaşadığım ALLAH'a yemin ederim ki borçlu olan bir kimse ALLAH yolunda öldürülse, sonra diriltilip tekrar öldürülse, daha sonra diriltilip tekrar öldürülse borcu ödenmeden yine de cennete girmez. (Nesai)
İKİ ORTAK TA GÜVENİLİR OLURSA ÜÇÜNCÜLERİ ALLAH OLUR

ALLAH şöyle buyurdu: "iki ortaktan biri diğerine ihanet etmediği müddete, onların üçüncüsü Benim. Ancak, biri diğerine ihanet ettiği zaman aralarından çıkarım." (Ebu Davud)
FAİZ LANETLENMİŞTİR

ALLAH Rasulû (asm) faiz yiyene, yedirene, faiz muamelesini yazıyla tespit edene ve şahitlik yapana la'net etti ve "Bunlar günaha eşittir" buyurdu. (Müslim)
HELAL RIZIK KAZANAN O İŞE DEVAM ETSİN

Meşru bir işten helal rızık kazanan kimse, o işe devam etsin. (Taberani)
ALIŞ-VERİŞTE SÖZ SATANINDIR 

Alış-veriş yapan iki kişi ihtilaf ederlerse, satanın sözü esas alınır, satın alan müşteri ise serbest bırakılır. (Tirmizi)

SAĞDAN BAŞLAMA


BÜTÜN İYİ İŞLERDE BAŞLANGIÇ SAĞ İLE

Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) ayakkabı giymede, başını taramada, temizlikte ve bütün işlerinde sağdan başlamayı severdi." (Buhari)
AYAKKABI SAĞDAN GİYİLİR SOLDAN ÇIKARILIR

Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de soldan başlasın. (Müslim)

DİNLENME


SIRT ÜSTÜ YATARAK

ALLAH Rasulu (asm) ayaklarından birini diğeri üzerine koyarak sırt üstü yatar, dinlenirdi. (Buhari, Edeb-ül Müfred)
SOLA YASLANARAK

Cabir İbnu Semüre (ra) anlatıyor: "Rasulullah'ın (asm) bir yastığa solu üzerine yaslandığını gördüm." (Ebu Davud)

YAZI YAZMA


ÖNCE BESMELE YAZILIR 

Siz bir yazı yazdığınızda "Bismillahirrahmanirrahim'i belirtmeyi güzelce yapın. Bu takdirde istekleriniz kolaylıkla yerine gelir. Ve onda Aziz ve Celil olan Rahman'ın rızası olur. (Rumuz el-Ehadis)
KALEM KULAĞIN ÜSTÜNE KONUR 

Yazdıktan sonra kalemi kulağının üstüne koy, çünkü bu yorulan kişiyi hatırlama bakımından daha dinç kılar. (Tirmizi)

TEBESSÜM GÜLME


EN MÜTEBESSİM OLAN HZ. MUHAMMED (asm) İDİ

Cerir  ibnu Abdullah (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) beni gördüğünde mutlaka tebessüm buyururdu". (Buhari)
ALLAH Rasulu (asm) son derece mütebessim idi. Kendisine Kur'an vahyedilirken, vaaz verirken ya da hutbe okurken başka. Abdullah İbnu el-Haris anlatıyor: "Rasulullah'tan (asm) çok tebessüm edenini hiç görmedim." (Tirmizi)
ELİYLE AĞZINI KAPATMA

Kendisine gülme geldiğinde elini ağzına tutardı. (Ramuz el-Ehadis)

SU İÇMEK


SU DİNLENEREK İÇİLİR 

Suyu deve gibi bir solukta içmeyin. İki-üç solukta, dinlene dinlene için. Su içerken besmele çekin. Bitirince de ALLAH'a hamdedin. (Tirmizi)
SU KABINA NEFES EDİLMEZ

Biriniz su içerken su kabına nefes etmesin. (Buhari)
(Açıklama: Başka hadislerde suyun üç solukta içilmesi esastır. Bu durumda kaba soluma şöyle olabilir: Ağzını kaba dayayınca uç solukta içer ama kabı ağzından ayırmaz ve mecbur kalarak kabın içine solur. Şu halde bu, yasaklanmış olmaktadır. Öyle ise hadis, suyun üç ayrı fasılada içilirken acele etmeden, her fasılada kabın ağızdan uzaklaştırılıp, soluk alıp vererek içilmesini irşad buyurmuş olmaktadır.)

İÇİNDE ÇÖP OLAN SU DÖKÜLÜR 

Ebu'l-Müsenna el-Cüheni (ra) anlatıyor: "Ebu Said (ra) Mervan'ın yanına gitmişti. Mervan ona: "Rasulullah'ın (asm) kaplara solumayı yasakladığını işittin mi?" diye sordu. Ebu Said: "Evet" dedi, ve anlattı: "Adamın birisi: "Ben bir nefeste su içince bir türlü suya kanamıyorum, ne tavsiye edersiniz?" diye sormuştu. Efendimiz: "Kabı ağzından ayır, nefes al, sonra içmeye devam et!" buyurdu. Adam: "Kapta çer-çöp görürsem?" diye sordu. Efendimiz (asm)  "O takdirde suyu dök!" diye emretti." (Muvatta)
SAKINCALI OLAN SU İÇME ŞEKİLLERİ

Sizden kimse sakın ayakta içmesin. (Müslim)
Abdullah İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Rasulullah üzükoyun yatarak dudaklarımızla su içmemizi yasakladı. Keza, tek bir avuçla, avuçlayarak içmemizi de yasakladı ve buyurdu ki: "Sakın sizden kimse köpeklerin içtiği gibi suyu dudaklarıyla içmesin! ALLAH'ın gazabına uğrayan kavim gibi tek eliyle de içmesin. Suyu çalkalamadıkça geceleyin içmesin, ağzı kapalı ise çalkalamaya gerek yok." (İbn-i Mace)
CAM BARDAK KULLANMAK 

Abdullah İbnu Abbas (ra) anlatıyor: "Rasulullah'ın (asm) cam bir bardağı vardı, suyu onunla içerdi." (İbn-iMace)
GÜMÜŞ (VE HER ÇEŞİT LÜKS, PAHALI) BARDAKTAN SU İÇMEK SAKINCALIDIR

Kim gümüş bir kaptan su içerse, sanki karnına cehennem ateşi doldurmuş gibi olur. (İbn-i Mace)
SERVİS YAPAN EN SON İÇER

Bir topluluğa içecek dağıtan en son içer. (Ebu Davud)
SU, SÜRAHİ V.B. ŞEYLERDEN İÇİLMEZ BARDAĞA KONUR

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) su kabının ağzından, bardağa koymaksızın su içmeyi yasakladı." (Buhari)
SÜT İÇİNCE AĞIZ SU İLE ÇALKALANIR

Süt içtiğiniz zaman ağzınızı su ile çalkalayınız. Çünkü o yağlıdır. (İbn-i Mace)

YEMEKLER SOFRA DÜZENİ VE ÇEŞİTLİ YİYECEKLER
YEMEKTEN ÖNCE VE SONRA ELLERİ YIKAMAK

"Kim yüce ALLAH'ın evinin hayır ve bereketini arttırmasını diliyorsa yemeğe otururken ve yemekten kalkarken eilerini yıkasın. (İbn-i Mace)
Yemeğin bereketi, yemekten önce ve sonra ellerin yıkanmasındadır. (Ebu Davud)
YEMEĞE BESMELE İLE BAŞLANIR

Sizden kim bir şey yerse "Bismillah" (ALLAH'ın adıyla) desin. Başta söylemeyi unutmuşsa, aklına geldiği yerde "Başı için de sonu için de Bismillah" desin. (Ebu Davud)
Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) ashabından altı kişi ile birlikte yemek yiyordu. Derken bir bedevi geldi. Besmele çekmeksizin bütün yemeği iki lokmada yutuverdi. Rasulullah bunun üzerine: "Eğer bu adam besmele çekseydi yemek hepimize yeterdi" buyurdu. (Tirmizi)
Kişi evine döndüğü zaman içeri girerken ve yemek yerken ALLAH'ın adını zikrederse, şeytan dostlarına: "Size burada gecelemek de yok, akşam yemeği de yok!" der. Ama kişi, eve girerken ALLAH'ı zikreder fakat akşam yemeğini yerken zikretmezse, şeytan dostlarına: "Akşam yemeğine kavuştunuz fakat burada gecelemeniz mümkün değil" der. Adam eve girerken ve yemeğe başlarken "Bismillah!" diyerek ALLAH'ı zikretmezse, şeytan dostlarına: "Yemeğe de yetiştiniz yatmaya da" der. (Müslim)
Ümeyye İbnu Mahşiyy (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) otururken bir adam da besmele çekmeksizin yemek yiyordu. Yemeğini yemiş, geriye tek lokması kalmıştı. Onu ağzına kaldırırken "Başı için de sonu için de Bismillah" dedi. Bunun üzerine Rasullullah (asm) güldü ve: "Şeytan onunla birlikte yemeye devam etti. Ne zaman ki ALLAH'ın ismini zikretti, şeytan karnındakilerin hepsini kustu" buyurdu." (Ebu Davud)
YEMEK ÇOK SICAK İSE BİRAZ BEKLENMELİDİR

