Allah insanı nasıl korur?

Zünnu-i Mısri'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir :Bir gün elbiselerimi yıkamak için Nil nehrinin kenarına gitmiştim. Nehrin kenarında dururken, bir de baktım ki, görülmemiş şekilde büyük bir akrep bana doğru geliyor.

Bu sudan İçmek Müslümana Haram

Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı,” bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: - “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”

Hiçbirinin haccı kabul edilmedi!

Ali bin Muvaffak hazretleri, Şam’da yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. Zünnûn-ı Mısrî ve Abdullah bin Mübarek ile görüştü. 878 (H.265) senesi vefât etti... Abdullah bin Mübarek bir hac mevsiminde Mekke’de hac vazifelerini ifa ettikten sonra, Harem’de uyuyakalır

Kuran Sırları

Bilindiği gibi DNA terimi, canlılardaki genetik malzemenin kısaltılmış ifadesidir. Genetik biliminin başlangıç tarihi ise, Mendel isimli bilim adamının 1865 yılında hazırlamış olduğu genetik yasalarına dayanır. Bilim tarihi için bir dönüm noktası oluşturan bu tarihe, Kuran’da 18:65 numaralı Kehf Suresi’nin 65. ayetinde işaret edilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Nefsin Mertebeleri

BİRİNCİ DAİRE: Nefs-i Emmare: Allah`ın emirlerine uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve zevkine tabi olan nefistir. Nefs-i emmâre denilen bedbaht nefis zenginleştikçe şımarır. Bilgisi arttıkça kibri, gururu da artar. Hele bir de makam sahibi olursa artık onun yanına varmak, sokulmak ne mümkün!

YAHUDİLERİN MAYMUN OLMASI

Onlar, Davud Aleyhisselâm’ın zamanında "Eyle" denilen bir şehirde yaşıyorlardı. Eyle Medine ile Şam arasında bir yerde ve Kızıldenizin sahilinde bir yerdeydi. Allah onlara cumartesi günü balık avlamayı yasak etti. Cumartesi günü olduğu zaman, denizde balık kalmaz, hepsi sahile gelirdi.

ARAPÇA ÖĞRENİYORUM

Öncelikle Hafıza tekniği konusunda size olağan üstü bir ip ucu.Sureler kolaydan zora doğru sıralanır. Bir sayfa alınarak 3′e bölünür. Önce ilk 5 satır, daha sonra diğer satırlar 5′er 5′er ezberlenir ve sonrasında birleştirilerek tekrar yapılır.

Günahın Reçetesi

Büyük Mutasavvıf Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri bir gün tımarhanenin önünden geçiyordu. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla birşeyler dövdüğünü görüp

Ahir Zaman Bu Zaman Mı?

Ahir zamanın kendini hissettirdiği şu günlerde, Rabbimizin ikazlarını neden duymamazlıktan geliyoruz acaba? Nereye gidiyorsunuz? Nerede Muhammed ümmeti?

Şeytan İşi

Günlerden birgün şeytanın yolu bir köye düşmüş.Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.

Artan pilav

Yahya baba, II. Bâyezîd Hân zamanında, Edirne Bâyezid Külliyesi'nin aşçılarından biridir.. Arkadaşları hoşaf, kebap sebze, bakliyat pişirir. Ama onun ihtisası pilavdır. Mübârek işe girişti mi, ibadet ettiğini sanırsınız.

Olgun İmana Kavuşma

MESCİD-İ Saadet'te Ashab-ı Kiram toplanmışlar, derin bir vecd ve huşu içinde Allah'ın Resûlünü dinlemekteydiler. Hazret-i Fahr-i Kâinat Efendimiz ise, Al-i İmrân sûresinden şu mealdeki Âyet-i Kerimeyi okuyordu:

Gönül Örtüsü Hayâ

Gönlün titremesidir hayâ. Gönül ki kurtulmuştur da ağırlıklarından, bir yaprak kadar incelmiştir. İşte o nazenin yapraktır müminin gönlü. Titrer bir günah, bir yanlış, bir aykırı hal gördüğünde.

KÂLU BELÂ

Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”

AY'IN RESÛLULLAH (S.A.V)'A SELAM VERMESİ

Ebû Kubeys dağının altında duruyorduk.Ay doğu tarafından göründü.Yükselerek yukarı çıktı. Nûru bütün âlemi doldurmaya başladı.Göğün ortasında kâmil bir dolunay haline geldi...

4 Temmuz 2017 Salı

İSTANBUL’UN GELECEĞİ VE ARMAGEDDON

İstanbul’un manevi fethi artık çok yakındır…   Şam üzerine gidildiği an, İstanbul’un manevi iklimi hareketlenecektir! Çünkü İsrail, dünyayı ‘Şam’la oyalayıp, Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya saldıracaktır…(Hayati Sır) 

İsrail Suriye’ye girip Şam’ı alacak. Bu sırada Yunan da Türkiye’nin batısını, İstanbul’u ve çevresini vuracak. (Abdullah Gürbüz Baba)

Türkiye Kuzey Irak’a girince Üçüncü Dünya savaşında Ruslar Türkiye ve Avrupa’ya hücum edecek. Anadolu’da işgal doğudan Ankara’ya kadar yaklaşacak. Bu nedenle başkent İstanbul’un Anadolu yakasına taşınacak. (Abdullah Dağistani, Ahmet Müştak Baba)

Muhyiddin-i Arabiye göre Üçüncü dünya savaşının bir ayağı İstanbul’dan geçecek. İstanbul Ruslar tarafından işgal edilecek. Nostradamus’a göre Latin donanması tarafından işgal edilecek. Bu ihtimale göre İstanbul savaşan güçler arasında el değiştirmiş olabilir.

