Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Allah Azze ve Celle, dünya işlerinin alimi, Ahiret işlerinin cahili olan kimseye buğz eder”
Şunu esefle belirtelim ki; Müslümanlar kendilerine farz olan ilimleri öğrenmek için hiçbir gayret göstermedikleri halde, İslami ilimlerin verildiği medreseler Müslümanlar tarafından öksüz bırakıldığı halde nafile ilimler için okul öncesi eğitiminden yüksek okuluna kadar her türlü masraf ve çabaya katlanmaktadırlar.
Medreselerin kapanmasının vebalini sadece zalimlere mal etmek yanlış olur. Bunun hesabı maalesef biz Müslümanlara hesap gününde sorulacaktır. Allah’a iman ettiğini iddia eden bazıları Allah’ın kaderine iman etmemiş kafirler gibi, iş, aş, eş, prestij gibi menfaatlerin temini için dinden taviz vererek -buna bir de “İslam’a hizmet için okuyoruz” kılıfını uydurarak- farz ilimleri terk etmişlerdir. Bu samimiyetsizliklerin neticesi olarak imam hatip okulları kapandı, kızların tesettürlü olarak okuma hakları ellerinden alındı.
Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma diyor ki;
“…Kur’an, Allah adıyla başlaması ve gelen ilk vahyin de insana “Rabbinin adıyla oku” diye hitap etmesi çok anlamlıdır. Ne var ki bu, en çok istismar edilen, Allah’ın davası dışındaki gayelere zaman zaman alet edilen bir husustur. Millete okuma mı öğretilecek; hemen siyah çerçeve gözlüklü bir profesör televizyon ekranlarına çıkartılır ve şöyle konuşturulur;
“Sayın dinleyicilerim, gerici olmayın; kız çocuklarınızı da okullara gönderin..başlarını açsınlar medeni olsunlar..Onun için okuma yazma seferberliği başlattık. Zaten Allah’ın ilk emri de, “oku” değil midir?... okumayı öğrenin..gazete, dergi okuyun da kültürünüz artsın!.. Kur’an kurslarına gidip gerici olmayın.. Medeni ve çağdaş insanlar olun!..”
Diyelim ki; bunlar güzel şeyler de, bunun Allah’ın emriyle alakası yok! Allah, “Rabbinin adıyla oku!” diye emrediyor.. Rabbin adıyla okumak, Onun emrettiği şekilde okumak, Onun emrettiği şekilde de yaşamaktır. Kur’an’ın ilk emri olan “oku”, dergi, gazete, magazin okumak değil, Rabbin kanunu olan Kur’anı okumak ve Onun istediği gibi yaşamaktır. Bir taraftan, yazdığımız bir kitabın başına Allah’ın adını, Besmeleyi koymayı yasaklayacaksınız, diğer yandan da, hangi kültüre hizmet ettiği bilinmeyen kitabınızı okutmak için Allah’ın “Oku!” emrini hatırlatacaksınız. Bu göz göre göre ayetin, Kur’anın sömürüsüdür, nmünafıklıktır. Allah’a savaş açmış bir zihniyet, bu zihniyeti işlediği kitabı satmak ve okutmak için Allah’ın emri olan “Oku”yu hatırlatıyor! Ve onların öyle yapabilmeleri, Müslümanların gerçek dinlerini bilmemelerinden, dinlerini, bu gibi Allah düşmanlarının yazmış oldukları “din kitapları”ndan öğrenmelerinden kaynaklanıyor…
“İnsan, kendisini zengin olmuş görünce muhakkak azar.”
(Alak; 6-7) ayetinde geçen “gına”, sadece zenginlik değil, aynı zamanda makamdır; ve Allah, beşeri makamların tehlikesine işaret ediyor ve diyor ki; “insan makamlara gelince, baği olur, yani sapıtır. O makama oturduktan sonra, sadece kendisini ve makamının devamını düşünür..
Günde beş defa namaz kılıyorsa da kıldığı o namaz, onu Allah’ın rızası dahilinde değil, makamının rızası dahilinde, düşünmeye, hareket etmeye sevk ve idareye götürür. Burada şu inceliği kaybetmemek lazım; insan ve insanın sahip olduğu bütün dünyevi makamlar Allah içindir, öyle olmak lazım… Çünkü hüküm, sadece O’na aittir. İnil hükmü illa lillah! İşte bu incelik unutulduğundan, bazı dünyevi makamlara gelen Müslümanlar; “Efendim, gerçi ben falan dinsizin emrine göre hareket ediyorum amma; beş vakit namazımı kılıyor, oruç tutuyor, hacca gidebiliyorum. Mühim olan, Müslüman’ın bu makamlara gelebilmesidir. Beynamaz birisi bu makama gelse, daha mı iyi olur?”