Rasulullah (asm) yemeğin üzerinde dumanı (buharı) kaybolmadan yenilmesinden hoşlanmazdı." (Ramuz el-Ehadis)
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Bir gün Rasulullah'ın önüne çok sıcak bir yemek getirmişlerdi. Efendimiz "Cenab-ı Hak bize ateş yememizi emretmedi" dedi." (Mevahib-i Ledünniye)
YEMEK OTURARAK YENİLİR

Enes (ra): " Rasulullah (asm) ayakta bir şey içmeyi yasaklamıştı" deyince, kendisine: "Ya yemek?" diye soruldu. O da: "Bu daha şiddetle yasaktır" dedi. (Müslim)
YASLANARAK YEMEK YENMEZ 

Ben bir yere dayanarak yemek yemem. (Buhari)
Yemek yerken Peygamberin oturma şekli; dizleri üzerine veya bir dizi üzerine (sanki ayağı fırlayacakmış tarzında) idi ve şöyle buyururdu: "Ben sadece bir kulum. Bir kulun yemek yediği gibi yerim ve bir kul gibi otururum." (İmam Bezzar)
YEMEĞE KAVUN KARPUZ TÜRÜ ŞEYLERLE BAŞLANIR

Yemekten evvel kavun, karpuz yemek şifadır. Bir çok dertleri giderir. (Ramuz el-Ehadis)
YEMEK SIRASINDA AYAKKABI ÇIKARILIR

Yemek sırasında ayakkabılarınızı çıkarınız. Çünkü bu güzel bir sünnettir. (Ramuz el-Ehadis)
YEMEK SAĞ ELLE YENİR

Her biriniz sağ eli ile yesin, sağ eli ile içsin, sağ eli ile alsın, sağ eli ile versin. Zira şeytan sol eli ile yer sol eli ile içer, sol eli ile verir, sol eli ile alır. (ibn-i Mace)
HERKES YEMEĞİ ÖNÜNDEN YER TABAĞIN ORTASINDAN DEĞİL

"Bismillah" diyerek tabağın kendinize yakın yerinden yiyin, orta kısmını bırakın. Zira yemeğe bereket ortasından gelir (ibn-i Mace)
Sofra konulunca, herkes kendi önünden yesin. Sofra arkadaşının önünden almasın. (İbn-i Mace)
Ömer İbnu Ebi Seleme (ra) anlatıyor: "Rasullulah'ın (asm) terbiyesinde bir çocuktum. Yemekte elim, tabağın her tarafında dolaşıyordu. Rasulullah (asm) bana uyarıda bulundu: "Evlat ALLAH'ın ismini an, sağınla ye, önünden ye!" Bundan sonra hep böyle yedim." (Buhari)
İkraş İbnu Züeyb (ra) anlatıyor: "Bize, içerisinde kuşbaşı et parçaları olan bir tepsi getirildi. Ondan yemek için yanaştık. Ben elimle tepsinin her tarafını yokladım. Rasulullah (asm), ise kendi önünden yedi. Sonra, sol eliyle sağ elimden tuttu ve "Ey İkraş! Bir yerden ye, çünkü tepsinin içindeki yemek tek bir yemektir" buyurdu. Sonra bize, içerisinde taze ve kuru çeşitli hurmalar bulunan bir tabak getirildi. Bu sefer önümden yemeğe başladım. Rasulullah'ın (asm) eli ise tabağın her tarafını dolaşıyordu. Bana da: "Ey İkraş! Dilediğin yerinden alıp ye. Çünkü tabağın içindekilerin hepsi aynı çeşit değil" buyurdu. (Tirmizi)
TANELİ YİYECEKLER TEK TEK YENİR 

Abdullah İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm)  kişinin arkadaşından izin almadan iki hurmayı birlikte yemesini yasaklamıştır.” (Buhari)
TABAKTA YEMEK ARTIĞI BIRAKILMAZ

Şeytan insanı her şeyde hatta yemeğinde bile gözetler.
Kimse tabağının dibindeki yemeği iyice sıyırmadan kaldırmasın. Çünkü bereket yemeğin sonundadır. (Müslim)
HERKES DOYMADAN SOFRADAN KALKILMAZ

Sofra kuruldu mu hiç kimse sofra toplanıncaya kadar yemekten kalkmasın. Doysa bile, herkes bırakmadan, yemekten elini çekmesin, yemeğe devam etsin. Çünkü kişi, erken çekilirse, arkadaşını mahcup eder, o da bırakır. Hâlbuki arkadaşının daha yemeğe ihtiyacı vardır.
DİŞLERİN ARASINDA KALAN YEMEK ARTIKLARI

Kim yemek yer ve dişlerinin arasından (kürdan vb. bir şeyle) kırıntı çıkarırsa onu dışarı atsın. Kim de kırıntıyı diliyle çıkarmışsa onu yesin. Kim bu söylediğim şekilde yaparsa güzel yapmış olur. Kim de yapmazsa bunun bir sakıncası yoktur. (Ebu Davud)
YFMEKTEN SONRA ZİKİR VE NAMAZ 

Yemeğinizi ALLAH'ın zikri ve namazla eritin. Yemek üzerine uyumayın. Yoksa kalpleriniz katılaşır. (Ramuz el-Ehadis)
AKŞAM YEMEĞİ MUTLAKA YENMELİDİR

Bir avuç hurma ile de olsa akşam yemeğini yiyin. Zira akşam yemeğinin terki ihtiyarlık sebebidir. (Buhari)
AKŞAM YEMEĞİ NAMAZDAN ÖNCE YENMELİDİR 

Akşam namazı vaktinde yemek te hazırlanmışsa önce yemeğe başlayın. (Buhari)
O, YEMEKTE SEÇİCİ DEĞİLDİ

Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (asm) hiçbir zaman doyarcasına midesini doldurmadı. Ev halkından yemek istemez ve "şu yemeği arzu ediyorum" demezdi. "Yemek getirin yiyelim. Canım şunu istiyor" dediğini görmedik. Önüne konan yemeği yer, yiyecek ve içecek olarak ne verilirse kabul eder, geri çevirmezdi." (Mevahib-i Ledünniye)
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: " Rasulullah (asm) hiçbir vakit herhangi bir yemeğe laf etmedi, iştah duyduğu bir yemekse yerdi, hoşuna gitmeyen bir yemekse terk ederdi." (Buhari)
İKİ KİŞİNİN YİYECEĞİ ÜÇ KİŞİYE DE YETER 

Muhakkak ki bir kişilik yemek iki kişiye yeter, iki kişilik emek te üç kişiye yeter. Dört kişilik yemek te beş-altı kişiye yeter. (İbn-i Mace)
ALLAH (cc) TOPLU HALDE YENEN YEMEKTEN HOŞNUTTUR

Yemeklerin, ALLAH'a (cc) en sevimli olanı, başına çok insan toplanandır. (Ebu Yala)
Size şerlilerinizi haber vereyim mi? Onlar tek başlarına yiyenler, hizmetçilerini dövenler, yardımı esirgeyenlerdir.(Rezin)
Vahşi İbnu Harb (ra) anlatıyor: "Rasulullah'ın (asm) ashabı dediler ki: Ey ALLAH'ın Rasulü! Biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz, ne yapalım?" Bunun üzerine Rasulullah: "Ayrı ayrı yiyor olmayasınız?" diye sordu. "Evet" dediler, Rasulullah da: "Öyleyse yemeğinizi toplanarak hep beraber yiyin. Yemeğe ALLAH'ın ismini zikrederek başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz hakkınızda bereketli kılınır." buyurdu " (Davud)
HER İSTEDİĞİNİ YEMEK İSRAFTIR

Her iştiha duyduğunu yemen israftandır. (İbn-i Mace)
Kibir ve israf karışmadıkça yiyiniz, içiniz, tasadduk ediniz. (Nesai)
İÇKİ SOFRASINDA YEMEK YENMEZ

ALLAH'a ve ahiret gününe iman eden içki içmesin. ALLAH'a ve ahiret gününe iman eden içki içilen masaya oturmasın. (Taberani)
EN ŞERLİ YEMEK SADECE ZENGİNLERİN ÇAĞIRILDIĞI YEMEKTİR

En şerli yemek, sadece zenginlerin çağırılıp, fakirlerin çağırılmadığı yemektir. Kim de davete icabet etmez, yemeğe gelmezse, ALLAH ve Resulüne asi olmuştur. (Bir diğer rivayette) Yemeğin kötüsü, gelene verilmeyen ve ona gelmeyeceklerin davet edildiği yemektir. (denilmiştir). (Buhari)
CUNUP İKEN NAMAZ ABDESTİ ALINIP YEMEK YENEBİLİR

Ümmü Seleme (ra) anlatıyor: " Rasullullah (asm) cünüp olduğunda, namaz abdesti gibi abdest almadan bir şey yemezdi." (Buhari)
NEZAKET GEREĞİ DE OLSA AÇ OLAN "TOKUM" DİYEMEZ

Esma Bintu Yezid (ra) anlatıyor: "Rasulullaha bir 'yemek getirilmişti. Bize de teklif edildi. "İştahımız yok!" dedik. O: "Açlıkla yalanı birleştirmeyin" buyurdu." (İbn-i Mace)
Esma Bintu Yezid (ra) anlatıyor: "Ya Rasulullah (asm)! Birimiz canının çektiği bir şey için, "canım çekmiyor", dese bu yalan sayılır mı?" diye sordum. O da: "Yalan, yalan diye yazılır. Yalancık ta, yalancık diye yazılır" buyurdu." (Ahmed b. Hanbel)
YEMEK PİŞİRENE VE HİZMET EDENE DE İKRAM EDİLİR