Aytunç Altındal’ın kitabına göre İstanbul Hristiyanlar tarafından işgal edilecek. Camilerin kubbelerine haçlar dikilecek.

Nazım Kıbrısi sohbetlerinde  İstanbul’un bombalanacağını, bu yüzden insanların kırlara yayılmasını ve gıda stoku yapmalarını tavsiye etmektedir.

İstanbul’da üniversitede iken aynı binada oturan bir tasavvuf ehli, şeyhlerinin kendilerinden İstanbul sur içinden çıkmamalarını tavsiye ettiğini söylemişti. Zira savaşta İstanbul’un sur içi kısmı bombalanmayacaktır. 

Nostradamus’un ifadelerine bakılacak olursa İstanbul haçlılarca işgal edilince İstanbul’da Bizans devleti ihya edilecektir. Ancak tahminimizce bu devlet en fazla 6 ay sürecektir. 

Hz. Mehdi'nin zuhurundan önce, dünyayı kaplayacak olan bütün zamanların en büyük savaşı çıkar. Bu savaş üç ay sürer ve dünya nüfusunun büyük bir kısmı telef olur.  

Üçüncü dünya savaşının başında Türkiye zor duruma düşecektir. Vefat etmiş bir evliyaullaha göre ülkenin yarısı düşmana silah atmadan teslim olacaktır. Ülkenin bir kısmı işgal altına girecektir. Bu duruma Hadis-i şerifte İslam ordusunun üçte biri savaştan kaçacak demesiyle işaret olunmaktadır. Ancak diğer kısmı direnişe geçecektir.    Orta Asya ve Afganistan’dan gelen askerlerin yardımıyla Rusya, Hatay ve Doğu Anadolu’da teslim alınacaktır.

Nazım Kıbrısi’nin bahsettiği 4. Sultan Selim ile ilgili rivayetlere bakılacak olursa Osmanlı Sultanı İstanbul’a geri dönecek ve Osmanlı devleti ihya edilecektir. “Allah’ın emriyle Sultan geri döner ve hak yerini bulur. Dağılmış olan ümmetim yeniden hilafet sancağı altında toplanırlar.” demektedir.  Daha sonra İstanbul yöneticisi kutsal emanetleri Mehdiye teslim edecek ve Hilafet Mehdi’ye intikal etmiş olacaktır. “Bir Selim emanetleri alır, bir Selim de Mehdiye teslim eder” denmiştir. Birinci Selim: Yavuz Sultan Selim’dir, diğer Selim de 4. Sultan Selim’dir. 

Niyazi-i Mısri'ye göre Osmanlı devleti Mehdi zamanında sona erecektir. Devlet mehdi'ye devrolunacaktır. 

Fatih Sultan Mehmet Han’ın mürşidi Akşemseddin’e göre "İstanbul'u önce Mehmed fethedecek, sonra İstanbul haçlıların eline geçecek, daha sonra da Mehdi İstanbul'u tekrar fethedecektir.”

Mehdi Mekke’den zuhur edip sefere çıkacak. Savaş durduktan sonra, Hz. Mehdi Şam ve Konya üzerinden İstanbul'a vararak Mukaddes Emanetleri teslim alacaktır. Mehdi İstanbul’u tekbirlerle savaşsız fethedecektir.

Mehdi, İstanbul’da iken Deccalın Horasan’dan zuhur etmiş olduğunu işitip Şam’a intikal edecekler. Mehdi, İsa’nın zuhuruna kadar Şam’da muhasara altında kalacak. İsa Deccalı öldürecektir.

Savaşın başında işgale uğrayan ve üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak yeniden doğan Türkiye; savaşın sonunda İstanbul ve Ege Adaları Beylerbeyliği, Anadolu Beylerbeyliği ve Balkan-Rumeli Beylerbeyliği olarak üç ana eyaletten oluşan bir devlet olacaktır. 


Uyarı: İstanbul hakkında söylenen rivayet ve haberler burada toplanmıştır. Gerçeğin nasıl zuhur edeceğini Allah bilir. Buradaki senaryonun aynen zuhur edeceğini iddia edemeyiz. Evliyaullaha bildirilen Kader levhaları Allahın takdiriyle değişebilir. İnsanların hak etmesine göre hafifleyebilir yada sertleşebilir. Dua gelir musibeti ya öteye atar, ya kaldırır, ya da hafif geçmesine sebep olur. 

Burada verilen kaynakların hepsi aynı değerde olmayabilir. Çünkü nurani ve zulmani kaynaklar beraber aynı yazıda derç edilmiştir.

Bu yazıyı yazan da bu konuları okuyandan daha fazla biliyor değildir.


