Bu Yazı Dizisi Siyonistlerin Amaçlarının
Ne olduğunu Ortaya Koymaktadır
Asya kıtasında dinler arası diyalog çalışmaları dinler bahçesi adında islamı küçültme çabaları
Öncelikle Papa’nın şu sözünü unutmayın ve yazıyı bu cümleyi hatırlayarak değerlendirin. Cümleye yazının sonunda değineceğiz. Papa II. Paul sözü şöyle: “Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hıristiyanlaştıralım.”
Öncelikle şu resmi ele alalım. Görüntü Tataristan’dan. Tataristan’da kurulan “dinler bahçesi”nden. Dinler arası diyaloğun biz sadece Türkiye ayağını görüyoruz. Ancak Türkiye başta olmak üzere hedefte Türk Devletleri ve nihayetinde ise ASYA KITASI var.
Bu devletlerde Dinler arası Diyalog kurtu, koyun postuna sarılarak çok masum bir hareket gibi gösteriliyor. İşin en acıklı tarafı, Tataristan gibi bu belaya duçar olan devletlerde bizim gibi reddiyelerle uğraşan, Ehli Sünneti savunacak kimsenin olmayışı yada seslerinin çıkmayışı.
BAHÇEDE CAMİSKANDALI
Hoşgörü adı altında yapılan dinler bahçesinde tam bir skandal yaşanıyor. Resimde de görüdüğünüz üzere İslamı tems il eden yapının boyu bir şadırvanı geçmiyor. Hemen arkasına daha büyük bir kilise ve onunda arkasına devasa boyutta bir havra yapılıyor. Anlayacağınız İslam hor ve hakir görülüyor, küçümseniyor ve hakaret ediliyor.
TATARİSTANDA DİYALOG FAALİYETLERİ
Resmi gönderenlerden aldığımız bilgilere göre bu sözde hoşgörü bahçeleri misyonerlik faaliyeti yürütüyor. Ama
ç, bildiğiniz gibi diğer muharref dinleri Hak din olarak göstermek ve insanların dikkatini celbetmek. Ve çok ciddi bir çalışma içersindeler. Misyonerler: “Birbirini tamamlayıcı dinler” gibi ifade ve“İbrahimi Dinler” sloganlarıyla sahada dolaşıyorlar.
TÜRKİYE’DEKİ DİYALOGCULAR FAALİYETTE
Tataristan’da, Diyalog ve “İbrahimi dinler” adı altında kurulan “dinler bahçesi”nin bir Amerikan projesi olduğu herkes tarafından kabul ediliyor. İşin ilginç olanı ise Tataristan, Kazakistan, Ukrayna vb. ülkelerde bu faaliyetlerin Türkiye’deki diyalogcular tarafından yapılması. Bölgede açılan Türk okullarınnı katkısı ise çok büyük.
DİYALOG AVRASYA PLATFORMU
Asya Bölgesinde yapılan faaliyetler Türkiye’de Gülen Cemaati olarak bildiğimiz gurubun kurduğu “Diyalog Avras ya Platformu” tarafından yapılıyor. Platformun bir dergisi ve çok büyük icraatları var.
İlk başta “dinler arası diyalog” olup, tepkiler üzerine “kültürler arası diyalog” olarak ismi değişen faaliyetler dergi, broşür, medya aracılığı ile genişletilmeye çalışılıyor. Bölgeye açılan okullar, bu çalışmalarda en büyük paya sahip. Bu sayede organizasyonlar ve toplantılar çok yakından takip edilerek, gerekli yerlere bilgi akışı sağlanıyor. Türkiye’nin öncü olması nedeniyle Diyalog Avrasya’nın toplantıları çoğunlukla Türkiye ve özelliklede Antalya’da yapılıyor. O toplantılardan birinin sonuç bildirgesindeki başlıklar, bize bu faaliyetler ve geliştirilen stratejiler hakkında bilgi veriyor.
7. Diyalog Avrasya Platformu Toplantısı / Antalya / Beldibi / Rixos Otel
Her kurul toplantısında olduğu gibi bu toplantıya da katılım yüksek düzeyde oldu. Elbette, katılımın bu seviyede yoğun olmasında Avrasya’nın jeopolitik değerinin gittikçe daha da önem kazanması büyük rol oynuyor.
(…)
A. 2004-2006 Genel Faaliyet değerlendirilmesi
- DAP Platformu milli komiteleri nezaretinde üye ülkelerden Rusya Federasyonu Moskova, Kazan ve Ufa’da, Moldova’da, Kırgızistan’da ve Kazakistan’da temsilcilik açılmış; Moldova, Azerbaycan ve Rusya’da DA dergisi tanıtım toplantıları düzenlenmiştir.
- Farklı etnik yapılar, dinler ve kültürler arasında “barış içinde yaşama projeleri” işlenmiş, bu amaca yönelik, uluslararası katılımcıların davet edildikleri sempozyum ve forumlar düzenlenmiştir:
1. Bu çalışmalara en büyük örnek, Moskova’da yapılan “Terörden evrensel etiğe: Dinler ve barış forumu”dur. Oldukça başarılı geçen forum büyük tesir meydana getirmiş olup, Avrasya coğrafyasında ya pılan bazı toplantılara ilham kaynağı olmuştur (Azerbaycan, Hindistan). Forumun başarılı geçmesi vesilesi ile Rusya Federasyonu Milli Komitesine teşekkür edilmiştir.
2. Bir diğer toplantı Tiflis’te yapılmış olup başta Sayın Saakaşvili ve Gürcistan Patriği olmak üzere üst düzeyde pek çok katılım sağlanmıştır.
3. Rusya Basın Enstitüsü tarafından Moskova’da düzenlenen ve Da Platformu’nun da organizatörler arasında yer aldığı “Terörsüz gelecek, geleceği olmayan terörizm” konulu medya mensuplarına yönelik sempozyum gerçekleştirilmiştir.
4. Kazakistan’ın başkenti Astana’da, Platfomumuzun da desteklediği ve aktif katılımcı olarak bulunduğu “Kültürler arası diyalog toplantısı” Parlamento salonunda yapılmıştır.
- Da dergisinin abone artışlarının sağlanması için çalışmalar yapılmıştır. Kazakistan, Kırgızistan, Rusya Federasyonu Kazan ve Petersburg, Tacikistan ve Türkiye özel EK sayıları çıkartılmıştır.
ÜST DÜZEYDE KATILIM SAĞLAMAK
Bildirgede dikkati çeken husus, diyalogcuların çalışma konusunda büyük bir ip ucu veriyor. Yapılan toplantılara önem katabilmek ve dikkati çekebilmek için üst düzeyde katılım olması için büyük çaba sarfedildiğini anlıyoruz.