Birinize hizmetçisi, hazırlamak için zahmetini ve hararetini çektiği bir yemek getirdiği vakit, onu da çağırsın ve kendisiyle beraber o da yesin. Eğer bunu yapmazsa, bir lokma alıp eline versin. (İbn-i Mace)
 ZİYAFET SOFRASINDA EN AZ BİR YETİM DE BULUNMALIDIR

Davete çağrılan topluluk içinde yetim de bulunmazsa, toplumun sofrasına şeytan yaklaşır, o yemeğin bereketi olmaz. (Taberani)
YEMEK ASGARİ ÖLÇÜDE YENMELİDİR 

İnsan yemesini azalttığı zaman içi nur dolar. (Ramuz el-Hadis)
Ademoğlu mideden daha şerli bir kap dolduramaz. Ademoğluna belini doğrultacak bir-kaç lokmacık yeterlidir. Ancak nefsini yenemeyip mutlaka midesini dolduracaksa bari üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine tahsis etsin. (Tirmizi)
BEĞENMEDİĞİN YEMEĞİ BAŞKASINA YEDİRME

Yemediklerinizi kimseye yedirmeyin. (Taberani)
İKRAMA SAĞDAN BAŞLANIR

Öncelik hakkı sağındır. Sonra da onun sağından devam edilir. (Buhari)
TUZUN ÖNEMİ

Katığımızın efendisi tuzdur. (İbn-i Mace)
HELVA VE BAL

Hz. Aişe (ra ): "Rasulullah (asm) helva ve balı severdi." (Tirmizi)
ZEYTİNYAĞI

Zeytinyağını yiyin ve onunla yağlanın (bedeninize sürün). Zira o mübarek bir ağaçtandır. (Tirmizi)
YİYECEKLERİN EFENDİSİ ET

Dünya ve cennet ehlinin yemeklerinin efendisi ettir. (İbn-i Mace)
Ebu'd Derda (ra) anlatıyor: " Rasulullah (asm) davet ediIdiği her yemeğe mutlaka icabet etti. Bir et hediye getirildiği zaman da mutlaka kabul buyurdu." (İbn-i Mace)
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Rasulullah'a (asm) bir et parçası getirilmişti. Kendisine bunun bud kısmı sunuldu. O (asm) budu severdi." (Tirmizi)
Etin en güzeli hayvanın sırt etidir. (İbn-i Mace)
Biriniz et satın alınca suyunu biraz fazla tutsun. Yemek sırasında yiyenlerin çokluğu sebebiyle ete rastlamayıp, suya rastlasa da bu ona yeterlidir. Zira su da iki etten biri olmuştur.(Tirmizi)
SOĞAN VE SARIMSAK

"Kim sarımsak veya soğan yerse bizden uzak dursun veya mescidimizden uzak dursun, evinde otursun." (Buhari)
Bazen Rasulullah'a (asm) içerisinde yeşil sebzeler bulunan bir tencere getirilirdi de onda koku bulur (Soğan, sarımsak gibi) ve ne olduğunu sorardı. Kendisine sebze türünden neler olduğu haber verilince, tencereyi beraberindeki arkadaşlarından birini göstererek ona vermelerini söylerdi. Rasulullah (asm) onun da yemekten çekindiğini görünce: "Sen bana bakma, ye! Zira ben senin gibi değilim. Ben senin konuşmadığın meleklerle konuşuyorum," derdi. (Buhari)
EKMEĞE SAYGI

Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) odama girmişti. Yerde atılmış bir ekmek parçası gördü. Hemen onu alıp, sildi ve yedi. Bana da "Ey Aişe! Kerim olana ikram et! (Yani saygın olana saygı göster!) Zira şu ekmek bir kavimden nefret edip kaçmışsa bir daha geri dönmemiştir," buyurdu." (İbn-i Mace)
KEPEKLİ EKMEK

Ümmü Eymen (ra) anlatıyor: "Un eleyip Rasulullah (asm) için ekmek yaptım. Rasulullah, unu ve kepeği ayrı ayrı görünce şöyle buyurdu: "Şu eleyip ayırdığın kepeği, öbürüne (un kısmına) geri kat, sonra yoğur ve ekmeği öyle yap." (ibn-i Mace)
AYVA VE KALP

Ayva, kalbe rahatlık verir. (İbn-i Mace)
KATIK OLARAK SİRKE

Cabir ibnu Abdullah (ra) anlatıyor: “Resulullah (asm) ailesine katık sormuştu. “Yanımızda sirkeden başka bir şey yok!” dediler. O sirkeyi istedi ve ekmeğini banıp yemeğe başladı. Bu arada hem yiyor, hem de “Sirke ne iyi katık, sirke ne iyi katık!” diyordu. (Müslim)
KATIK OLARAK HURMA

İçerisinde kuru hurma olmayan bir ev, içerisinde hiç yiyecek olmayan bir ev gibidir. (İbn-i Mace)
Hz. Aişe (ra) anlatıyor: Rasulullah (asm) kavunu taze hurma ile yedi ve: "Bunun hararetini şunun serinliğiyle, şunun serildiğini de bunun hararetiyle kırıyoruz!" buyurdu." (Tirmizi)
Abdullah İbnu Cafer (ra) anlatıyor: "Rasulullah'ı (asm) salatalıkla birlikte taze hurma yerken gördüm" (Buhari)
Yusuf İbnu Abdullah (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) bir miktar arpa ekmeği aldı. Üzerine bir hurma koydu ve: “Bu, şuna katıktır" buyurdu." (Ebu Davud)
Yaş hurmayı kuru hurma ile birlikte yeyin. Eski hurmayı yeni hurma ile birlikte yeyin. Zira şeytan böyle yapmanıza kızar: "Âdemoğlu eskiyi yeni ile beraber yiyecek kadar hayatta kaldı" der." (İbn-i Mace)
TURFANDA MEYVE YERKEN YAPILACAK DUA  

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: " Rasulullah'a (asm) ilk çıkan turfanda meyve getirilirdi de, o zaman şöyle dua ederdi: "ALLAH'ım! Medine'mizi bizim için mübarek kıl, meyvelerimizi tarttığımız ölçülerimizi mübarek kıl ve bereketini kat kat arttır." Bu duadan sonra, getirilen meyveyi orada hazır bulunan Içocukların en küçüğüne verirdi." (Müslim)
SÜT İÇİNCE YAPILACAK DUA

Yüce ALLAH kime bir yemek yedirirse: "Ya Rabb! Bu yemeği bize bereketli kıl, bize ondan daha hayırlısını tattır" desin. Süt içtiği zaman da şöyle desin: "Ya Rabb! Bu sütte bize bereket ver ve onu bize çok kıl." Sütten başka hiçbir yemek ve içecek, hem yemek ve hem de su yerini tutamaz." (Nesai)
 YEMEKTEN SONRA YAPILACAK DUALAR

Yediren fakat yedirilmeyen ALLAH'a hamd olsun. Bize fazl ve kereminden hidayet verdi. Bize yedirip, içirdi. Bütün salih amellerle bizi bezedi. Yiyeceklerden yediren, içeceklerden içeren çıplakken giydiren, sapıklıktan hidayete kavuşturan, görmezlikten basiret veren ve pek çok yarattıklarından üstün kılan ALLAH'a hamd olsun. Hamd, âlemlerin Rabb'i ALLAH'a mahsustur!" (Nesai)
Bize yedirip, içiren ve bizi Müslümanlardan kılan ALLAH'a hamdolsun. (Tirmizi)
DAVET SAHİBİNE YAPILACAK DUA 

Allah'ım! Onların mallarına bereket ver. Onlara bol rızık ver. Onları bağışla ve onlara merhamet eyle! (Nesai)
Enes İbnu Malik (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) Sa'd ibnu Ubade'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şu şekilde dua buyurdu: "Yanınızda oruçlular yemek yesin. Yemeğinizden iyiler yesin. Üzerinize melekler dua etsin." (Ebu Davud)
Cabir İbnu Abdullah (ra) anlatıyor: "Ebu'l Heysem (ra) bir yemek hazırladı ve Rasulullah'ı (asm) davet etti. Hz. Peygamber, yemekten kalkınca: "Kardeşinizi mükâfatlandırın!" buyurdu. Ashab: "Mükâfatı da ne?" diye sordular. Efendimiz: "Kişinin evine girilip yemeği yendi, içeceği içildi mi, ev sahibi için dua edilir. İşte bu onun mükâfatıdır" cevabını verdi." (Ebu Davud)
İKRAM EDİLEN YEMEKTEN UTANMAK VE ONU HAKİR GÖRMEK HELAK OLMA SEBEBİDİR

Din kardeşlerinden bir topluluk, bir kişinin yanına girdiğinde o kişinin evinde bulunan şeyleri onlara ikram için değersiz bulması, misafirlerin de kendilerine sunulanı hakir görmesi helak olmalarına sebeptir. (Ahmed b. Hanbel)
Kişiye şer olarak, kendisine sunulanı beğenmemesi yeter. (İmam Mûnziri)

YOLDA YÜRÜME


YAMAÇTAN İNİYOR GİBİ YÜRÜMEK

ALLAH Rasulü (asm) yürüyünce, yamaçtan iniyormuşçasına öne meylederek yürürdü. (Tirmizi)
YÜRÜRKEN ÖNÜNE BAKMAK 