Haşim Orhun (YORUM )
Bu öyle bir mevzuki içine girdinizmi içinden çıkamıyorsunuz.Ben melhame-i kubra veya armageddon hadisesini iki yıldır araştırıyorum.Birşeyi farkettim bu mevzu üzerinde yapılan keşifler(daha dogrusu keşif denirmi buna bilmiyorum.keşifler bildigim kadarıyla dogru çıkar) o dönemde dünya siyaseti ve cemiyet hayatına göre yapılıyor.Yani Birinci ve ikinci dünya harbi esnasinda bu tür yorumlarda bulunmuş islam alimleri.hakeza soguk savaş döneminde,israil-arap harpleri döneminde,amerikanın birinci ve ikinci ırak işgali dönemindede yapılmış bunlar.Bazı alimler müceddid imam rabbani hazretlerini misal göstererek Mehdi (a.s) 2600 lu yillarda çıkacak diyorlar.Bence bu süre çok uzun .Peygamber efendimiz (sav) kıyamet 1500 kalmaz kopar demiştir.ve ayrıca ümmetinin en kısa ömürlü ümmet olacagını söylemiştir.Bazı islam alimleri bunu 1500 yılından sonra bozulma ve küfr döneminin başlaması olarak izah etmişlerdir.Bana göre yani benim gibi bir acize göre önce islamın yükselişi olmalı yani türkiye osmanlı dönemindeki gücüne erişecek ve bütün islam cografyasini hilafet bayragı altında toplayacak.Ama bugünkü olan hadiselere baktıgımızda bir armageddon harbinin belirtileri var.esed ailesinin kelb kabilesinden olması.suriyede müslümanları hunharca katletmesi bunu dogruluyor biraz.Ama daha mehdi ( a.s) ın zuhur etmesi için gereken bir sürü alamet gercekleşmedi.sizin son yazınızda söylediginiz gibi bu tür haberlerle devlet yönetilmez.Osmanlı imparatorlugu avrupa ve diger bölgelere yüzlerce sefer yapmıştır.bu tür haberlerle hareket etmemiştir.


ABDULLAH GÜRBÜZ BABA HAZRETLERİ


Abdullah Baba hazretleri sohbetlerinde, ki kendisi 2004'te vefat etmiştir, ortadoğunun (Mısırın, Libyanın, Suriyenin vs.) karışacağını, bu karışıklıktan sonra Mehdi Resul'ün çıkacağını defaatle anlatmışlardır. Günümüze bakınca bu "karışıklığın" bugün gerçekleştiği görülmektedir.
O size ansızın gelecektir (Kıyametin aniden meydana geleceği gibi Mehdi As. da aniden zuhur edecektir.)

* "Şu anda Mehdi Ali Resul, henüz kendisinin Mehdi As. olduğunu ve maneviyattaki derecesini bilmiyor." (Demek ki Abdullah babaya göre Mehdi As. dünyada... Abdullah Baba Hz.lerinin ahirete irtihal -vefat- tarihleri 2004'tür...)
Peygamber Efendimiz (sav) hadis-i şeriflerinde, “Beni Asfar zuhur etmeyince Mehdi çıkmaz” buyurmuştur. Şu anda Mehdi Âli Resul henüz kendisinin Mehdi Ali Resul olduğunu ve maneviyattaki derecesini bilmiyor.
Mehdi Ali Resul hâlâ tahsiline devam etmektedir. Üstadımız bir defasında: Evladım insanlara Mehdi şu desem, kimse inanmaz. Hatta “Âlim” diye bilinen pek çok insan ona karşı gelecek muhalefet edecek, buyurmuşlardır.

* "İnsanlara Mehdi As şu şahıs desem, kimse inanmaz. Hatta 'Alim' diye bilinen pek çok insan ona karşı gelecek muhalefet edecek.. 'Allah’ın Kitabını kendilerine göre yorumlayarak, O’na delil olarak gösterecekler. O’na karşı Kur'an üzerinde savaşacaklar'..."
Rasulullah (sav) Mehdi Âli Resul için “Halifetullahtır” (Allah’ın Halifesidir) buyurmuştur (Ramuz el-Ehadis s.48/1). Ancak Mehdi Ali Resul zuhur ettiğinde âlimlerin oybirliği ile halifeliğe seçilecektir. Bundan sonra da biatleri kabul edecektir.
* "Biatler Mehdi Ali Resul kendisi istemediği halde yapılacaktır. Bu da bize gösteriyor ki Mehdi Ali Resul kendisini hiçbir zaman mehdi olarak ilan etmeyecektir. İnsanların gelip 'alametler sende bulunuyor' demelerine rağmen o yine de bu görevi kabul etmeyecektir. Çünkü bu görev pek ağır sorumluluk istemektedir..."
İmam-ı Cafer-i Sadık Hz.leri de bu konu ile ilgili şöyle buyurmuştur; “Doğrusu Kaim’imiz kıyam ettiğinde, Rasulullah’ın cahiliyet dönemindeki halktan gördüğü muamelelerden daha şiddetlisi ile karşılaşacaktır.
— Bu nasıl olacak diye sorulduğunda, şöyle buyurmuştur.
— Rasulullah geldiğinde halk taşlara, kaya parçalarına ve tahta parçalarına tapıyordu. Ama Kaim’imiz kıyam ettiğinde halk Allah’ın Kitabını kendilerine göre yorumlayarak, O’na delil olarak gösterecekler. O’na karşı Kuran üzerinde savaşacaklar.