Toplantılarda “terörsüz gelecek” gibi kavramların altına İslam ve Müslümanlar koyuluyor. Çünkü onlara göre en büyük terörist Müslümanlar. Aynı gerçeği Amerika’da bir Üniversitede açılan Gülen kürsüsünde de duymuştuk. Sözde aydın aynen şöyle diyordu: “Müslümanları terörizmden ancak Gülen’i n savunduğu İslama çağırarak kurtarabiliriz.”
BAŞBAKAN VE BÜLENT ARINÇ
Türkiye’de “üst düzey”liği Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç üstlenmiş durumda. Bildirgenin yayınlandığı toplantıya katılamayan ikiliden Arınç tebrik mesajı yollarken, Başbakan şu cümle ile duygularını anlatıyordu:“Aynı coğrafyayı paylaşan toplumlar, farklı yataklardan aksa da sonunda aynı denize dökülür, aynı eng inlikte buluşurlar.” Başbakanımız ılımlı İslam Çalışmalarında karşılıklı çıkar ilişkisiyle ortak olmak zorunda kaldı ancak ayıkması erken oldu.
MUHSİN YAZICIOĞLU KATILMADI
Aynı toplantıya davet edilen Rahmetli Büyük birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ise bu konuları bildiği için Amerika’nın oyununa alet olmak istemediğinden toplantıya katılmadı.
YAPILACAKLARA BAK SEN!
Bildirgenin yapılacak faaliyetler kısmı da çok dikkat çekici ayrıntılar var:
B. 2006/2008 Dönemi yapılacak faaliyetler
- DAGEP (Diyalog Avrasya Gençlik Platformu) kurularak, her ülkede gençlik kollarının organize edilmesi kararlaştırıldı. Avrasy a’nın geleceği olan genç beyinlerin platformun misyonunu gelecekte devam ettirmek adına oldukça önemli olduğu ifade edilmiştir.
- Avrasya’nın en önemli aydınlarının makalelerinin yer aldığı kitaplar çıkarılacak. Bu seri içerisinde ilk kitap olarak “Birlikte Yaşam Perspektifleri” kitabı hazırlanacak. Milli komitelerden bu projeler için uzman isimler talep edilecek.
- Platformumuzun misyonunun geniş halk kitlelerine ulaştırılması çok önemlidir. Bunun için her milli komite kendi ülkesindeki söz sahibi medya mensuplarını komite üyeleri arasına almalıdır ve medya ile iyi ilişkiler içine girmelidir.
- Aytmatov’un ifadesi ile Da platformu Avrasya aydınının kartviziti haline gelmiştir. Bu tespit bizim için hedeftir. Platformumuzun genel ilkelerini kabul etmesi kaydı ile Avrasya aydınlarını üye yapmak için gayret sarf edilmelidir.
ÜYE YAPMAK İÇİN GAYRET
Bakın yukarıda dediğimiz gibi yoğun bir ikna faaliyeti var. Bunun için her ülkedeki ılımlı ama “söz sahibi”medya organları bulunuyor ve irtibata geçiliyor, bölgesinde aydın olarak kabul gören şahıslar platformda vitrine ko nuluyor. Mesela 3. Dönem Başkanlığına, oy çokluğu ile Rusya Federasyonu’ndan Rostislav Borisoviç Rıbakov seçilen Platforma 2. Dönem Başkanı Ilber Ortaylı da Onursal Başkanlığa getiriliyor.
AMERİKA’NIN YÜZ YILLIK RÜYASI
Papa II. J. Paul “Dinler arası diyalog, Kilise’nin insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır.” (John Paul II, Redemptoris Missio, Libreria Editrice Vaticana, Roma-1991, s.55) demişti.
Papalığa göre ise “Diyalog bir ve üç olan Tanrı’nın kendi hayatına dayanır… Böylece diyalog Kilise’nin kurtarıcı misyonunun bir parçasıdır; gerçekten bu bir kurtuluş diyaloğudur. Çünkü böyle hakiki bir diyalog bir Hiristiyan için inandığını pratige dökmektir, saygı göstermek ve dinlemek suretiyle başkalarına Incil’in mesajını ögretmektir.” (Podgorski, F. R., Towars A Catolic Theolojy of Misyonary Dialogu e And Dialogical Mission With Other Religions, Roma-1987, s142 vd.)
“Biz her ne kadar Hiristiyan olmayan dinlerin manevi ve ahlaki değerlerini tanıyor, saygı gösteriyor, onlarla diyaloğa hazırlanıyor ve din hürriyetini savunmak, insanlık kardeşliğini tesis etmek, kültür, sosyal refah ve sivil iradeyi oluşturmak gibi hususlarda diyaloğa girmek istiyorsak da dürüstlük bizi gerçek kanaaat imizi açıkça ilan etmeye mecbur etmektedir; yegane gerçek din vardır, o da Hiristiyanlıktır.” (Catholic Official Teachings, VIII: Clergy and Laity, Edited by Odile M. Liebhard, Wilmington-1978, s.13 vd)
GELDİK PAPA’NIN VASİYETİNE
Yazının en başında yazdığımız gibi Papa II. Paul 2000 yılı mesajında şöyle diyordu: “Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hıristiyanlaştıralım.”
PAPALIĞIN MİSYONERLİĞİNİ GÖREN VAR MI?
Şimdi size soruyoruz, Papa’nın “Hıristiyanlaştımak”üzerinde ısrar etmesine ve bu bir merika rüyası olmasına rağmen siz A sya’da bir misyonerlik faaliyeti görüyor musunuz? Dikkati çeken bir çalışma var mı? İncil dağıtan bir Kazak, Tatar gördünüz mü?
EN BÜYÜK MİSYONERLİK DİYALOG MU?
İncil arasına sıkıştırılan doları alan gencin incili çöpe atıp birde misyonere ana avrat küfretmesine katlanmak eskid endi. Kapı kapı gezmek, fakirleri tesbit edip evine koşmak eskidendi. Türkiye’de de böyle haberler duymuyoruz artık. Neden?
Şimdi küçük bir bahçe açıp caminin yanına bir kilise koyuyorlar ve: “Bak bu da onun gibi hak din, İbrahimi din, kaynağı aynı olan bir din. Her gün beş vakit namaz kılacağına, oruç, hac, zekat, içki yasağı, kumar yasağı gibi zorluklarla uğraşacağına Hıristiyan ol kurtul! Aynı hak din değil mi? Onda işkence (!) çekeceği ne b unda rahat et.” diyerek cahil tabakayı tereddüte düşürerek en azından meyyal olanları avlıyorlar.