ALLAH Rasulü (asm) yürürken sağa sola bakmazdı. (Ramuz el-Ehadis)
YÜRÜRKEN KONUŞMAMAK

ALLAH Rasulü (asm) yürürken konuşmazdı. (Ramuz el-Ehadis)
YORULUNCA UZUN ADIM

Sizden biriniz, yürürken yorulup aciz kalırsa adımlarını geniş atsın zira bu şekil yürüme yorgunluğu giderir. (Ramuz el-Ehadis)
TEK AYAKKABI İLE YÜRÜME 

Sakın kimse tek ayakkabı ile yürümesin, ya ikisini de çıkarsın yahut ikisini de giysin. (Buhari)
CAMİYE KISA ADIMLARLA YÜRÜMEK

Zeyd ibnu Sabit (ra) anlatıyor: " Rasulullah (asm) ile birlikte mescide gidiyorduk. O adımlarını kısa kısa atıyordu. YoIda bana sordu: "Biliyor musun seninle niçin böyle yürüdüm?" Ben: "ALLAH ve Rasulü daha iyi bilir" dedim. Buyurdu ki: "Böyle kısa adımlarla yürümemin sebebi, namaza  gidişte, adımlarımın sayısı çok olsun diyedir." (Buhari, Edeb-ül Müfred)


SABAH EVDEN ÇIKIŞ


EVDEN ÇIKMADAN VE DÖNÜNCE İKİ REKÂT NAMAZ

Evinden çıkacağın zaman iki rekât namaz kıl. O, seni kötü bir şekilde evden çıkmaktan engeller. Evine girdiğinde de iki rekât namaz kıl. O namaz da seni zararlı bir işten engeller. (Ramuz el-Ehadis)
EVDEN ÇIKARKEN OKUNACAK DUALAR

Kişi evinin kapısından çıkarken "Bismillah" deyince iki nezaretçi melek "Doğruya irşad edildin" derler. "Lâ havle vela kuvvete illa billah" deyince, melekler: "Korundun" derler. Adam: "Tevekkeltü Allâllah" deyince onlar: "İşin, senin yerine, görüldü" derler. (Tirmizi)
Bismillah. ALLAH'a tevekkül ediyorum. Ya Rabbi! Sapıtmaktan saptırılmaktan; ayağımın kaymasından ve kaydırılmasından; haksızlık etmekten ve cahilliğe uğramaktan Sana sığınırım. (Nesai)
SABAH ERKEN YAPILACAK İŞ BEREKETLİDİR

ALLAH'ım! Ümmetime günün ilk vakitlerinde yaptıkları işi bereketlendir. (İbn-i Mace)


TEMİZLİK


ÜST-BAŞ VE ELBİSE TEMİZLİĞİ

Hz. Cabir (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) bir adam gördü, saçları darmadağınıktı. "Bu adam saçlarını düzeltip, tertibe sokacak bir şey bulamadı mı?" diye memnuniyetsizlik gösterdi. Derken, o sırada diğer bir adam gördü, bunun da üstü başı kirliydi. Onun hakkında da : "Şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu?" diye söylendi." (Ebu Davud)
Enes İbnu Malik (ra) anlatıyor: "Rasulullah'a (asm) elbisesinde sarı bir leke bulunan bir adam geldi. Rasulullah (asm) hoşlanmadığı bir şeyi, genellikle insanların yüzüne vurmadığı için sesini çıkarmadı. Adam oradan kalkıp, gidince: "Keşke bu adama, üzerindeki şu şeyi yıkamasını söyleseydiniz" dedi." (Ebu Davud)
EL VE AYAK TEMİZLİĞİ

Kim parmakları arasını suyla iyice yıkamazsa, Kıyamet Gününde ALLAH ateşle yıkar. (Taberani)
Kim elinde et kokusu olduğu halde geceler, sonra da kendisine bir hastalık bulaşırsa sakın ha kendinden başkasını suçlamasın. (Tirmizi)
İDRAR SERPİNTİSİNE KARŞI DİKKAT

Sidikten iyi temizlenin. Zira kabir azabının çoğu sidiktendir. (Darekutni)
EV VE SOKAK TEMİZLİĞİ

Yüce ALLAH münezzehtir, davranışta ve sözde nezih olanı sever. Naziftir nezafeti sever. Keremdir, keremi sever. Cömerttir, cömertliği sever. Öyle ise avlularınızı temizleyin ve yahudilere benzemeyin. (Tirmizi)
SAĞ VE SOL ELİN GÖREVLERİ

Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Resulullah'ın (asm) sağ eli, suyu ve yiyeceği içindi, sol eli de tuvalet temizliği ve kirletme hâsıl edecek şeyler içindi." (Ebu Davud) 

GÜZEL KOKU KULLANIMI


BÜTÜN PEYGAMBERLERİN SÜNNETİ 

Koku sürünme, bütün peygamberlerin tabi olageldikleri sünnetlerdendir. (Tirmizi)
ERKEK VE KADIN İÇİN ÖLÇÜ 

Erkeğin sürünme maddesi koku verir, rengi olmaz. Kadının sürünme maddesi (makyaj) ise rengi olur, kokusu olmaz. (Nesai)
Her göz zânidir. Şurası muhakkak ki kadın koku sürünür, sonra da erkek cemaate uğrarsa o da zâniyedir. (Tirmizi)
HZ. MUHAMMED'İN HOŞLANDIĞI KOKULAR 

Muhammed İbnu Ali (ra) anlatıyor: "Hz. Aişe'ye (ra) sordum: "Rasulullah (asm) hoş koku kullanır mıydı? "   0:"Evet, misk ve amber kullanırdı" diye cevap verdi. (Mevahib-i Ledünniye)
GÜZEL KOKU GERİ ÇEVRİLMEZ

Sizden birine reyhan sunulduğu takdirde onu reddetmesin, zira o cennetten çıkmadır. (Tirmizi)
Hz Aişe (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) misk ve amber gibi renksiz koku maddeleri sürünürdü ve derdi ki: "Sürünme maddelerinin en iyisi misktir." (Tirmizi)
EVDE GÜZEL KOKU OLMALIDIR

Evlerinizi günlük, yavşan, kekik, gelin çiçeği gibi kokulu otlarla kokulandırın. (Ramuz el-Ehadis)

BEDEN TEMİZLİĞİ ve BAKIMI


GENEL OLARAK BEDEN TEMİZLİĞİ

Fıtrat (yaratılışın gereği olan temizlik) beştir: sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek,  koltuk altını temizlemek. (Buhari)
Hz. Enes İbnu Malik (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) bize bıyığın makaslanıp, tırnağın kesilmesi, koltuk altının ve eteğin tıraş edilmesini kırk günü aşmayacak şekilde sınırladı." (Müslim)
Tırnaklarınızı kesin ve onları gömün. Parmak aralarını temizleyin. Ağzınızı yemek artıklarından temizleyin ve misvaklayın. Benim yanıma dişi sarı ve ağzı kokar bir halde girmeyin. (Ramuz el-Ehadis)
BIYIK KESİMİNDE ÖLÇÜ 

Bıyıklarınızı dudak hizasinda kesin. (Ramuz el-Ehadis)
Bıyıklarını kısaltmayan bizden değildir. (Mu'cemü's-Sagîr)
SAÇ BAKIMI

Cabir İbnu Abdullah (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) saçı-sakalı karmakarışık bir adam gördü: Biriniz kendini niçin çirkinleştiriyor?" buyurdu ve eliyle saçını kısaltmasını işaret etti. (Mu'cemü's-Sagîr)
Atâ İbnu Yesar (ra) anlatıyor: " Rasulullah'a (asm) saçı-sakalı karmakarışık bir adam gelmişti. Efendimiz, ona eliyle işaret buyurarak saçını düzeltmesini emretti. Adam bunu yapıp, tekrar geldi. ALLAH Rasulü (asm): "Şu hal, sizden birinizin tıpkı bir şeytan gibi başındaki saçlar karışık vaziyette gelmesinden daha hayırlı değil mi? buyurdu." (Muvatta)
Ebu Katade (ra) anlatıyor: "Ey ALLAH'ın Rasulü!"  dedim, "Benim omuzlarıma kadar dökülen gür saçlarım var onları tarayıp düzelteyim mi?” "Evet" dedi, "onlara ikramda bulun". Ebu Katade: "Evet, onlara ikramda bulun!" sözü sebebiyle, günde iki sefer bakım yapar ve saçlarını yağlardı." (Muvatta)
SAÇ BOYAMA 

Cabir İbnu Abdullah (ra ) anlatıyor: " Ebu Kuhafe (Ebubekir'in babası), Mekke'nin fethedildiği gün Rasulullah'a (asm) getirilmişti. Saçları köpük gibi bembeyazdı. Rasullullah (asm): "Onu hanımlarından birine götürün de saç ve sakalının rengini değiştirsin. Fakat siyaha boyamaktan kaçının" buyurdu." (Ibn-i Mace)
DİŞ TEMİZLİĞİ VE MİSVAK 