Not: çelişki var. Hem alimler ona karşı çıkarlar deniyor, hem de alimlerin oybirliğiyle seçilir diyor.

* "Hz. Mehdi uzun bir dönemden sonra Mekke’de Kabe’nin kenarında zuhur edecektir. Peygamber Efendimizin (sav) bayrağı, kılıcı, sancağı ve gömleği ondadır. Melekler vasıtasıyla O’na yardım edilecek, İslam düşmanlarını öldürecek ve zalimlerden intikam alacaktır. Mehdi Ali Resul ilk biatleri Hacer-ül Esved ile Kabe arasında kabul edecektir. O’na ilk biat edenler O’nun ashabı olacaktır. Sayıları 313'tür. Bedir Ehli’nin sayısı kadar... 50'si kadındır. Ashabının isimleri ve sayıları belirlenerek kendisine emanet edilmiştir. Allah onları bir Cuma gecesi Mekke’ye toplayacak. O cumanın sabahı hepsi Mescid-ül Haram’da bir araya gelecekler. ...  Onlar necip kişilerden, hakimlerden, yönetici ve din bilginlerinden oluşur."

* "İlk biatleşmenin ardından Mehdi Ali Resul Şam’a (Dımaşk'a) gelecektir. İsa As.ın zuhuru da Şam’da olacak.  "İsa As.'ın İslam’ın dünyaya hakimiyetinde çok büyük katkıları olacak. Pek çok mucize gösterecek.

* "Önce Mehdi Ali Resul’ün en büyük mücadelesi Deccal ile olacak. Deccal de şu anda hayattadır ve İsrail vatandaşıdır. O da kendine göre çeşitli istihraçlar (sihir) gösterecek, pek çok insan ona tabi olacak. (Yahudiler ve en çok da kadınlar ona inanacak) Ona yardım edecekler. 

Ülkemizde deprem olacak, birçok il hasar görecek, İzmir yerle bir olacak.
 
İsrail Suriye’yi almadıkça Mehdi çıkmayacak. 
Suriye'ye vuracaklar, Suriye Türkiye'ye kaçacak. Ondan sonra Türkiye'ye vuracaklar. İsrail Hatay’dan vuracak. Orada bulunan Amik Ovası kan gölüne dönecek. Medine İsrail tarafından vurulacak. Filistin ve Lübnan da çok zayiat verilecek.

"Türkler önce Yahudi’den tarafa olacaklar sonra Yahudiler tarafından Müslümanlar tarafına geçecekler. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden insanlar; 'Biz de Yahudi’yi ülkemizden çıkaralım' deyip orada toplanacaklar. Tam bu esnada Yunan Türkiye’yi vuracak. Hatta Boğaz köprülerini ve Marmara'daki büyük sanayi tesislerini hep vuracaklar. Amik Ovasında savaşmaya gelen Türklerden bazıları; Aman İstanbul’u vurmuşlar. İstanbul elden gidiyor. Eyvah! Malımız mülkümüz elden gidiyor deyip savaşı terk edecek. Bir kısım ise kalıp Yahudileri yok etmek için savaşacaklar. Afganistan’dan siyah bayraklılar gelip Mehdi As'a yardım edecekler."

Savaşta Türkler yenilecekler onları Asyalılar kurtaracak. Türkiye ve Rusya üç gün işgal edilecek. 

* "Türki devletlerden de Mehdi’ye asker gelecek. İstanbul Mehdi Ali Resul tarafından yeniden fethedilecek. Mehdi Ali Resul döneminde İslam’ın başkenti Konya olacak. Bütün mezhep ve tarikatları bir çatı altında toplayacak..."

* "Mehdi As.'ın komutanları başka yerlerden olacak. Yalnız Konya’dan değil, ancak Mehdi Ali Resule yardım etmek için tüm komutanları Konya’da toplanacaklar..."

Konya İslam’ın başkenti olacakmış, deyince. Abdullah Baba Hz.leri cevaben şöyle buyururlar:
— Evladım komutanlar başka yerlerden olacak. Yalnız Konya’dan değil, ancak Mehdi Âli Resule yardım etmek için tüm komutanlar Konya’da toplanacaklar.
 
Mehdi Ali Resul’ün en büyük mücadelesi küfrün başı olan fitnenin en büyüğü, Deccal ile olacak. Deccal de şu anda hayattadır ve İsrail vatandaşıdır. O da, kendine göre çeşitli istihraçlar (sihir) gösterecek, pek çok insan ona tabi olacak. 

Mehdi Resule de Merih yıldızındaki cinliler yardım edecek. Merih yıldızında suret halinde gözüken cinler var, insan suretinde inip yardım edecekler. Hatta Mehdi Resul gelmeden önce Amerika Merih yıldızına uzay aracı ile gidecek. Orada bulunan cin taifesinin UFO olarak bilinen kendilerine göre araçları var. Merih yıldızındakiler cin taifesidir. Amerika onların binitlerini vuracak, ama içindekiler latif oldukları için kaybolacaklar. Orada işleri çok zor olacak.