Papaz kendi dinini anlatmıyor ama Antalya dinler bahçesinde olduğu gibi bahçeye dikilen bir İmam, kiliseyi gezdirip, Hıristiyanlar hakkında bilgi veriyor.
Hiç bir Papaz, Müslümanlara hıristiyanlığın Hak bir din olduğunu anlatmaz ama, islami bidliğiniz gazete ve televizyonlar bunu fazlasıyla yapar.
Hıristiyanlar hiç bir şekilde cennete gireceği hususunda Müslümanları ikna edemez ama sizin ülkenizde hocaların hocası, zamanın müctehidi olarak lanse edilen İlahiyatçı bunun fetvasını çok kolay verir.
AMERİKA’YA MAŞA MI OLUN UYOR?
Projenin en akıllıca kısmı Diyaloğun Türkler tarafından yürütülmesini sağlamak olmuştur. Düşünün! Amerika tek başına diyalog başlatsa idi kim katılırdı? “Hem ırak’ı bombalayacaksın, hem de diyalog diyeceksin!” demezler miydi adama. Ama işin başında Türkler olursa, hem güvenilirdir, hem Osmanlı tor unlarıdır, itibarları vardır vs… Yani Amerika öyle bir entrika çeviriyor ve intikam alıyor ki: “Yüz yıllardır misyonerlere geçit vermeyen Anadolu ve Asya kıtası, sizi sizden olanlar ile vuracağız” der gibi sırıtıyor.
Planlar ve oyunlar çok büyük ama bizim Allahımız daha büyük. Biz elimizden geldiği, dilimiz döndüğü kadar anlatmaya çalışıyoruz. Sizlerde bu davanın bir neferi olarak bu çalışmaları olabildiğince uzaklara taşıyın ve insanları tehlikeden haberdar edin.
Bu tesbitler ışığında soruyoruz:
◦DİNELER ARASI DİYALOG BİR MİSYONERLİK FAALİYETİ DEĞİL MİDİR?
◦ASYA KITASININ HIRİSTİYANLAŞTIRILMASI İÇİN ATILAN ÖNEMLİ BİR ADIM DEĞİL MİDİR? CEVAP VE YORUM SİZİN…
Dinlerarası diyalog projesinde, Ilımlı İslam, “Hz. Muhammed’siz İslam” olarak ortaya konuldu. Ilımlı İslamı kabul etmek, dinden çıkmayı kabul etmektir. Ilımlı İslam projesini, CIA’nın ünlü görevlileri Graham Fuller ve Paul Henze geliştirmiştir.
Büyük fotoğrafta İslamın/Müslümanların dönüştürülmesi var..
Önce İngilizler Şerif Hüseyin’i Halife ilan edip, o yolla Müslümanları control altında tutmayı düşündüler. Sonra İslamı yasaklama yoluna gittiler.. Tek parti dönemi uygulamaları bunun trafik hikayeleri ile doludur. Harf devrimi de bunun için yapıldı. Tevhidi tedrisat da bunun bir parçası idi. Diyanet, dini vakıflar ve Hilafet, başkasının eline geçmesin, gerektiğinde kullanırız diye derin dondurucuya konuldu.
Bunu başaramadılar. Bu kez zorunlu din eğitimi ve aydın imam yetiştirme gibi bir yolla İslam’ın için boşaltma, bireysel planda vicdanlara, toplumsal planda dini mabedlere mahkum etmeye çalıştılar.
Bu proje de tutmadı..
Son aşama, “İyi İslam-Kötü İslam” diye iki İslam çıkartma, birine havoc ve ötekine sopa gösterme dönemi.. İyi İslam sekülerize edilmiş, liberal bir İslam anlayışı. Bir adım ötesinde Homoseksüel ve Lezbiyen evliliklerine izin veren, alternative camilerin yapılandırıldığı bir anlayış.. İslamı/Müslümanları, atomize, bunun tabii sonucu nötralizasyon sürecine sokacaklar, kitleleri neye inanacaklarını şaşıracakları, agnostik hale getirecekleri çoğulcu bir İslam telakkisi.. Protestan İslam dedikleri de bu. Katolik İslam, ortadoks İslam gibi, Protestan, Evengalist İslam ya da Kalvinist İslam da diyebilirsiniz.
Kuşkusuz İslam’a bir şey eklenemez ve ondan bir şey çıkartılamaz, aksi halde kişi eklediği ve çıkarttığı ile başbaşa kalır ve İslam aradan çekilir.. İslam’ın önüne ve sonuna bir şey ekleyecek olursanız demokratik İslam,Liberal İslam, kültürel İslam, Seküler İslam gibi daha bir sürü abuk-subuk İslam çıkar.. Biri çıkar Türk İslam der, ötekisi Euro İslam der, bir başkası Arap İslam, Kürt İslam, Fars islam der. Der de der! Böyle giderse yeşilKemalistler de çıkar. Anarşist Marksist Müslümanlar da..
Batılıların ılımlı İslam diye paketledikleri paket daha çok Protestan bir karakter gösteriyor..
Cemaata destek veren Uluslararası örgütlere de söyleyecek bir çift sözümüz var!
Sizde planlarınız, hedeflerinizle deşifre oldunuz.. Cemaatin kim tarafından niçin dizayn edildiği ve bu senaryonun arkasındaki siyasi sponsorların planları da ortaya çıktı..
Bu adamlarla yola devam edemezsiniz. Bu saatten sonra işlerin hiç bir zaman eskisi gibi olmayacağını da hesaba katmanız gerek.. Bu düşmanca ve akılsızca komplo ile inandırıcılık ve ciddiyetinizi kaybettiniz.. Bu sonucu hazırlayanlar hala size akıl vermeye devam edecekler mi?
Ya da bu planlarınızla hala İslam dünyasında mazlum halkların gözünde itibar kazanacağınızı düşünüyor musunuz?
İslamofobia ya da terör, hepsi bir yalan değil mi? Tavşana kaç, tazıya tut diyorsunuz. Kontrollü bunalım stratejisi dediğiniz bir yaklaşımla, aynı ülkenin çocuklarını, dini, etnik, mezhebi, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıkları sebebi ile birbirine kırdırıyorsunuz ve onların kanları ve gözyaşları üzerine kendinize iktidar ve servet üretiyorsunuz değil mi?
Demokrasi, insan hakları ve Hukuk devleti konusunda Mısır’da sınıfta kaldınız..
Suriye sizin için yeni bir Ruanda mı?