Ona diyoruz ki; namaz kılan bir Müslüman’ın, dinsiz bir amirin emirlerine göre oturup, kalkması elbette binamazın böyle hareket etmesinden daha büyük bir cinayettir! Namaz kılıyorsun amma amirinin emriyle Müslümanlar aleyhinde soruşturmalar açıyor, Müslüman üniversiteli kızların başörtülerini açıyor, Müslüman gençlerin sakalını kestiriyor, İslam’ı tebliğ etmek isteyen elemanına yasaklar koyabiliyorsan, kıldığın namaz, seni hiçbir şekilde yönetmiyor demektir. Sen, Allah’ın, tehlikesine işaret ettiği makamın cazibesine kapılmış, Allah’ın değil, dinsiz amirinin hoşnutluğunu, rızasını gözetir olmuşsun!..”[İhsan Süreyya Sırma, Mekke Dönemi ve İşkence(s.28-30)]
Yüksek öğrenim yapmak kişiye ancak üzerine farz olan ilimleri öğrendikten sonra mümkün olur. Demek istediğimiz budur.
İmam Şafii der ki;
“Kur’an öğrenenin kadri yüce, hadisle uğraşanın delilleri kuvvetli, hesab bilenin görüşü keskin, Arapça ilimler öğrenenin tabiatı ince ve duygulu olur. Nefsini şehevi arzulardan men etmeyenin ise işleri boşa gider.” [Ebul Hasen el Maverdi, Edebid Dünya Ved Din(s.117)]
İbni Ömer(ra) der ki;
“İlim üçtür; şeriatı anlatan Kitab (Kur’an), Sünnet, bir de “bilmiyorum” demek” [hasendir. Taberani, Evsat(1/299); Hatib(4/24); Mecma(1/172); İbni Abdilberr, Cami(2/24); İbn Hazm, İhkam(8/1072); İbni Adiy(1/175); Temhid(4/266); Zehebi, Siyeri A’lamin Nübela(15/61); Cerh ve Ta’dil(6/128); Kayserani, Tezkira(3/808); Feyzul Kadir(4/387); Suyuti, Miftah(s.154); Camiüs Sağir(5710); el Fakih vel Mütefekkıh(2/172); Iraki, el Muğni(162)]
En büyük ilim Allah'ın varlığını ve birliğini bilmektir. Bu konuda imanını arttıracak ilimleri okuması gerekir. Ayrıca farz olan ibadetleri yerine getirecek kadar ilim öğrenmek de farzdır.
İnsanlığa faydalı olan mesleklerde ilim tahsil etmek de farzı kifaye nevindendir. Bu bakımdan kişi kendi mesleği ile ilgili ilimleri öğrenmesi gerekir.
İlim tahsil etmek Allah'ın kesin emridir. O halde ilim öğrenmek farzdır. İlim tahsil etme yükümlülüğü (farz oluşu) aynî farz ve kifayî farz olmak üzere ikiye ayrılır.
Aynî farz olan ilim; Müslümanların her biri tarafından öğrenilmesi istenilen ilimdir. Kişi; itikat, ibadet ve ahlâkî görevlerini en güzel bir şekilde ifa edebilmesi için gereken bilgileri elde etmek ile yükümlüdür. Herkesin temel ilmihal bilgilerini öğrenmesi farzı ayındır.
Kifayî farz olan ilim; toplumun her ferdi tarafından değil de bazı fertleri tarafından, toplumun ihtiyacı nispetinde elde edilmesi ile sorumluluğun diğerlerinden düştüğü ilimdir.
Matematik, fizik, kimya, astronomi vb. insanların yararına olan ilimler bu gruptandır. Bu gibi ilimler, toplumun yararını esas alan bilimler olduğundan, toplumun ihtiyaç hissettiği her ilim ve sanatı (ihtiyaç nispetinde) toplumun bazı fertleri tarafından öğrenilmesi gereken ilimlerdir. Meselâ; bir kentte hastaları tedavi edecek doktor yoksa, o toplumun bazı fertlerinin tıp ilmini tahsil etmesi kaçınılmaz olur. Aksi halde tıp ilmini tahsil edebilecek durumda olan herkesi sorumlu kılmaktadır.
- Hangi bilim dallarını tahsil etmek farzdır? Sadece dini ilimleri mi?
Önce şunu hatırlatalım ki, "dinî ilimler" denilince, sadece fıkıh, tefsir ve hadis hatıra gelmemelidir. Allah ve Rasûlü'nün isteği ve rızası doğrultusunda insanların yararına tahsil edilen matematik, fizik, kimya, astronomi vb. ilimler de dinidir. Dinimiz bu ilimleri teşvik etmiştir. Örneğin;
* İslâm, insanın ibadet hayatında bir çok vecibeleri vakit kavramıyla irtibatlandırmıştır. (Oruç, hac, zekâtın yılda bir verilmesi, imsak, iftar, bayram, cuma, sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı gibi vakitleri). Vakitle irtibatlı olan vecibeleri ifa vakitlerinin bilinmesi; ancak ay, güneş gibi gezegenlerin sayı, hareket ve özellikleriyle ilgili bilgilere sahip olmakla olur. Yani astronomi ve matematik dallarını tahsil etmek veya bu dalda ihtisas görenlerden istifade etmekle olur. Böylece dinimizde astronomi âlimine ihtiyaç kaçınılmazdır.