Mescidi aksanın altı boşaltılıyor orayı da patlatacaklar. Ancak orayı cin ve ifrit taifesi yaptı. Onlar orayı koruyacaklar patlayan bombalar, ancak kendilerine zarar verecek.

Savaş anında bir füze düşeceği zaman Allah’ın izni ile dur diyecekler, tekrar geri yerine gönderecekler. “Barut su olacak”tan kasıt o dönemdeki en ileri teknik savaş aletleri hiçbir varlık göstermeyecek anlamında kullanılmıştır. 

* "Deccal’ın kellesini Topkapı sarayında bulunan Davud As.'ın kılıcı ile Mehdi Ali Resul kesecek. Zira o kılıcı Davud (as) kendisi elleri ile yapmıştır. Ve kılıcın üzerinde İbranice “bu kılıç ile Davud, Callut’tun kellesini kesmiş Mehdi de Deccal’ın kellesini kesecek” yazılıdır. Deccal yeryüzünden kalktıktan sonra, İslam bütün dünyaya hâkim olacak. Asr-ı Saadet dönemi gibi bir yaşantı başlayacak .
 
Mehdi Ali Resul zamanında ilim çok ilerleyecek, yıldızlar arası seyahat olacak, araba ve taşıtlar havada uçacak aynı Süleyman (as)’ın koltuğu ile havada gittiği gibi.Yecüc ve Mecüc denilen kavim Çinlilerdir, çok büyük bela olacaklar.

Yecüc ve Mecüc denilen kavim Çinlilerdir, çok büyük bela olacaklar.

Dünyada az bir kafir kalacak ve tüm dünyaya Müslümanlar hakim olacak. ABD, Müslüman olacak birçok Avrupa ülkesi Müslüman olacak. Avrupa  İslam’a hamile, Türkiye ise Avrupa’ya. İslam’ın gür sedası Avrupa’dan gelecek. Özellikle Almanya ve Hollanda Allah’tan bir mani olmaz ise kesin Müslüman olacak. Avrupa da ki kiliseler zamanı geldiğinde hep cami olacak.

Bir rivayette yedi yıl sürecek olan bu devirin son zamanlarında yine bozulmalar ve yanlışlar başlayacak...

Videosunu izleye bilirsiniz (Video 1990 yılında çekildi-Abdullah baba 2004 yılında vefat etmiştir)
KAYNAKLAR:Derleyen By Eyyupk

Huşu











Nitekim, birgün annesi Veysel Kârânî Hazretleri’ne sordu:

“Oğlum bütün bir gece sabaha kadar nasıl ibâdet edebiliyorsun? Buna nasıl dayanıyorsun?”

Cevap verdi:

Ey güzel annem!

İbâdetimi özene bezene yapıyorum.

Kalbim huşû ile öyle genişliyor ki, yorulmak nedir bilmediğim gibi, yeryüzü ve her türlü bedenî hislerle alâkam kesiliyor.

Bir de bakıyorum ki, sabah oluvermiş..!

“ Nedir bu huşû hâli ey Üveys? ”

“Huşû, bir bedene mızrak saplansa, canın haberi olmayışıdır.”









“Huşu” genelde halk arasında namaz bağlamında kullanılan bir kelime olup, namaz içerisinde konsantrasyonu yakalayıp, zihnini tamamen namaza yoğunlaştırma şeklinde anlaşılır. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise kelime “alçak gönüllülük, tanrıya boyun eğme” şeklinde tanımlanmıştır.


Namazda huşuyla ilgili Allah’u teala şöyle buyuruyor:


اَلَّذٖينَ هُمْ فٖى صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ
Onlar derin bir saygıyla namaza duran kimselerdir. (Muminun 23/2)


Bu ayette ifade edilen huşuun neyi ifade ettiği aşağıdaki ayette detaylandırılmaktadır:


Onlar (namaz kılarken); ayakta, oturarak ve yanları üstünde Allah’ı zikreder (anlayarak Kur’ân okur, dua eder) göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Derler ki: “Sahibimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, sana içten boyun eğeriz, bizi o ateşin azabından koru! (Ali İmran 3/191)


Buradan anlaşılmaktadır ki Allah namazımız esnasında okuduğumuz ayetlerle, çevremizde gözlemledimiz şeyleri ve olayları bağdaştırma çabası içerisinde olmamızı emretmektedir. Bu sağlanabilirse, ikisinin uyumunu gören insan, hayranlık ve acziyet içerisinde Rabbine teslim olabilecektir.


Ayette geçen ‘haşıûn’ kelimesi خ- ش -ع kökünden türemiş olup eski dönem lügatlarında:


itaat etmek, boyun bükmek, tevazu göstermek, sakin olmak, sesini alçaltmak, gözünün feri kesilmek, solmak, kurumak, korkmak, güneşin tutulması, batması, yıldızların batmaya yüz tutması gibi anlamlarında geçmektedir.