Bir daha size hangi aklı başındaki Müslüman inanır..
Zaman gazetesinin Paris temsilcisi Emre Demir gibi isimler, Today’s Zaman’ın Genel Yayın yönetmeni olan kişi, devletin İslami kimlik mücadelesi yapamayacağını, bunun cemaatlerin işi olduğunu söylerken, aslında bu güne kadar devlet eli ile dini dönüştürmek isteyenlerin, şimdi at değiştirerek sivil görüntü altında, Türkiye hükümetinin denetimi dışında ama uluslararası sistemin güdümünde bir ılımlı İslam anlayışının desteklenmesinde bir sorun görmemeleri ilginç.
Aslında birileri İslam’ı sekülerleştirmeye, protestanlaştırmaya, atomizasyon ve nötralizasyon yolu ile dindarları agnostic hale getirmeye, dışarıdan bakanlar için ise İslam’ın diğer inanç sistemleri ile alameti farikası sayılan ayırt edici özelliklerini yokederek, konuyu vicdana ve sembolik ritüellere indirgemeye çalışıyor..
Aslında cemaat adına kimin konuştuğunu, kimin görüşlerinin cemaati ne kadar bağladığını da bilmiyoruz..
Weber’e göre Endüstriyel Kapitalizm’in ruhu “Protestan Ahlâk” tır. Bizde bu anlayış bir şekilde İslam’a yamanmaya çalışılıyor.. Türkiye’de sivil toplum ve siyasal toplum ayrışırken, bireycilik, protestan ahlak yanında seküler bir özgürlük anlayışı pazarlanmaya çalışılıyor.
Hoşgörü, bu güne kadar hep ötekiler için sözkonusu oldu. Kendi paydaşlarına karşı hareketin pek de hoşgörülü olmadığı ortaya çıktı..
Şimdi Gülen Örgütü kendi içinde bu işin hem teorisini, hem uluslararası ilişkiler boyutunu, hem de mali kaynaklarını ve yatırım alanlarını gözden geçirme gereği duyacaktır..
Bu arada 5271 sayılı TCK’nın 13. Maddesinin 2. Fıkrası son operasyon çerçevesinde ne anlama geliyor.. “Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.” Avukat Salih Döğücü’nün bana gönderdiği bilgi notundaki ifadelere göre, operasyonla ilgili ciddi bir hukuk ihlali sözkonusudur. Bakalım bu konuda bir işlem yapılacak mı?
Yine Cemaatin uluslararası ilişkileri, para ilişkileri, bölgedeki bazı faaliyetleri mercek altına alınırsa o zaman neyin ne olduğu daha iyi anlaşılacak.. Yine klonlanan istihbari mahiyetteki devlete ait belgeler, birilerinin başını yakabilir.. Çünki derin plan büyük ölçüde deşifre oldu! Bakalım zaman daha neler gösterecek.. Selam ve dua ile..
A.Dilipak
Sizi Videolarla Yorumsuz Olarak Başbaşa Bırakıyorum
Cübbeli Ahmet Hoca Bu Konuşmasından Sonra Hapse Atıldı
Fethullah Gülen ile Tuncay Güney’in beraber görüntülendiği fotoğraf karesinin ardından aynı gecede çekilmiş bir başka fotoğraf daha ortaya çıktı. 29 Haziran 1994 tarihinde Dedeman Otel’de yapılan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın kuruluş toplantısını Tuncay Güney, Fethullah Gülen arkasındaki sandalyeden izlemiş. Fotoğrafta Güney ve Gülen dikkatli kürsüyü takip ettiği açıkça gözler önüne seriliyor.
1 Temmuz 1994 tarihli Zaman gazetesi, 29 Haziran’da Dedeman Otel’de yapılan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı kuruluş gecesini haberleştirirken, haberdeki iki fotoğraf dikkat çekti. Fotoğraflardan birinde eski CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, Fethullah Gülen, Cem Karaca ve Tuncay Güney yer aldı. Bu fotoğraf Jonturk.com isimli internet sitesinde yayınlandı ve Aydınlık 6 Aralık’ta bu fotoğrafı “Ergenekon fotoğrafı” başlıklı haberiyle gündeme getirdi.
Aydınlık’ın bu haberi, Zaman gazetesinin kimyasını bozdu. “Ergenekon’da sona yaklaştıkça manipülasyonlar da artıyor” başlığyla yayımlanan haberde, önce Güney’in cemaatle ilişkisi olmadığı iddia edildi. “Güney’in cemaatle ilişkisi yok” diyen Zaman, 5 paragraf sonra “Güney’in istihbarat elemanı olarak cemaate sızdırıldı” diyerek kendi haberini yalanlamış oldu.
Gecede kimler yer aldı?
Aynı Zaman’da bir başka fotoğraf daha dikkati çekti. “Toplantı Kulisi”nden başlığı üstünde yer alan fotoğrafta, kuruluş gecesini izleyenler yer aldı. Fotoğrafta soldan sağa Nurettin Veren, Cem Karaca, Kasım Gülek, Fethullah Gülen, Tansu Çiller Başbakanlığındaki DYP-SHP koalisyonunun Çevre Bakanı Rıza Akçalı, Hasan Celal Güzel yan yana oturmuş, etkinliği takip ediyor. Cem Karaca ve Kasım Gülek’in arasından görülen gözlüklü kişi ise Tuncay Güney. Güney’in, o dönem Gülen’in sekreterliğini yaptığı biliniyor. Bu nedenle Gülen’in peşinden ayrılmıyor. Vakfın gecesinde de, Güney’e, Gülen’in arkasında bulunan sandalye ayrılıyor. Çok sayıda önemli ismin katıldığı toplantıda 2’nci sıradaki sandalyede oturan Güney’i kaldırmaması da, Güney’in Gülen’e yakınlığını göstermesi bakından önemli bir veri. “Hayırlı Olsun” başlıklı Zaman gazetesinin haberinde, geceyle ilgili çarpıcı notlar da yer almış.
Gülen uzun süre sonra o gece ortaya çıktı
Gece ile ilgili ilginç bir not da, Milliyet Gazetesi’nin 1 Haziran 1994 tarihli sayısında yer aldı. Ruşen Çakır imzalı haberde, “Fethullah Hoca ortaya çıktı” başlığı atıldı. Haberdeki dikkat çeken bölümler şöyle:
“Yakın bir zamana kadar ‘sessiz ve derinden’ yol alma stratejisi izleyen cemaat her zaman devletle iyi geçinmeye çalıştı. Fethullah Hoca hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartan 12 Eylül darbecilerine açık destek verdi. Fakat ilk olarak 1986’da bazı dinci grupların askeri liselere sızdığının anlaşılmasıyla başlatılan operasyon cemaatin devletle ilişkilerini sarstı.