Misvak ağız için temizlik vasıtasıdır. Rab Teâlâ için de rıza vesilesidir. (Nesai)
Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) misvağını ve tarağını yanından ayırmazdı ve mübarek sakalını taradığı zaman aynaya bakardı. (Mevahib-i Ledünniye)
Ebu Eyyub el-Ensari (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) yanımıza gelerek şöyle buyurdu: Ümmetimden iyice yıkananlar ne iyi insanlardır." Ashab: "Bunlar kimlerdir ya Rasulullah?" diye sorunca, O, şöyle cevap verdi: "Abdest alınca iyi yıkananlar, yemek yiyince iyi yıkananlardır. Abdestteki iyi yıkama, ağzı burnu iyice yıkamak ve parmakların arasında kuru yer bırakmamaktır. Yemekteki yıkanma ise, dişler arasında kalan yemek artıklarını temizlemek şeklinde olur. Zira insanın yanında duran iki melek, namaz kılanın dişleri arasında yemek kırıntısı görürlerse, hiç hoşlanmazlar." (Taberani)
Tırnaklarınızı kesin ve onları gömün. Parmak aralarını temizleyin. Ağzınızı yemek artıklarından temizleyin ve misvaklayın. Benim yanıma dişi sarı ve ağzı kokar bir şekilde girmeyin. (Ramuz el-Ehadis)
Misvak, erkeğin güzel konuşma yeteneğini arttırır. (Ramuz el-Ehadis)
Halil İbnu Zeyd el-Cüheni anlatıyor: "Rasulullah (asm) hiçbir namaza misvak kullanmadan çıkmazdı. (Taberani)
Misvak kullanınız Zira misvak ağzı temizleyen ve Rabbi razı eden bir alettir. Cebrail her gelişinde bana misvak kullanmayı tavsiye etti. Öyle ki, bana ve ümmetime farz kılınacağından korktum. Ümmetime zorluk vereceğinden korkmamış olsaydım misvak kullanmalarını farz kılardım. (İbn-i Mace)
 Abdullah İbnu Abbas (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) geceleri, iki rekatta bir selam vererek teheccüt namazı kılar, her selam verişinde misvak kullanırdı." (İbn-i Mace)
DÖVME YAPTIRMAK

Bedenine dövme yapana da, yaptırana da ALLAH lanet etsin! (Buhari)
SAÇ VE SAKALDAN BEYAZ TEL KOPARMAMAK GEREKİR

Beyaz telleri koparmayın. Çünkü o, Kıyamet Günü bir nurdur. (İbn Hibban)
SAÇ TIRAŞI NASIL OLUR?

Allah Rasulü (asm) bir gün saçının bir kısmı tıraş edilmiş bir kısmı bırakılmış bir çocuk gördü. Aile fertlerini böyle yapmaktan men edip şöyle buyurdu: "Ya tamamını tıraş edin, ya da tamamını bırakın." (Ebu Davud)
Başın bir kısmını tıraş edip bir kısmını perçem olarak bırakmayın. (Buhari)
KADININ SAÇINI KÖKÜNDEN KAZITMASI DOĞRU DEĞİLDİR

Hz Ali (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) kadının saçlarını tıraş etmesini (zaruret hali olmaksızın kökünden kestirmesini) yasakladı." (Nesai)

TUVALET ADABI
TUVALETE GİRERKEN 

ALLAH'ım! Pislikten ve habis yaratıklardan Sana sığınırım. (Buhari)
TUVALETTEN ÇIKINCA

Allah'ım! Beni affet. (Ebu Davut)
Nimetin lezzetini bana tattıran, onun kuvvetini bende bırakıp, eziyetini benden gideren Allah'a hamd olsun. (Dua Mecmuası)
BAŞ ÖRTÜLÜ OLMALIDIR

ALLAH Rasulü (asm) tuvalete girdiğinde başını örterdi. (Ramuz el-Ehadis)
İDRAR SIKIŞIKLIĞI İLE NAMAZ KILMAK SAKINCALIDIR

Sizden biriniz tuvalete gitmek isterse, namaza da kamet getirilmiş olsa bile o kimse önce tuvalete gitsin. (Ramuz el- Ehadis)
TUVALETE GİRERKEN YÜZÜK ÇIKARILIR

Enes İbnu Malik (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) tuvalete girince yüzüğünü çıkartırdı." (Ebu Davud) (Açıklama: Bu kural, sadece, üzerinde "ALLAH" lafzı veya ayet-hadis, mukaddes lafız içeren, üzeri yazılı yüzükler içindir.)
TUVALET SIRASINDA KONUŞMAK VE SELAMLAŞMAK SAKINCALIDIR

Abdullah İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Rasulullah tuvaletini yaparken biri O'na selam verdi. Ancak, Rasulullah (asm) selamı almadı. (Müslim) (Ebu Davud'un devamı)  Sonra o adama “ben temiz değilken Allah'ı zikretmeyi uygun bulmadım" diyerek özür beyan etti.
İDRARI AYAKTA YAPMAK SAKINCALIDIR 

Ömer ibnu Hattab (ra) anlatıyor: "Ben ayakta abdest bozarken Rasulullah (asm) beni gördü ve "Ey Ömer! Ayakta akıtma" buyurdu. (Tirmizi) (Açıklama: fakat bazı âlimler, Hz. Huzeyfe'den aktarılan "ben Rasulullah'ı (asm) ayakta idrarını yaparken gördüm" hadisine dayanarak, sıçrama ihtimali bulunmayan yerlerde ayakta da yapmanın bir sakıncası olmayacağını değerlendirmişlerdir). (Mevahib-i Ledunniye)
AÇIK ARAZİDE BİR TÜMSEK, SÜTRE ARANMALI

Kim kuytu bir yer bulamazsa, hiç olmazsa kum, taş gibi bir şeylerden bir tümsek yapıp onun arkasına geçsin. (Ebu Davud)
AÇIK ARAZİDE İSE ÖNCE TOPRAK KABARTILMALI

ALLAH Rasulü (asm) zemini sert olan bir yerde küçük abdest yapmak istediğinde önce toprağı bir ağaç parçası ile kabartırdı. (Ramuz el-Ehadis)
TUVALET YAPILMASI SAKINCALI OLAN ÜÇ YER 

Lanete sebep olan üç yere abdest bozmaktan kaçının: Su yollarına, işlek yollara ve gölgeliklere. (Ebu Davud)
HAŞARAT DELİKLERİNE İDRAR YAPMAK SAKINCALIDIR 

Abdullah İbnu Sercis ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) yer üzerindeki haşarat deliklerine akıtmayı yasakladı." (Ebu  Davud)
DURGUN SUYA İDRAR YAPILMAZ

Sakın sizden kimse, durgun suya akıtmasın, daha sonra onda yıkanır. (Buhari)
AKARSUYA İDRAR YAPILMAZ 

Cebir İbnu Abdullah (ra) anlatıyor: "Rasulullah (asm) akarsuya küçük su dökmeyi yasakladı." (Müslim)
TUVALETİN ÖN VE ARKASI KIBLEYE DÖNÜK OLMAMALIDIR 

Tuvalete gittiğiniz zaman, kıbleye ne önünüzü ne de arkanızı dönmeyin. Yüzünüzü doğuya ve batıya döndürün.  (Buhari)
Bir kimse, tuvalette iken kıbleye önünü ve arkasını dönmezse, ona bir sevap yazılır ve bir günahı silinir. (Taberani)
EVDE İDRAR BIRAKILMAZ

Evde kab içinde idrar bırakılmasın. Zira melekler böyle olan odaya girmez. (Ramuzel-Ehadis)
BANYO VE TUVALETTE ABDEST ALMAK SAKINCALIDIR

İdrar yaptığınız tuvalette abdest almayın. Zira mü'minin abdest suyu sevapları ile birlikte mizana girer. (Ramuz el- Ehadis)
Sizden biri yıkanacağı yerde idrarını yapıp ta sonra gusül veya abdest almasın. Zira bütün vesveseler bundandır. (Ramuz el-Ehadis)
İÇ ÇAMAŞIRI BİRAZ SUYLA ISLATILIR 

Cebrail (as) bana abdesti öğretti. Bu arada bana abdestten sonra çıkacak idrar sızıntısının neden olacağı vesveseyi önlemek için çamaşırıma su serpmemi emretti. (İbn Mace)

SABAH UYKUDAN KALKINCA
SABAH UYANINCA YAPILACAK DUALAR

Kim sabaha erdiği zaman: "Rabb olarak ALLAH'a, din olarak İslam'a, Rasul olarak Muhammed'e (asm) razı olduk" derse onu razı etmek de ALLAH üzerine bir hak olmuştur. (Ebu Davud)
Bizi öldükten sonra dirilten ve dönüş Kendisine olacak olan ALLAH'a hamd olsun. (Nesai)
Kim sabaha erdiği zaman: "ALLAH'ım! Benimle veya mahlukatından herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermişse bu Sendendir. Sen birsin, ortağın yoktur, hamdler Sanadır, şükran Sanadır" derse, o günkü şükür borcunu ödemiş olur. Ebu Davud)
Akşama ve sabaha erince "Kul hüvallahu ehad" ve Muavvizeteyn (felak ve nas) surelerini üçer kere oku. Bu her şeye karşı sana yeterlidir. (Nesai)
Her günün sabahında ve her gecenin akşamında kim "ALLAH'ın adıyla başlarım O'nun ismiyle başlandığında ne gökte ve ne de yerde hiçbir şey zarar veremez. O, işitici ve bilicidir" diye üç kez dua ederse sabaha kadar ona bela isabet etmez. Kim bunu üç kez sabahladığında söylerse akşamlayana kadar bela isabet etmez.(Nesai)
ALLAH'ım! Göklerin ve yerin yaratıcısı! Bilinen ve bilinmeyen şeylerin hepsini bilen, her şeyin Rabb'i ve sahibi!  Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden Sana sığınırım. (Nesai)
Elhamdülillah sabaha erdik. Mülk de ALLAH için sabaha erdi. (Müslim)
İslam fıtratı, ihlas kavramı, Peygamber Muhammed'in dini, babamız İbrahim'in milleti üzere sabahladık. Tertemiz müslümandı O. Ben de müşriklerden değilim. (Nesai)
YOLCULUKTA İKEN SABAH UYANINCA YAPILACAK DUA