Kur’an’da bu kelime, genelde insanlar için kullanıldığını ama bir ayette toprakla ilgili diğer bir ayette ise dağın huşûundan bahsedildiğini öğreniyoruz. İnsanlar için kullanıldığı yerlerde huşu kelimesinin Allah’a saygı, Allah’tan korkmak, sesin kısılması, gözlerin yere bakması, kalbin huşûu şeklinde geçiyor. Aşağıda bu ayetlere kısa kısa değinilecektir.



Allah’a içten saygı duymak


Bu konuda Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyuruyor:


وَٱسْتَعِينُوا۟ بِٱلصَّبْرِ وَٱلصَّلَوٰةِ ۚ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى ٱلْخَٰشِعِينَ


Sabırlı davranarak ve namaz kılarak yardım isteyin. Bu, Allah’a saygısı olanlardan başkasına ağır gelir. (Bakara 2/45)


Bir diğer ayette şöyle buyrulmakta:


ٱلَّذِينَ هُمْ فِى صَلَاتِهِمْ خَٰشِعُونَ


Onlar derin bir saygıyla namaza duran kimselerdir. (Muminun 23/2)


Bu iki ayette huşu kelimesinin namaz bağlamında kullanıldığını ayrıca namaz ve sabırında ayette birlikte geçtiği göze çarpmakta.


Diğer ayetlerde bu kelime kitabî ayetlere inanma, tasdik etme bağlamında geçiyor:


وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ لَمَن يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْهِمْ خَٰشِعِينَ لِلَّهِ لَا يَشْتَرُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۗ أُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ سَرِيعُ ٱلْحِسَابِ


Ehl-i kitap içinde Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilmiş olana inanıp güvenen, Allah’a karşı saygılı olanlar vardır. Onlar, Allah’ın ayetlerini geçici bir bedelle değişmezler. Onların, Rableri katında ödülleri vardır. Allah, hesabı çabuk görür. (Ali İmran 3/199)


Allah’ın ayetlerini görüp de bunların Allah’tan geldiğini kabul etmekte huşu sahibi kimselerin ulaşabileceği bir sonuçtur.


İsra suresinde 107 – 109. ayete kadarki pasajda bu konuya ilişkin ayetler bulunmaktadır. 107. ayette kendilerine ilim verinlenlerden bahsedilir ki onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda derhal secdeye kapanırlar ve nihayet 109. ayette şöyle buyrulur:


وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا


Çenelerinin üstüne kapanır ağlarlar. Bu onların saygısını artırır (İsra 17/109)
Dikkat Secde ayeti  
(Tilavet secdesi niyeti ile, eller kaldırılmaksızın "Allahü Ekber" denilerek secdeye varılır. Üç kere "Sübhane Rabbiye'l-ala" veya bir kere: "Sübhane Rabbena in kâne vadü Rabbina lemef'ulâ" denilir. Ondan sonra "Allahü Ekber"denilerek kalkılır.)


Bu ayetlerde dikkatimizi çeken Allah’ın ayetlerini okuyan, dinleyen kimselerin bunların Allah’tan geldiğini kavramaları ve bu onların huşûunu artırmasıdır. Yani huşûun artan bir niteliğe sahip olmasıdır.


Başka bir ayette ise kalplerin huşûundan bahsedilmekte. Rabbimiz şöyle buyuruyor:


… أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ ٱللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ ٱلْحَقِّ



Kendini inanıp güvenmiş (mümin) sayanların kalplerini, Allah’ın Zikrine (Kitabına) ve o gerçekten süzülen hikmetlere bağlamalarının zamanı gelmedi mi? Sakın daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; üzerlerinden uzun zaman geçmişti de kalpleri katılaşmıştı. Onların çoğu yoldan çıkmıştır. (Hadid 57/16)


Buraya kadarki ayetlerde huşûun insanların ulaşmaları gereken bir nitelik olduğunu, buna ulaşmanın yolunun belkide ibadetlerde sabırlı davranmayla birde Rabbimizin ayetlerini kavrayıp, hakikatı görmeye çalışarak ulaşmanın mümkün olduğunu söyleyebiliriz.


Kelimenin geçtiği ayetlerden, insanların mahşer meydanındaki hallerini konu eden bir ayet kümesi de oluşturabiliriz.


Bu ayetler kümesini şu başlıklar altında toplayabiliriz:


Sesin kısılması:


يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ ٱلدَّاعِىَ لَا عِوَجَ لَهُۥ ۖ وَخَشَعَتِ ٱلْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا


O gün sesler Rahman için kısılacak, bir tarafa sapmadan dosdoğru o davetçinin peşinden gideceklerdir. Fısıltıdan başka bir şey duyamayacaksın. (Taha 20/108)


Bakışların alçalması – yere eğilmesi


خَٰشِعَةً أَبْصَٰرُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا۟ يُدْعَوْنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ وَهُمْ سَٰلِمُونَ


Saygıyla önlerine bakacaklar, alçaklık her yanlarını saracak. Onlar bu hale gelmeden önce de secdeye çağrılmışlardı. (kalem 68/43)


خَٰشِعَةً أَبْصَٰرُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ ٱلْيَوْمُ ٱلَّذِى كَانُوا۟ يُوعَدُونَ


…saygıyla önlerine bakarlar, alçaklık her yanlarını sarar. İşte tehdit edildikleri gün o gündür. (Meariç 70/44)



أَبْصَٰرُهَا خَٰشِعَةٌ


Gözleri yere inmiş olacaktır. (Naziat 79/9)



وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَٰشِعَةٌ


O gün kimi yüzler yere eğilmiş… (Gaşiye 88/2)


Yazımızın başında ele aldığımız ayetlerde konuyla ilgili daha olumlu ifadeler vardı.