* Kur'an-i Kerim yeryüzünün; insanların faydalanmalarına hazır ve uygun bir durumda yaratıldığını ifade etmiş,
"...yeryüzünde dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin..."(Mülk, 67/15)
emrini vermiştir. Bu da ancak ziraat vb. ilimlerde ihtisas görmekle olur. Öyle ise ziraat ilmini tahsil etmek de dini ilimdir.
*Cenâb- Hak düşmana üstünlük sağlayacak her çeşit kuvveti hazırlamamızı emretmektedir. (Enfal, 8/60) Bu kuvveti hazırlamak ancak iktisad, fizik, matematik, kimya gibi ilimleri iyi bilmekle mümkündür.
Bu örneklerden anlaşıldığına göre dinimiz, insanların yararına olan bütün ilimleri teşvik etmiş ve öğrenilmesini farz kılmıştır.
İşte Gazali'nin bazı ifadeleri:
Farz-ı Kifaye Olan İlmin Beyanı:
İlimler; şeri ve şeri olmayanlar olmak üzere iki kısımdır. Şeri ilimlerden maksadımız, aklın tek başına kavrayamayacağı, ancak peygamberlerden öğrenilebilen bilgilerdir. Şeri olmayan ilimler de üç kısımdır:
1. övgüye layık olanlar, Yergiye layık olanlar, Mubah olanlar.
2. övgüye layık olan ilimlerden bazıları farz-ı kifayedir: Bunlar, Tıp, Hesap ilmi gibi dünya işlerinde gerekli olan ilimlerdir. Evet, tıp ilmi insan bedeninin varlığının devam etmesi için gerekli olduğu gibi, Hesap/Matematik ilmi de sosyal hayattaki muamelelerde zorunlu olan bir ilimdir. Yanlış anlaşılmasın, farz-ı kifaye olan ilimler yalnız Tıp ve Hesap ilmi değildir. Denizcilik, çiftçilik, Terzilik, İdarecilik gibi daha pek çok sanatın esaslarını ders veren ilimler de farz-ı kifayedir. Hatta küçük bir (sağlık memurunun yapabileceği bir tedavi şekli olan) Hacamat da farz-ı kifayedir. çünkü hastalığı veren Allah, onun ilacını yaratmış ve insanlara o yolu göstermiştir. Ondan istifade etmeyip hastayı ölüme terk etmek caiz değildir.
3. övgüye layık olup da farz-ı kifaye olmayan, ancak öğrenilmesi yine de faziletli olan ilimler ise, her zaman lazım olmayan Tıp ve Hesap/matematik ilminin incelikleri ve derin meseleleri gibi (akademik ağırlığı olan) hususlardır. İlgili bölümlerin uzmanı olanlar, elbette konuyu her yönüyle bilmeleri gerekir.
4. Yergiye layık olan ilimler ise, sihir/büyü, gibi aldatan ve göz boyayan sanatlardır. Ancak, insanları bunların zararından korumak için öğrenmek haram olmaz.
5. Şiir , Edebiyat, Tarih gibi ilimler ise mubahtır.
Şu var ki, hiçbir ilim özü itibariyle "yerilen" diye nitelenmeğe layık değildir. Bazı ilimlerin bu şekilde nitelendirilmesi ya sahibine veya başkalarına zararlı olması, ya da hiç bir faydasının olmaması yönüyledir. Gazali, bu sonuncuya örnek olarak, sıradan insanların metafizik sırları araştırmasını zikretmektedir. (bk. İhyau ulumiddin, 1/23).
çok kısa ve özet halinde sunduğumuz bu bilgiler, İmam Gazali'ye ümmetin niçin “Huccetu'l-İslam” unvanını verdiğinin de bir göstergesidir.
Tıbbi ilimleri öğrenen bir kişinin tıb ilmini öğrenmesi farzdır. Doktor olacak bir kişinin tıb bilgisi alması, öğrenmesi farzken mühendislik ilmini öğrenmesi farz değildir.
Yine Mühendis birinin mühendislik ilmini alması farzken, tıb ilmini alması farz değildir.
Ayrıca fenni ilimleri alması konusunda son yüzyıllarda ehli küfrün bilimle ve fenle Müslümanlara galebe çalmasından ötürü Müslümanların da bu ilimleri almasının çok önemli olduğunu vurgulamamızda da fayda vardır.
Fenni ilimlerle dini ilimler birlikte okutulmalıdır. Zira sadece fenni ilimler okutulursa dinsizlik, sadece dini ilimler okutulursa taassup doğar; iki tarzın buluşması ile hakikat tecelli eder, öğrenci iki kanatlı kuş gibi yükselir.