ALLAH'ım! Üzerimizdeki güzel nimetlerini ve övgünü işiten işitti. Rabbimiz! Bizimle beraber ol, fazl-u kereminden ihsanda bulun. Cehennem azabından Sana sığınırız! (Nesai)
UYANINCA ÜÇ KEZ ELLER YIKANIR 

Uykudan uyanınca sizden hiç kimse, üç sefer yıkamadıkça ellerini kaba banmasın. Çünkü o, ellerin geceyi vücudun neresinde geçirdiğini bilemez. (Buhari)
UYANINCA ÜÇ KEZ SÜMKÜRMEK GEREKİR

Biriniz uykudan uyandığı zaman üç kere sümkürsün. Zira şeytan burnunun içinde geceler. (Buhari)

İsra ve Miraç Mucizesi


   Hem Kur’an’ın hem de bütün sahih hadis ve tarih kaynaklarının haber verdikleri; Peygamberimizin (asm) en büyük mucizelerinden birisi de İsra ve Miraç mucizesidir. Biz burada ilk önce Kur’an’daki ilgili ayetlerden ve sahih kaynaklardaki hadislerden ve rivayetlerden İsra ve Miraç mucizesinin nasıl gerçekleştiğini anlatacak, ardından ise bu mucize ile ilgili akla gelebilecek bazı soruların cevaplarını vereceğiz.


Kelime anlamı olarak “isra”, gece yürüyüşü, gece yolculuk etmek[1], “miraç” ise yükselmek, yükseğe çıkmak anlamlarına gelmektedir.[2] İsrâ ve Mirac hadisesi, Efendimizin (asm) peygamberliğinin on ikinci yılında[3], Mekke’de vuku bulmuştur.[4]

Hadise özetle şöyle cereyan etmiştir: Receb ayının 27. Gecesi[5] Cenab-ı Hakk’ın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz (asm) Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmiştir.

İsra ve miraç mucizesinin nasıl gerçekleştiği Kur’an’da, İsra ve Necm surelerinde anlatılmıştır. İlgili ayetler şöyledir:

“Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O'dur.”[6]

“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâ’da gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.”[7]



Miraç nasıl oldu?

Hazreti Peygamber (asm) Mescid-i Haram’dan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi.[8] Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın (as) makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı,[9] daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi.[10]Orada içlerinde Hazreti İsa, Hazreti Musa ve Hazreti İbrahim’in de (Aleyhimüsselam) bulunduğu peygamberler topluluğu kendisini karşıladı.[11] Hazreti Muhammed (asv) bu peygamberlere imam olarak onlara iki rekat namaz kıldırdı.[12]

Bu hadiseden sonra Hazreti Peygamber’e (asm) iki kap getirildi ki; kabın birisinde şarap, diğerinde süt vardı.[13] “Bunlardan hangisini istersen, al!" denildi.[14] Peygamberimiz (asm) sütü seçti.[15] Cebrail (as), Peygamberimiz’e (asm): "Sen fıtratı seçtin[16], eğer sen şarabı almış olsaydın, senden sonra ümmetin azardı.[17]Sütü tercih etmekle sen de fıtrata yöneltildin, ümmetin de fıtrata yöneltildi. Şarap size haram kılındı!” dedi.[18]

Semanın bütün tabakalarına uğradı.[19] Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. İsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim (Aleyhimüsselam ecmain) gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin!..” dediler, tebrik ettiler.[20] Sonra her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.[21]

Bundan Sonra Hz. Cebrail (as) ile birlikte sidretü'l-müntehâ'ya geldiler.[22] Sidretü’l-müntehâ; kökü altıncı kat gökte ve gövdesi, dalları yedinci kat göğün üzerinde, gölgesiyle bütün gökleri ve cenneti gölgeleyen,  yaprakları fil kulakları gibi, meyveleri küpler kadar, bir ağaçtır.[23]



Refref ve Öteler Ötesindeki Buluşma

Cebrail (as), Peygamberimiz’i (asm) yukarı götüre götüre, nihayet (kaza ve kaderi yazan) kalemlerin cızırtılarını işitecek kadar yüksek bir yere çıkardı.[24] Peygamberimiz (asm); cennetten, yemyeşil bir Refref (ipek döşek)'in birden ufku kapladığını gördü. Peygamberimiz (asm), onun (Refref’in) üzerine oturdu.[25] Cebrail (as), Peygamberimiz’den (asm) ayrıldı. Peygamberimiz (asm); Aziz ve Cebbar olan Rabbine yükseltilip yaklaştırıldı.[26]

Peygamberimiz (asm), Yüce Rabbinin: "Korkma ya Muhammed, Yaklaş!" buyruğunu işitmeye başladı. Nihayet, hiçbir kimsenin hiçbir zaman erişememiş olduğu yakınlık makamına, İlahî kabule, İlahî ikram ve ihsana nail oldu![27] İbn Abbas’tan rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (asm): "Ben, Yüce Rabbimi gördüm!" buyurmuştur.[28]

Peygamberimiz (asm) Miraç’ta Cenab-ı Hakk’a selam yerine bütün mahlukatın ibadetlerini hediye etmiştir. Efendimizin (asm) Cenab-ı Hak ile olan bu konuşması bütün müminlerin miracı olan namazlarında okudukları tahiyyatın sözlerinden oluşmaktadır. Bu konuşmanın meali şöyledir:

Peygamberimiz (asm) Cenab-ı Hakk’a hitaben:

“Bütün tahiyyeler, bütün mübarek şeyler, bütün salâvat ve duâlar ve bütün kelimat-ı tayyibe Allah’a mahsustur.”[29] şeklinde hitab vermiştir. Bunun anlamı“Bütün varklıkların halleriyle ve dilleriyle yapmış oldukları ibadetleri ve tesbihlerini, bütün çekirdekler ve nutfeler gibi mübarek şeylerin fitri mübarekliklerini ve tesbihlerini, bütün insanlar gibi şuurlu varlıkların ibadetlerini ve bütün peygamberler ve kamil insanlar olan evliyaların, asfiyaların ibadetlerini ve tesbihlerini onların namına sana hediye ediyorum; sana mahsustur.” demektir.

Bu selamın üzerine Cenab-ı Hak da Resulüne (asm): “Selâm olsun sana ey Peygamber!” şeklinde mukabele de bulunmuştur. Bunun üzerine Allah Resulü (asm) de: “Bize ve Allah’ın salih kullarına selâm olsun.” şeklinde cevap vermiştir. Bu konuşmaya sidretü’l-müntehada tanık olan Cebrail (as) da Allah’ın şahitlik etmesini emretmesi üzerine “Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet ederim. Ve Muhammed’in (asv), Allah’ın elçisi olduğuna da şehadet ederim.” diyerek şehadet etmiştir.[30]

Miraç’ta cereyan eden bu karşılıklı sohbetteki sözlerin, müminlerin miracı hükmünde olan namazda okunması sünnettir. Bu şekilde her mümin bütün şuurlu ve şuursuz mahlukatın ibadetlerini kendi ibadeti içerisinde Cenab-ı Allah’a takdim etme şerefine ulaşmış olur.



Mirac’ta Peygamberimize Verilenler

Peygamberimiz’e (asm) Mirac mülakatı sonunda şu üç şey verildi:

1. Elli vakit namaz sevabına denk, beş vakit namaz verildi.

2. Bakara sûresinin son iki âyeti verildi.

3. Peygamberimiz’in (asm) ümmetinden olup da, Allah'a şerik koşmayanlardan mukhimat (büyük günahlar) bağışlandı.[31]

Nitekim bir hadiste bu hediyeler şöyle ifade edilmiştir: “…Miraçta Hz. Peygamber (a.s.m)’e şu üç şey verildi:  Beş vakit namaz verildi, Bakara Suresinin son kısmı (Amenerresul) verildi ve bu ümmetten Allah’a şirk koşmadan ölen kimsenin günahlarının bağışlanacağı hususu (söz verildi).” (bk. Müslim, İman, 279).

Bu müjde hiç bir müminin cehenneme girmeyeceği anlamında değildir. Her günahın affedilebileceğini ve eğer günahkar olsa bile iman ile ölmüşse cehennemde ebedi kalmayacağını bildirmektedir.

Sevabı günahlarından çok olan müminler direk cennete gideceklerdir. Günahı ağır basanlar ise, bu günahlardan temizlenmek için cehennemde bir müddet kaldıktan sonra tekrar cennete gireceklerdir.

Yüce Allah:

"Yâ Muhammedi Bu namazlar, her gün ve gecede, beş namazdır! Amma, her namaz için, on sevab vardır! Bu, yine, elli namaz demektir.[32]

Bende söz bir olur, değişmez![33]

Her kim, bir hayr işlemek ister ve onu yapmazsa, o kimseye (bu iyi niyetinden dolayı) bir sevab yazılır, yaparsa on sevab yazılır.