Ancak Turgut Özal gerek başbakanlığı, gerek cumhurbaşkanlığı döneminde kendisini destekleyen cemaatle ili ilişkiler geliştirdi.”
Güney, Gülen’in sekreteri
Fethullah Gülen-Tuncay Güney ilişkisini tartışmaya yer bırakmayacak şekilde bir kez daha ortaya koydu. Güney’in cemaat ilişkisi 1990’ların başında başlıyor. 1994 yılında cemaate yakınlığıyla bilinen Işık Prodüksiyon şirketine ve Samanyolu TV’ye (STV) giren Güney, aylarca “Doruktakiler” adlı programı hazırladı, sundu. Bir dönem Fethullah Gülen’in sekreteri gibi çalıştı. Randevularını ayarlıyor, günlük işlerini görüyordu. Cemaat basını uzun zaman Güney- Gülen ilişkisini inkar etme yolunu seçti.
Biyografisinde de var
Zaman’ın reddettiği Gülen-Güney ilişkisini yansıtan fotoğraf, Fethullah Gülen’in biyografisinde de yer aldığı ortaya çıkmıştı. Aydınlık’ın haberde verdiği bilgiler şöyle:
İlk olarak “jonturk.com” adlı internet sitesinde yayımlanan fotoğraf, 1994 yılında İstanbul Dedeman Otel’de düzenlenen “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nın açılış törenine ait. Eski CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, Fethullah Gülen, Cem Karaca ve Tuncay Güney aynı karede samimi pozlar veriyor. Aydınlık’ın fotoğrafı manşetten duyurması üzerine Fethullah Gülen-Tuncay Güney ilişkisi yeniden Türkiye’nin gündemine girdi. Gazetelerin sansür koymasına rağmen yüzlerce haber sitesi o fotoğrafı yayınladı. Konunun büyümesi üzerine Gülen, avukatı aracılığıyla bir açıklama yaptı. Gülen ile Güney’in tanışmadıklarını iddia eden avukat, “Jonturk.com”u işaret ederek, Aydınlık’ı “künye bilgisi dahi olmayan bir internet sitesini doğru ve güvenilir haber kaynağı gibi göstermekle” suçladı. Ancak Aydınlık, aynı fotografın Fethullah Gülen’in İngilizce yayın yapan “www.fethullah-gulen.org” adlı internet sitesinde de yayınlandığını ortaya çıkardı. Üstelik Gülen’in biyografisi bölümünde.
Fethullah Gülen ve saz arkadaşları tarafından sürekli inkâr edildi. Ergenekon davasının ajan-katalizörü Tuncay Güney’in Fethullah Gülen ile bir ilişkisinin olmadığı söylendi. Oysa kazie-i anha hiç de öyle değil…
Önce hafızaları şöyle bir tazeleyelim:
Tuncay Güney bir otomobil dolandırıcılığı olayı nedeniyle 2001 yılında polis tarafından sorgulanıyor. Burada anlattıkları ve sonrasında evinde bulunan belgeler aracılığıyla ünlü Ergenekon davası için düğmeye basılıyor.
Sorgusunda Gülen cemaatinden olduğunu söyleyen Tuncay Güney, sorgucularından Emniyet Amiri Ahmet İhtiyaroğlu’nun ifadesiyle “Fethullah Gülen ile ilgili sorularda terliyor.”
Bunun yanı sıra Güney, Fethullah Gülen ile Ergenekon sanıklarından emekli general Veli Küçük’ün aynı yapılanma içinde olduklarını da söylüyor.
Bilindiği gibi Güney daha sonra bir şekilde kapağı ABD’ye atıyor, oradan Kanada’ya geçerek “çakma Haham” olarak hayatını sürdürüyor.
Güney’in Gülen ve cemaat hakkındaki sözlerinin basın ve yayın organlarında yer almasının ardından, Gülen cemaatinin medya güçleri sıkı bir inkar taktiği uygulamaya başlıyor. Güney’in Fethullah Gülen ile hiçbir ilişkisinin olmadığı, “bir dönem yalnızca Samanyolu TV’de bir program yaptığı ve sonra da işine son verildiği” Gülen’in saz arkadaşları tarafından koro halinde söyleniyor.
…Ve her nedense bu inkâr taktiği tutuyor. Türkiye’nin mümtaz medya organlarında “Olur mu canım, Gülen kim Güney kim. Ne alâka” türünden yazılar yazılıyor.
Kısacası Gülen-Güney yakınlığı bir kanıta dayandırılamadığı için söylenti olarak hafızalarda unutulmaya bırakılıyor.
STV: GÜNEY’LE ÇALIŞTIK
21 Mart 2008 günü Samanyolu televizyonu Tuncay Güney’le çalıştıklarını şu açıklamayla kabul etmek zorunda kaldı, “Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında adı gündeme gelen Tuncay Güney adlı şahıs, 01 Mart 1994 tarihinde Işık Prodüksüyon adlı şirkette yapımcı olarak göreve başlamış ve bu kurumla ilişiği 31.10.1994 tarihinde sona ermiştir. Söz konusu şahsın bu süre içinde dış yapımcı olarak hazırladığı röportaj türünde birkaç program Samanyolu TV’de yayınlanmıştır.”
ERGENEKON ŞEMASI
Ergenekon davasının temel dayanakalrından biri olarak gösterilen “Ergenekon Şeması”, MİT tarafından 2002 yılında oluşturuldu. Şemanın oluşturulmasında ise tek dayanak Tuncay Güney’in 2001 yılında polise verdiği ifadeler. Dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, en kritik anlarda devreye sokulan şema için, daha sonra “Saçma sapan birşey” ifadesini kullandı.
Tuncay Güney bize özel olarak gönderilmiştir. Lanet olsun! Oyuna geldik. Bu ifadeyi alarak bu kadar insanın hapislerde yatmasına alet olduk. Büyük acı çekiyorum. Keşke ‘yalan söylüyorsun’ deyip, kafasına sandalyeyi geçirseydim.”
Bunları Ahmet İhtiyaroğlu söylüyor. İhtiyaroğlu, Şubat 2001’de Tuncay Güney‘in sorgusunu yapan İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi (KOM) müdür yardımcısı. İhtiyaroğlu, 1998 yılı sonunda o zamana kadar Asayiş Şube’ye bağlı bir “masa” olan kaçakçılık ve organize suçları, bir daireye, KOM’a dönüştüren polis şeflerinden. Ayrıca, son yıllarda soruşturma dosyalarında sıkça karşılaşılan, polisler tarafından hazırlanan “fezleke” denilen modeli yaratan kişi.