Örneğin, hedeflenen bir seviye, artma özelliği taşıyan ve sadece gereken gayreti gösteren kimselerin elde edebileceği bir olgu huşu sahibi kimselerden bahsediliyordu. Yukarıdaki ayetlerde ise kavrama daha olumsuz bir anlam yüklendiği farkedilmektedir. Bir şeyin yukarıdan aşağı inmesi, seslinin sessizleşmesi, yüzlerin yere bakması, elde edilen bütün nimetlere rağmen rablerini unutanlar ve ona dönmeyecekmiş gibi yaşayanların akıbetleri bu ayetlerde ortaya konulmaktadır.


Son olarak, Allahın yarattığı diğer varlıkların huşûundan bahsedilen ayetleri de görelim.


Dağın huşûu:


لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik Allah korkusundan baş eğip parça parça olduğunu görürdün. Bunlar insanlar için oluşturduğumuz örneklerdir; belki düşünürler. (Haşr 59/21)


Aynı kelimenin dağlar için kullanılması ilginçtir. Dağlar, insanların zorlukla tırmanabildiği, parçalamak için türlü türlü malzemelere ihtiyacı olduğu bir iştir dağları parçalamak. Ama Allah korkusu onu huşu sahibi yapıyor. Buna mukabil yeryüzünde Allahın sıklıkla bahsettiği ayetlerindendir dağlar.


Toprağın huşûu


وَمِنْ ءَايَٰتِهِۦٓ أَنَّكَ تَرَى ٱلْأَرْضَ خَٰشِعَةً فَإِذَآ أَنزَلْنَا عَلَيْهَا ٱلْمَآءَ ٱهْتَزَّتْ وَرَبَتْ ۚ إِنَّ ٱلَّذِىٓ أَحْيَاهَا لَمُحْىِ ٱلْمَوْتَىٰٓ ۚ إِنَّهُۥ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ


Allah’ın ayetlerinden biri de şudur: Yeri kupkuru görürsün; üzerine yağmur suyunu indirdik mi kımıldar ve kabarır. Yeri dirilten Allah, elbette ölüleri de diriltecektir. O, her şeyin ölçüsünü koymuştur. (Fussilet 41/39)



Bu ayette toprağın huşu sahibi olmasının anlamlarından biride kuru bir haldeyken Allah’ın ayetlerinden biri olan yağmurla beslenen canlanacağıdır. İnsanlarda Allah’ın ayetleriyle beslendikleri takdirde canlanacak ve huşu sahibi olacaklardır.


Sonuç


Huşu kelimesi ayetlere bakıldığında daha çok insanın Allah’a karşı duruşunu ifade eden bir olumlu hal olduğu anlaşılıyor. Allah’a karşı görevlerini laikiyle yerine getire kimseler huşu sahibi olabilirler. Buna ulaşmanın yolları ise Allah’ın ayetlerine teslim olmak, büyüklenmekten sakınmak ve ona sabırla ibadet etmeye devam etmektir. Dünya hayatında bunu yapmayanlar ahirette yüzleri kara bir halde bakışları yerde olacak, Allaha bakmaya yüz bulamıyacaklardır. İnsanlar huşu sahibi olabildikleri gibi Allah’ın yarattığı diğer varlıklar da huşu sahibi olabilirler.



Namazda aklıma dünyevi şeyler geliyor. Namazda huzurlu olamıyor ve huşu ile namaz kılamıyorum. Ne yapmam gerekir?


Günlük hayattaki yozlaşma ve meşguliyet çokluğu sebebiyle ibadetlerimizde bazen zihin karışıklığı, manevi teveccüh eksikliği söz konusu olabiliyor.


Karmakarışık bir ruh haliyle yaptığımız bu gibi ibadetlerimizden bazen ümitsizliğe bile düşüyor, ruhi zevk almadan, derin huzur duymadan yapılan ibadet makbul olmaz diye de vesveselere giriyoruz, bir gevşeme söz konusu oluyor. Böyle bir yorumda haklılık payı var mı? Yoksa her şeye rağmen ibadetimizin değeri, kutsiyeti sürer mi? İhlas mı esas?


Efendim, bu konuya ait bir değerlendirmeyi İmam-ı Şarani'nin Levakıh'ından özetlemiştim vaktiyle. Ona bir daha göz atacak olursak ümit verici bir yaklaşımın olduğunu görecek, ibadetlerinizde ne kadar karışık ruh hali olursa olsun bir gevşeme söz konusu olmayacaktır inşaallah. Hazret-i İmam, ibadetlerde zevk almama, huzur duymama halini anlatırken şu bilgileri vermektedir.


İbadetlerinde zevk almak, heyecan duymak hemen hepimizin hoşuna giden bir güzel mazhariyettir. İnsanı etkileyen bir derinliktir. Bunu herkes arzular. Bu derinlik olmalıdır da... Ancak istenen bu huzur yakalanamadığı takdirde ümitsizliğe kapılmak da yanlıştır.