Her kim de, bir kötülük yapmak ister, onu yapmazsa, ona bir şey yazılmaz. O kötülüğü yaparsa, bir günah yazılır!" buyurdu.[34]

Bakara sûresinin son iki ayetinde de, meâlen şöyle buyurulur:

"O Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler).

Onlardan her biri:

Allah'a,

Allah'ın meleklerine,

Allah'ın kitablarına,

Allah'ın peygamberlerine inandı. Peygamberlerin hiçbirini, diğerlerinin arasından ayırmayız! (Hepsine inanırız.)

Dinledik! (Emrine) itaat ettik!

Ey Rabbimiz! Mağfiretini dileriz!

Son varış(ımız) ancak Sanadır! dediler.

Allah, hiçbir kimseye, gücünün yettiğinden başkasını yüklemez.

(Herkesin) kazandığı (hayır) kendi yararınadır.

Yaptığı (şer) de kendi zararınadır.

Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldık ise, bizi tutup sorguya çekme!

Ey Rabbimiz! Bizden önceki(ümmet)lere yüklediğin gibi, üstümüze ağır bir yük yükleme!

Ey Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimizi, bize yükleme!

Bizden (sâdır olan günahları) sil, bağışla! Bizi affet! Bizi esirge!

Sen bizim Mevlâmızsın!

Artık, kâfirler güruhuna karşı da, bize yardım et!"[35]

Mukhimat; insanı cehenneme sürükleyen büyük ve tehlikeli günahlar, demektir.[36]

Peygamberimiz (asm), bir gün:

"İnsanı helake sürükleyen yedi şeyden sakınınız!" buyurmuştu.

"Yâ Rasûlallah! Nedir bu tehlikeli şeyler?" diye sordular.

Peygamberimiz (asm):

“Allah'a şerik koşmak,

Sihir (büyü) yapmak,

Yüce Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı nefsi, haksız yere öldürmek,

Faiz yemek,

Yetim malı yemek,

Savaş meydanından kaçmak,

Zinadan korunan, böyle bir şey hatırından bile geçmeyen Müslüman kadınlarına zina isnad etmektir!" buyurdu.[37]



Peygamberimiz’e (asm) Cennetin Gösterilişi

Yüce Allah, Peygamberimiz’e (asm) vahyedeceğini vahyettikten sonra, Peygamberimiz (asm), Cebrail (as) tarafından cennete götürüldü.[38]

Cennetin eni, göklerle (altlarındaki) yer kadar olup.[39] Peygamberimiz (asm) orada:

İnciden, yakuttan, zebercetten,.. köşkler,[40] cennetin toprağını da, misk kokar bir halde buldu.[41] Peygamberimiz (asm), cennette; iki yanında içi boş inciden yapılmış kubbeler (kubbeli evler) dizili bir ırmak da gördü[42] ki, inci, yakut çakılları ve misk üzerinde akıp gidiyordu.[43]

Peygamberimiz (asm): "Ey Cebrail! Nedir bu?" diye sordu. Cebrail (as): "Bu, sana Yüce Allah'ın vermiş olduğu Kevser ırmağıdır!" dedi. Kevser ırmağının suyu da, baldan daha tatlı ve sütten daha ak idi.[44]



Peygamberimiz’e (asm) Cehennemin Gösterilişi

Peygamberimiz (asm); dünya semasında kendisini güler yüzle karşılayan melekler arasında, yüzü hiç gülmeyen, cehennemin bekçisi Malik adındaki bir melekle de karşılaşmıştı.

Peygamberimiz (asm), onun kim olduğunu Cebrail (as)’dan sorup öğrenince, Cebrail (as)’a:

"Cehennemi bana göstermesini ona emretmez misin?" diye sormuştu.

Cebrail (as) da:

"Olur!" diyerek, cehennemin bekçisi Malik'e: "Ey Malik! Muhammed’e (asm) cehennemi göster!" demişti.

Malik; cehennemin üzerinden örtüsünü açınca, cehennem öyle kaynamaya ve kabarmaya başladı ki, Peygamberimiz (asm) onun gördüğü her şeyi yakalayıp yakıvereceğini sandı. Hemen, Cebrail (as)’a:

"Ey Cebrail! Malik'e emret de, onu yerine geri çevirsin!" buyurdu.

Cebrail (as) da, cehennemi yerine çevirmesi için, Malik'e emretti. O da, cehenneme:

"Sakin ol!" dedi.

Cehennem, çıkmış olduğu yerine girince, Malik onun üzerine örtüsünü tekrar örttü.[45]

Peygamberimiz (asm); cehennemdeki susuzluk azaplarını, azap zincirlerini, azap yılan ve akreplerini, oradaki azaplardan daha bazılarını da gördü.[46]

Peygamberimiz (asm), bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

"Eğer benim bildiğimi sizler de bilmiş olsaydınız, muhakkak ki, pek az güler ve çok ağlardınız!"[47]



Peygamberimiz’in (asm) Mekke'ye Dönüşü

Peygamberimiz (asm), Mekke'ye dönmek üzere, Beytü'l-Makdis mescidinin kapısına bağladığı Burak'a binip Mekke'ye döndü. Peygamberimiz AIeyhisselamın İsrâ ve Miracı, bir gece içinde, yatsı namazı ile sabah namazı arasında vuku buldu.[48]



Abdulmuttalib Oğullarının Peygamberimiz’i (asm) Aramaya Çıkışları

Abdulmuttalib oğulları, İsrâ ve Mirac gecesinde, Peygamberimiz (asm)’ı bulamayınca, ara­maya çıkmışlardı.

Hatta, Hz. Abbas, Zîtuvâ'ya kadar gitti. Oralarda, yüksek sesle:

"Yâ Muhammed! Yâ Muhammed!" diyerek bağırdı.

Peygamberimiz (asm): "Lebbeyk! = Buyur!" diye karşılık verince, Hz. Abbas:

"Ey kardeşimin oğlu! Sen kavmini geceden beri zahmet ve meşakkate soktun!? Nerede idin?" dedi. Peygamberimiz (asm):

"Beytü'l-Makdis'e gittim." buyurunca, Hz. Abbas:

"Bu gecenin içinde mi?" diye sordu. Peygamberimiz (asm):

"Evet. Bu gecenin içinde gidip geldim!" buyurunca, Hz. Abbas:

"Her halde, senin başına ancak hayır gelmiş olmalıdır!" dedi. Peygamberimiz (a.s.):

"Benim başıma hayırdan başka bir şey gelmemiştir!" buyurdu.[49]

Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı.[50] Onlar Peygamberimiz (asm)’den delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam da onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.[51]

Ama yine de Peygamberimiz (asm)’den üst üste Miraç’a çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler,“Bir ayda gidilebilen bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler; ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize (asm) soru yönelttiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:

“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”

Bunun üzerine müşrikler:“Vallahi dos doğru tarif ettin.” dediler, ama yine de iman etmediler.[52]

O esnada Hz. Ebû Bekir (ra) çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir (ra), “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız şeksiz şüphesiz doğrudur.” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir (ra) “Sıddîk, tereddütsüz inanan” unvanını aldı.[53]



Peygamberimiz (asm) Mirac’a Neden Çıktı?

Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesidir. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.

Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakk’ın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakk’ın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.

Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbine, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakk’ın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.

Peygamber Aleyhissalâtu Vesselamın elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakk’a, diğeri de Hakk’tan halka. Birisi Mirâcın bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.

Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıktı; başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakk’a bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakk’ın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...



Peygamberimiz (asm), Allah ile Nasıl Görüşebilir?

Soru: “Bize her şeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakk’a binlerce senelik mesafeyi aşarak, yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbi ile görüşmesi ne demektir?”

Cenab-ı Hak her şeye her şeyden daha yakındır, fakat her şey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.

Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.

Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150.000.000 km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım; bu da mümkün değildir.

Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak her şeye yakındır, ama her şey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraç’a yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.



Bir İnsan Nasıl Göklere Çıkabilir?

Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10.000-15.000 metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?”

Yerküremiz, yani Dünyamız yaklaşık yüz seksen saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet, bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı?



Peygamberimiz (asm) Sadece Ruhuyla Gitse Olmaz mıydı?

Soru: "Öyleyse neden Miraç’a çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"

Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini bildirmek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.

Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.

Zaten Cenab-ı Hak cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.

Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'l-Me'vâ'nın gövdesi olan sidretü'l-müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın bedeninin ruhuna arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.

Peygamberimiz (asm) Miraç’a sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.



Peygamberimiz (asm) Kısa Zamanda Nasıl Gidip Geldi?

Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"

Cenab-ı Hakk’ın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 340 m/sn'dır.

Acaba Peygamberimizin (asm) lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?

Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.

Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.

İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, şimşek gibi Kudüs’e gider. Oradan da bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbi ile sohbet şerefine erer, Onun cemalini görür, emirlerini alıp dönüp gelir.



Miraç’ın Benzeri Bir Olay Var mıdır?

Soru: "Peygamberimizin (asm) Miraç’a çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"

Miraç’ın çok örnekleri vardır: Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir. Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir. İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraç ile kâinatı arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.

Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâ’ya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.

Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arş’a, Arş’tan yeryüzüne gidip geliyorlar.

Cennette, cennet ehli müminler, cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.

Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün müminlerin imamı, bütün cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Peygamber Efendimizin (asm) bir anda Miraç’a çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.