Ergenekon davasında, geçen hafta boyunca eski İstanbul KOM şube müdürü ve davanın daha önce tahliye olan sanıklarından Adil Serdar Saçan‘ın tanığı olarak Ahmet İhtiyaroğlu dinlendi. İhtiyaroğlu’nun anlatımları bu tertibin nasıl kotarıldığını gözler önüne serdi.
Bir dolandırıcı yakalanıyor
3 Şubat 2001 günü bir dolandırıcılık nedeniyle Asayiş Şube tarafından gözaltına alınan Tuncay Güney‘in KOM’a devredilmesinden sonra, İhtiyaroğlu, bütün hayatını değiştirecek ve sonunda onu mesleğinden koparacak olan bir olayın içine dalmış oluyor.
Tuncay Güney‘in mülakatı ve görüntülü kaydı, başında İhtiyaroğlu‘nun bulunduğu bir sorgu ekibi tarafından yapılıyor. Ekipte üç istihbaratçı ve iki KOM elemanı bulunuyor. İstihbaratçıların başındaki Hakan Ünsal Yalçın için İhtiyaroğlu, “sınıf ve devre arkadaşımdır, aynı zamanda cemaatin önemli bir ismidir” diyor.
Ahmet İhtiyaroğlu KOM’un en tecrübeli polisi, hafızası çok kuvvetli, “iyi sorgucu” olarak bilindiğinden, Adil Serdar Saçan “önemli bir operasyon, sorguyu sen yap” diyor.
Önce Güney’in bütün hayat hikâyesini dinliyor. Güney’in “Gültepe’deki kuran kursundan” söz etmesi dikkatini çekiyor. Daha sonra Güney’in evinden ayrılmasından sonra cemaat yurtlarında kaldığını öğreniyor. İhtiyaroğlu’na göre Tuncay Güney, cemaat tarafından Veli Küçük‘ün yanına yerleştirilmiş bir kişi!
Her şeyi bilen adam!
Tuncay Güney anlatmaya başlıyor. Veli Küçük, Doğu Perinçek, Ergenekon, Kuzey Irak’a gönderilen 24 bin silah, Kırıkkale MKE’ye sabotaj, Susurluk, Çatlı‘nın ölümü, Sabancı cinayeti, Cem Ersever, vs. vs...
“Adam çok rahat. Yaşına göre bimesi imkânsız her şeyi anlatıyor. Suçlu, normalde kendisini olayların dışında tutar. Suçluluk psikolojisi böyledir. Ama Güney öyle değil, kendini soyutlayamıyor. Suçun gizliliğine uymuyor. Bilmediği birşey yok. Ama söylediklerinde 40 yalan var. Sabancı suikastında Mustafa Duyar‘ın anlattıklarına uymuyor. Haluk Kırcı‘yı ben sorguladım, Susurluk’la ilgili anlattıkları da doğru değil.”
Tuncay Güney‘in anlattıklarını doğrulayan hiçbir veri yok. İhtiyaroğlu düşünüyor: “Bu adam bize niye gelmiş? Niye bu kadar çok anlatıyor?” Kimler gönderdi?"
Kuşkularını müdürü Saçan‘a iletiyor. “Bu anlattıkları bizi aşıyor. İki satır yazalım, teröre gönderelim.” Ancak Saçan ısrar ediyor. İhtiyaroğlu, “Adil Bey, Güney’in anlattıklarını ‘Susurluk’un askeri kanadı’ diye yorumladı” diyor.
Ahmet İhtiyaroğlu, bir çatışmanın ortasında kaldıklarını düşünüyor. “Bu bir çatışma. Fethullahçılarla TSK arasında ve biz arada kalacağız” diyor, müdürü Saçan’a .
“Bunların başımıza geleceğini biliyordum ama bu kadar karalanacağımızı düşünemedim. Bilsem, Güney’i alır, savcıya götürür ‘al ifadesini’ derdim. Sonuçta her şey Adil ile Ahmet’in sırtında kaldı!”
‘Harcanacak eleman sınıf’
İhtiyaroğlu şöyle devam ediyor: “Tuncay Güney’in beyanları akıldışıydı, bilimdışıydı. O kadar çok isim sayıyordu ki, itibar edilecek gibi değildi.”
“Birileri buna bir senaryo ezberletmiş, göndermiş. Hazır olunca gelmiş. Belki de hazır olmadan gelmiş.”
“İstihbaratta ‘harcanabilen eleman sınıf’ vardır. Tuncay Güney tam buna uygundu. Kullanılmış ve harcanmış.”
İhtiyaroğlu, mülakat sırasında Fethullah Gülen konusunu açtıkça diğer polisler tarafından konunun değiştirildiğini söylüyor.
“Tuncay, ‘daha önce size söylemiştim’ derken istihbaratçılara bakıyor. Daha önce Asayiş Şubedeyken istihbaratçıların Güney’i sorguladıkları anlaşılıyor.”
“Bu konu istihbarata nasıl geldi? Güney’i izlemeye nasıl karar verdiler? Güney hakkında ilk kararı kim verdi? Bu sorulara istihbaratın cevap vermesi lâzım.”
Hikmet Çiçek/Aydınlık
Tuncay Güney, ; Türk casus, gazeteci, televizyoncu, New York Institute isimli web sitesinin genel yayın yönetmeni. JİTEM, Ergenekon,Gülen cemaati ve İşçi Partisi`nin içine sızdığı ve burada edindiği bilgileri Mehmet Eymür`e ulaştırdığı iddia edilmektedir.
1990`lı yıllarda çeşitli gazete televizyonlarda çalışan Tuncay Güney, 2001`de otomobil dolandırılcılığı iddiasıyla gözaltına alınmıştır. 2008`de açılan Ergenekon davasında, Güney`in 2001 yılında işyerinde bulunan belgeler büyük önem teşkil ediyor. Davanın iki iddianamesinde adı yüzlerce defa geçen “Ergenekon`un kilit ismi” Güney davada sanık veya tanık değil firar şüpheli olarak görünüyor.