Hatta, Allah'ın öyle kulları da olmuş ki, ibadet ve itaatlerinde zevk alıp derin huzur duymaktan memnun olmamış, bu hislerini ibadet ve itaatin ruhu olan ihlasa aykırı bile bulmuş, zevk ve huzur için ibadet ediyor duruma girdiklerini düşünerek dualarında şöyle demişlerdir:


- Allah'ım, bizi sana ibadet ve itaat ettiren ibadetlerimizde aldığımız zevk ve huzur ise biz bundan sana sığınıyor, zayıfları teşvik için verdiğin bu ücreti içimizden silmeni diliyoruz...


İmam bundan sonra şu değerlendirmeyi yaparak diyor ki:


- Bir kimse namazında, niyazında duyduğu zevk ve huzurdan çok seviniyor da bunu namazın şartı gibi hep bekliyorsa, bilsin ki o kimse lezzet ve huzur bağımlısıdır. Daldığı huzur ve aldığı lezzetin teşvikiyle ibadet ediyor, ihlasın ve karşılıksızlığın gereğiyle değil.


Şarani Hazretleri burada bir örnek de veriyor:


- Mısır'ın maneviyat büyüklerinden Efdalüddin Hazretleri bir gün bana şöyle dedi: Uzun zamandır gece ibadetlerimde ilerlemeler kaydediyor, kendi kendime ihlasım gittikçe artıyor, diye düşünüyordum. Bir gece tefekkürümde farklı şeyler ilham edildi bana. İçimden bir ses beni ikaz etti. Senin ibadetlerinde ilerlemen ihlastan değil, ibadet sırasında aldığın ruhani lezzet ile duyduğun huzurdan dolayıdır. Hele bir aldığın zevk bitsin, duyduğun huzur kaybolsun, nefsin itiraz etsin, kafan, gönlün karmakarışık durumda ibadet eder hale gel de o zaman gör ihlasının artıp artmadığını!..


Efdalüddin Hazretleri konuyu şöyle bağlamaktadır:


- Bundan sonra zevk almadan, huzur duymadan yaptığım ibadetleri nefsimle daha ciddi mücadele ederek yaptığım ibadetler olarak gördüm, asıl ihlasın böyle nefisle mücadele ederek yapılan ibadette olduğunu anladım!..


Bu yoruma göre denebilir ki, günlük meşguliyetlerin içinde gözümüze, gönlümüze akseden görüntüler kafamızı karıştırıp, zihnimizi meşgul edebilir, ibadetlerimizde huzur duyamaz, zevk alamaz hale getirebilir. Adeta nefsimizle cebelleşerek ibadet yapıyor duruma bile düşebiliriz. Ama bütün bunlara rağmen ibadetlerimizde bir gevşeme ve şüpheye düşme söz konusu olamaz. Biliriz ki, bizler ruhani zevk ve huzur için değil, Rabb'imizin emri olduğu için ibadet ediyoruz. Görevimiz İlahi emri hiçbir beklenti içine girmeden yerine getirmektir...





İbadetleri yaparken isteksiz olmamızın bazı nedenleri vardır:


1. Yaptığımız ibadetlerin kıymetini ve değerini tam anlayamadığımızdan olabilir. Bu konuda bize ibadetlerin mahiyetini anlatan eserlerden istifade etmek gerekir.


2. Bulunduğumuz ortamlar manen çok kötü olabilir. Nitekim leş bulunan bir yerde burnumuz rahatsız olur. Bunu gibi, haramların çok işlendiği bir yerde ruhumuz rahatsız olacağı için ibadetlerden zevk alamayabiliriz.


3. Hasta bir insan yediği ve içtiği şeylerden tam zevk alamaz. Örneğin dili yaralı olan biri yediği yemeğin tadına ve lezzetine varamaz. O halde tadavi olmalıdır. Biz de işlediğimiz günahlarla kalp ve ruhumuzu yaralıyor ve hastalandırıyoruz. Bu nedenle ruhun gıdası olan ibadetleri yaparken tam zevk alamıyoruz. Onu için tedavi olmak gerekiyor. Ruhun tedavisi önce tövbe ve istiğfar, sonra da bir daha günahlara girmemeya çalışmaktır.


Burada önemli bir konu var. Hasta insan yediği gıdalardan zevk alamaz, ama yine de yemeye ve içmeye devam eder. Çünkü gıda almaya mecburdur. Biz de ibadetlerimizde zevk almasak da devam etmeliyiz. Çünkü, ruhumuz gıdaya muhtaçtır. İnşallah zamanla zevk almaya başlayacağız ve yaptığımız ibadetlerde bizi günahlardan koruyacaktır.




Kaynaklar :Derleyen By Eyyupk





http://www.kurandaegitim.org/2017/04/19/kuran-i-kerimde-husu-kavrami/

https://sorularlaislamiyet.com/namazda-aklima-dunyevi-seyler-geliyor-namazda-huzurlu-olamiyor-ve-husu-ile-namaz-kilamiyorum-ne-3

https://plus.google.com/u/0/collection/UKkhX?cfem=1
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...