Miraç ile Gelen Hediyeler

Yukarıda Miraç hadisesinin nasıl vuku bulduğunu anlatırken, rivayetlerdeki Miraç ile bize verilen hediyelerden bahsetmiştik. Bu hediyelerin bizler için önemini burada birkaç madde halinde özetlemek istiyoruz:

Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakk’ın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o Yüce İnsan (asm), mümin ruhlara manen şöyle diyordu:

“Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.”

Böylece müminler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.

İkincisi: İnsan her şeyi merak ediyor. Uzayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki uzaydaki en büyük yıldızlar O Ezelî Sultan’ın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor. Hakiki müminler de bu merak duygusunu doğru kullanarak şöyle düşünüyorlar: “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık.” derken, İki Cihan Serveri (asm) yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanı’nın razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi ve insanlığa hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâm’ın diğer esasları ve ibadetleridir.

Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz (asm) kendi gözüyle cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.

Aynen öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.

Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz (asm) Miraç’ta Cenab-ı Hakk’ın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin cennette müminlere de nasip olacağı müjdesini verdi.“Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde ay nasıl görünüyorsa, bulutsuz bir günde güneş nasıl görünüyorsa, müminler de cennette Rablerini öyle apaçık göreceklerdir.”[54] buyurarak, bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.

Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibi’nin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraç ile anlaşıldı. Kâinata nispetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere,“Sen paşa oldun.” dense ne kadar sevinir. Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin." dendiğinde, o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakk’ın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakk’ın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraç’ın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir.

Kaynaklar:
_________________________________________
[1]Feyruz Abadi, Kamûsu'l-muhit, c. 4, s. 343.
[2]İbn Esir, Nihâye, c. 3, s. 203.
[3]Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 218; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 48; Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 39; Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 306.
[4]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 214; Belâzurî, c. 1 , s. 255; Beyhakî, c. 2, s. 354; İbn Abdilberr, c. 1, s. 40; Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 219; İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 51; Kurtubı, Tefsîr, c. 15, s. 216; İbnSeyyid, c. 1 , s. 148; Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 22; Bedrüddin Aynî, Umde, c. 4, s. 39.
[5]Ebu'l-Ferec, c.1, s. 219.
[6]İsra, 17/1.
[7]Necm, 53/7-18.
[8]Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148; Buhârî, c. 4, s. 248; Müslim, c. 1, s. 145; Tirmizî, c. 5, s. 301; Beyhakî, c. 2, s. 362-363; Begavî, c. 2, s. 177; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 8.
[9]Mesâf, Sünen, c.1, s. 221-222; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52; Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 6.
[10]Nesâî, c. 1, s. 222; Kadı lyaz, c. 1, s. 136.
[11]İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 ,s.214; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 109-110.
[12]İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[13]İbn İshak, İbn Hişam, c 2, s. 39; Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 329; İbn E bi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 302; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 148; Buhârî, Sahih, c. 4, s. 141; Müslim, Sahih, c. 1, s. 145; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 300; Dârımf, Sünen, c. 2, s. 36; Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 256; Taberî, Tefsir, c. 15, s. 15; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 387; Kadı Iyaz, c. 1, s. 136; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52; İbn Seyyid, c. 1, s. 144; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 244, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.109-110.
[14]Abdurrezzak.c.S, s. 329; Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 282; Buharı, c. 4, s. 141; Tirmizî, c. 5, s. 300; Tabeıf, Tefsir, c.1 5, s. 12.
[15]İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[16]Müslim, Sahîh, c. 1, s. 145; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[17]Abdurrezzak, c. 5, s. 330; Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 141; Tirmizî, c. 5, s. 300; Taberî, Tefsîr, c. 1 5, s. 15; Beyhakî, c. 2, s. 357; İbn Esir, c. 2, s. 52; Zehebî, s. 244.
[18]İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39; Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 15; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[19]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 45; Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 14; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 111; Kastlânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 2, s. 24.
[20]İbn Ebi Şeybe,  c. 14, s. 303; Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148; Müslim, Sahîh, c. 1, s. 146; Beyhakî, Delâilü'n- nübüvve, c. 2, s. 383; Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179; Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137; İbn Esîr, Musannef, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[21]İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 303-304; Ahmed b. Hanbel Müsned, c. 3, s. 148-149; Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 146-147; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 384; Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179; Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137; İbn Esîr, Câmiu'l- usûl, c. 12, s. 53-54; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[22]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 207-208; Buhârî, Sahih, c. 4, s. 249.
[23]İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 304; M üslim, c. 1, s. 146; Taberî, c. 27, s. 54; Beyhakî, c. 2, s. 384; Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 54; İbn Seyyid, c. 1,s.144; Zehebî, s. 266.
[24]İbn Sa'd.Tabakâtü'l-kübrâ. c. 1, s. 213; Buhârî, Sahih, c. 1, s. 92; Müslim, Sahih, 11, s. 149; Beyhakî, c. 2, s. 381; Kadı lyaz, c. 1, s.140, 148; İbn Esîr, c. 12, s. 56; İbn Seyyid, c. 1.S.145; Zehebî, s. 254.
[25]Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 449; Buhârî, c. 6, s. 51; Taberî, c. 27, s. 57, Beyhakî, c. s. 372; Kurtubî, c. 17, s. 98.
[26]Buhârî, c. 8, s. 204; Taberî, c. 27, s. 45; İbnEsîr, c. 12, s. 51; İbn Kayyım, Zâdü'l-Mead, c. 2, s. 53; Kurtubî, c. 17, s. 98; Zehebî, s. 267; E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 112.
[27]Kadı lyaz, c. 1, s. 160; Diyarbekrî, c. 1, s. 312.
[28]Kadı lyaz, c. 1, s. 163.
[29]Buhari, Ezân: 148, 150; el-Amel Fi’s-Salât: 4, İsti’zân: 3, 28, Da’avât: 16, Tevhîd: 5; Müslim, Salât: 56, 60, 62; Ebû Dâvud, Salât: 178; Tirmizî, Salât: 100, Nikâh: 17; Nesâî, Tatbîk: 23, Sehv: 41, 43-45, 56, 100-104; İbn-i Mâce, İkâme: 24; Nikâh: 19; Dârimî, Salât: 84, 92; Muvatta’, Nidâ’: 53, 55; Müsned, 1:292, 376, 382-4:409.
[30]Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Altıncı Şua, s.92; On Beşinci Şua, s.642-646.
[31]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 422; Müslim , Sahih, c. 1, s. 157; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 393-394; Nesâî, Sünen, c. 1, s. 224; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 373; Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s.179; Kadı I yaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 1 42; İbn Esir, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 57; Kurtubî, c. 17, s. 94; Zehebî, s. 255; Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 312.
[32]İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 304; Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 149; Müslim, c. 1, s. 146-147; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 384; Kadı lyaz.c.1, s. 138; İbn Esîr, c. 1 2, s. 54; Zehebî, s. 266.
[33]Buhârî, Sahih, c.1, s. 93; Müslim, Sahih, c. 1 ,s.149; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 57.
[34]İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 304-305; Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 149; Müslim, c. 1, s. 147; Beyhakî, c.2, s. 384; Kadı lyaz, c. 1, s.138; İbn Esîr, c. 12, s. 54.
[35]Bakara, 2/285-286.
[36]İbn Esîr,Nihâye, c. 4. s.19.
[37]Abdurrezzak, M usannef, c. 11 , s. 17;, Buhârî, Sahih, c. 195; Müslim, Sahih, c. 1, s. 92; Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s. 20, 249.
[38]Buhârî, Sahili, c. 1 , s. 93; Müslim , Sahili, c. 1, s. 149; Begavı", Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179; İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 57; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 145.
[39]Al-i İmran, 3/133.
[40]İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55.
[41]Buhârî, c. 1, s. 93; Müslim, c. 1, s. 149; Begavî, c. 2, s. 179; İbn Esîr, c. 12, s. 57; İbn Seyyid, c. 1, s. 145; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.260.
[42]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 263; Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 92; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 449; Taberî, Târîh, c. 2, s. 211.
[43]İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55.
[44]Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 263; Buhârî, c. 6, s. 92; Tirmizî, c. 5, s. 449; Taberî, c. 2, s. 211; İbn Esîr, c. 2, s. 55; Tirmizi, c.5, s. 450; Taberî, c. 2, s. 211; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55.
[45]İbn İshak.İbnHişam, Sîre, c.2, s. 45-46.
[46]İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55.
[47]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 210; Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 190; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 557; İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 141; Dârimî, Sünen, c. 2, s. 216; Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 320; Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 52; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2. s. 335; Zehebî, Târîhu'l-islâm. s. 480.
[48]İbn İshak, İbnHişam, c. 2, s.43; İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 214-215; Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 2; Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 272; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110-111; Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 439; İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 56.
[49]İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s.214; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 272.
[50]İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 43; İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 215; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 141; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 245-246; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 110.
[51]Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 315-316; Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 22; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 56-57; İbn Seyyid, c.1, s. 142; İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 2, s. 44; Zehebî, Târîhul-islâm, s. 243; İbn Sa'd, Tabakâtül-kübrâ, c. 1, s. 215.
[52]İbn Ebi Şevbe, Musannef, c. 14, s. 306; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 309; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1 , s. 223; Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 250.
[53]İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39-40; Zehebî, s. 248; Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s.21.
[54]Buhari, Müslim, Tirmiz’den, Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 416/10133

Yazar:
Yusuf Sıddık

Düzenleyen :By EyyupK
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...