“Sabah gazetesinin 26 Kasım 2008 tarihli haberine göre”; MİT İstanbul Bölge Başkanı Galip Tuğcu 1990`da Tuncay Güney`in, MİT`e katılmasını sağladı. MİT`in Gerici Faaliyetler Şubesi`nde görev yapan Güney daha sonra İran Masası`nda geçti. Görevi 1992`de değiştiren Güney`e Ergenekon ve JİTEM`in içine sızma görevi verildi. Bu sırada Güney, görevini Ağrı`da sürdüren albay Veli Küçük ile tanıştı. 28 Şubat süreci ve Susurluk skandalınin gündemde olduğu bu dönemde elde ettiği önemli bilgileri, MİT`in çalışma merkezi olarak bilinegelen Dolmabahçe Sarayı Harem Dairesi`ne iletti.
Tuncay Güney`in bir dönem MİT le olan ilişkisi 2008 Kasım ayına kadar bilinmiyordu. Ergenekon davasının 16. duruşmasında mahkeme heyeti, MİT belgelerinde Tuncay Güney İpek olarak bulunan kişinin Tuncay Güney olup olmadığını Mill İstihbarat Teşkilatı`ndan sorulması kararı aldı. Bu karardan birkaç gün sonra Sabah gazetesinin manşetinden “Tuncay Güney MİT`in İpek`iydi” başlıklı bir haber yayınlamasyla Tuncay Güney`in eski MİT mensubu olduğu iddiası ortaya atıldı. MİT daha sonra Ergenekon davasına bakan mahkemeye gönderdiği yazıda Tuncay Güney ile Tuncay Güney İpek`in aynı kişi olduğunu, bu kişinin zaman zaman İpek soyadını kullandığını ve kişinin nüfusa da Tuncay Güney olarak kayıtlı olduğunun bildirildiğini ifade ederek MİT belgelerinde adı geçen kişinin Güney olduğunu doğruladı.
Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür Tuncay Güney`i tanımadığını söylese de Eymür, Ergenekon soruşturması sürecinde ortaya çıkan Güney hakkındaki MİT belgesininin içeriğini 2000 yılında internet sitesinde yayımlamış ve Güney`im çift meslekli gazeteci olduğunu anlatmıştı. Eymür, Güneyi Tunca kod adıyla nitelendirdiği yazısındada, o dönem ikinci meslekleri gazetecilik olan iki kişi arasındaki konuşmada JİTEM için çalıştığını söyleyen Tunca, İbrahim Şahin ile Abdullah Çatlı ile bilikte göründüğü bir fotoğrafı medyaya kendisi tarafından sattığını anlatıyor. Akşam gazetesinin o dönemki genel yayın yönetmeni Behiç Kılıç da “Güney, arşivden aldığı bir takım fotoğraflarla dönemin Başbakan`ı Mesut Yılmaz`ı Abdullah Çatlı`yla birlikte gösteren bir fotomontajı Yılmaz`a muhalif bir milletvekiline sattığını söylemektedir.
Mill İstihbarat Teşkilatı, Sabah`ın haberi üzerine bir basın açıklaması yayınladı. Yapılan açıklamada MİT haberde bulunan belgelerin teşkilata ait olduğu doğrulanmış, ancak Tuncay Güney`in o dönem itibarıyla şüpheli faaliyetlerinden dolayı dikkati çeken ve üzerinde çalışma yapılan bir kişi olduğundan kayıtlı bir haber kaynağı olmadığı, Kontrterör merkezinin 1997`de lağvedidiği ve sorumluları ile birlikte kuruluş şemasından çıkarıldığı belirtmiştir. Güney ise Sabah`ın haberi ve MİT`in açıklaması üzerine kendisine MİT elemanı olup olmadığının sorulduğunda “Konuşmak için erken olduğunu, konuşup MİT ile karşı karşıya gelmek istemediğini ve çalışmalarını MİT yasası gereği anlatmayı doğru bulmadığını söyledi. Ağustos ayında bir açıklama daha yapan MİT, Tuncay Güney`in kurumda çalışmadığını belirtti.
Eski Milli İstihbarat Teşkilatı görevlisi Mahir Kaynak, MİT`in açıklaması üzerine, davanın seyrini değiştirmek için Tuncay Güney`i aracı olarak kullanıldığını ileri sürdü. Sonuç olarak Mehmet Eymür kendi internet sitesinde Güney`i tanımadığını sonra da Tuncay Güney hiç bir istihbarat servisine üye olmadığını ileri sürmüştür.
Ergenekon davasının 32. duruşmasında Strateji dergisinde bir dönem Güney ile beraber çalışan Ümit Oğuztan, Güneyin PKK taraftarı aşırı sağ gruplar ve ile cemaatlere girip çıkan bir muhabir olduğunu öne sürmüş, Bir keresinde dergide oturuyordu, bir telefon geldi, yüzü kireç gibi oldu. Ne olduğunu sordum. Mehmet Eymür beni aradı, niye arıyor ki beni? diye cevap verdi demiştir. Güneyin o dönemin siyasi parti lideleri Necmettin Erbakan, Tansu Çiller ve Mehmet Ağar ile de sıkça görüştüğünü öne süren Oğuztan, Güneyin Susurluk sürecinde ifade verdiğini ve kendisine bu durumdan çok korktuğunu anlattığını belirtti.
Güney`in iddialarına göre Samanyolu televizyonunda Gündemdekiler adlı bir program yaptığı sıralarda bir Harp Okulu öğrencisi, sayesinde emekli Albay Necabettin Ergenekon ile tanıştı. Albay Ergenekon kendisinin 1982`de emekli olduğunu söyleyerek, Güney`i tanımadığını belirtmiştir. Ancak Güney, Necabettin Ergenekon aracılığıyla Veli Küçük ile de tanıştığını da ileri sürmektedir.HBB isimli televizyonda çalıştığı sıralarda Güney, burada Veli Küçükün adamları olduğunu söylediği Behiç Kılıç ve Selahattin Sadıkoğlu ile tanıştı ve bu kiilerle birlikte Akşam gazetesine geçti. 1996`da Akşam`dan da ayrıldı.
Sabah gazetesinin haberine göre Veli Küçüktarafından gazeteci kimliği adı altında Mesud Barzani, Celal Talabani ve Hizbullah lideri Fadlallah ve Hasan Nasrallah gibi liderlee bilgi edinmesi amacıyla ve JİTEM adına göndermişti. Ancak Güney, edindiği bilgileri önce MİT`e veriyor, ardından MİT`in bilgisi dahilinde JİTEM ile iletiyordu.
Sabah`ın başlık kısmını yayınladığı belgenin tamamını birkaç hafta sonra Bugün gazetesi yayınladı. 7 Şubat 1997 tarihli olduğu anlaşılan belgeye göre Güney`i takip eden MİT elemanları Güney`in Veli Küçük`ün emrinde JİTEM`de çalıştığını da yazan bir rapor yazmıştı.
Tuncay Güney, Samanyolu TV`de çalıştığı dönemde günümüzde pek çok yöneticisi Ergenekon sanığı olan İşçi Partisi ile de ilişki kurmuştur. Ulusal Kanal`ın Genel Müdürlüğü görevini yöneten Ferid İlsever 1990`lı yıllarda Güney`in İP yayın organı olan Aydınlık dergisine gidip geldiğini söyleyerek bu bilgiyi doğrulamıştır. Güney, kendisinin 2001`deki sorgusunun ardından Türkiye`de kalmasının Adil Serdar Saçan ve Ergenekon`un çıkarına olmadığından, İP Merkez Karar Kurulu üyesi Adnan Akfırat ve bir emniyet yetkilisi tarafından çıkışını kolaylaştırdığını da ileri sürmüştür.”
1 Mart 2001`de otomobil kaçakçılığı ile ilgili bir operasyonda Ümit Oğuztan ve eniştesi Adem Taşdemir ile birlikte Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü tarafından gözaltına alındı. Bu gözaltının nedeni Timur Büyükölmez adlı bir vatandaşın, bir jeep alım satımıyla ilgili olarak Erdal Güventürk ve Orhan Sonuç adlarındaki iki polis tarafından dolandırıldığı iddiasıyla Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı`na başvurması sonucu yapılan incelemede kendilerini polis olarak tanıtan bu kişilerin Güney ve Adem Taşdemir olduğu ortaya çıkması. Bunun üzerine düzenlenen operasyonda, olaya karıştığı düşünülen kişiler gözaltına alındı. Güneyin evinde yapılan aramada, 2 ruhsatsız tabanca, 115 sahte diploma ve 36 fişek üzerinde Güney adına düzenlenmiş sahte kimlikler ve bir çok farklı belge ele geçirildi. 6 Mart 2001de Güneyle beraber suça karıştığıdüşünülen Teğmen Murat Oğuzun Hasdal Kışlasında bulunan birliğindeki odasında ve evinde arama yapıldı ama herhangi bir delile rastlanmadı. Gözaltında bulunan Ümit Oğuztan ile Güneyin Strateji dergisindeki işyeri ve Güney`in evinde gerçekleştirilen aramada ise Ergenekon örgütü ile ilgili 6 çuval büyüklüğünde belgeye rastlandı. Şüpheliler nce Gayrettepe`de bulunan Asayiş Şube Müdürlüğü`nde sorgulandı. Tuncay Güney, birkaç gün sonra resmi kayıtlara göre “ifadesinde Susurluk olayı ve bir kısım organize suç örgütleriyle ilgili beyanda bulunduğunun tespiti üzerine” İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü`ne sevk edildi. Güney, kendisini sorgulayan Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan`a Ergenekon hakkında detaylı bilgiler verdi.
yesilcimen.com
Müslümanları bu konuda uyanık olmaya davet ediyoruz
3 yorum:
temkinli olmalı amenna.biz imanımıza güvenip onlar islam a ısınabilir demeli ve dialog kurmalıyız.Allah imanımızı zayi etmez.dünya mahalle misali oldu her türlü manevi maddi alışveriş olmakta istemesekte.ortak kelimeler bulmak daha güzel olmazmı kaç kişi kaç müslüman hıristiyan ellerinde yaşamakta.dininin imanının yanında ahlakı da olan müslüman sorun görmemeli dialogtan kaçmamalı
Kimi camilerde, mescitlerde, dershanelerde Sohbet ortamlarında İslam’ın asırlardan beri devam edegelen akaidini ve iman esaslarını altüst ederek “Ehl–i Kitab’ın da cennetlik olduğu, Hristiyanlık ve Yahudiliğin de Hak dinler oldukları, Hz. Muhammed’e (S.a.v) inanmanın imanın asıl rüknü değil bir kemal meselesi olduğu” şeklinde “Vatikan güdümlü inanç esasları” anlatılmaya, aktarılmaya başlandı.
Dırar mescidi... Asr–ı Saadet’te Müslüman kılıklı insanların benzerini günümüzde yaşadığımız gibi “Hz. Muhammed’i(s.a.v) devredışı bırakmak” için açtıkları mescit... Allah Elçisi Hz. Muhammed’in(s.a.v) bizzat talimat vererek yıktırdığı mescit bu. Hz. Peygamber mescit yıkar mı, yıktırır mı?
Evet, yıktı ve yıktırdı... Hem de Yüce Allah’ın bizzat “ikaz edici vahyi” ile yıktı.
“Bir de (Müslüman kılıklı munafıklar arasında) Mü’minlere zarar vermek, (Hz. Muhammed’in son Hak peygamber olduğu gerçeğini) inkar etmek, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olan adama yatakçılık yaparak beklemek için bir mescid yapanlar ve ‘iyilikten başka bir şeyi amaçlamadık’ diye yemin edecek olanlar vardır. Halbuki Allah onların tam bir yalancı olduklarına şahitlik eder. Bu sebeple de, o (Dırar mescidinde) asla namaz kılma.
İlk günden ‘takvâ üzerine kurulan mescid’de namaz kılman elbette en doğru olandır. Onda temizlenmeyi seven yiğitler vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.
Dininin binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yar kenarına kurup onunla beraber kendisi de göçüp cehennem ateşine giren kimse mi? Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.
Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerinde sürekli olarak bir kuşku ve nifa düğümü olacaktır. Allah bilendir, hikmet sahibidir”
(Tevbe Suresi, 107–110)
Bu ilahi ikaz üzerine bizzat Alemlere rahmet Hz. Peygamber, Mâlik b. Duhşum ile Âsım b. Adiy’e, o Dırar mescidini yıkma vazifesi verir.
Görevli bu iki sahabi, Akşam ile Yatsı namazı arasında Mescid–i Dırar’a varırlar ve orayı ateşe verip yıkarlar.
Bir çok ayet hadis dede bu böyledir
Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
bakara 120
onların amacı dinler arası dialogla İslamı tahrip etmek yani yok etmek onlar aynı hadiste anlatılar gibi.Amaçları başka yok sa kim istemez onlarda mÜslüman olmasını sen tebliğini yap ama dialog çatısı altındaki oynanan oyunun içinde değil. Selamve dua ile.
Bir kaç çapulcuya başsağlığı dileyenler Gazze'ye yapılanlara niye sessizkalıyorsunuz.Ilımlı İslam işte bu zulme sessizkalmak işte biz bunu anlatmaya çalışıyoruz .Haksızlıklara göz yuman Müslüman yapmak.Mehmet Akit ne diyor
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?
Yorum Gönder