Allah insanı nasıl korur?

Zünnu-i Mısri'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir :Bir gün elbiselerimi yıkamak için Nil nehrinin kenarına gitmiştim. Nehrin kenarında dururken, bir de baktım ki, görülmemiş şekilde büyük bir akrep bana doğru geliyor.

Bu sudan İçmek Müslümana Haram

Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı,” bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: - “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”

Hiçbirinin haccı kabul edilmedi!

Ali bin Muvaffak hazretleri, Şam’da yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. Zünnûn-ı Mısrî ve Abdullah bin Mübarek ile görüştü. 878 (H.265) senesi vefât etti... Abdullah bin Mübarek bir hac mevsiminde Mekke’de hac vazifelerini ifa ettikten sonra, Harem’de uyuyakalır

Kuran Sırları

Bilindiği gibi DNA terimi, canlılardaki genetik malzemenin kısaltılmış ifadesidir. Genetik biliminin başlangıç tarihi ise, Mendel isimli bilim adamının 1865 yılında hazırlamış olduğu genetik yasalarına dayanır. Bilim tarihi için bir dönüm noktası oluşturan bu tarihe, Kuran’da 18:65 numaralı Kehf Suresi’nin 65. ayetinde işaret edilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Nefsin Mertebeleri

BİRİNCİ DAİRE: Nefs-i Emmare: Allah`ın emirlerine uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve zevkine tabi olan nefistir. Nefs-i emmâre denilen bedbaht nefis zenginleştikçe şımarır. Bilgisi arttıkça kibri, gururu da artar. Hele bir de makam sahibi olursa artık onun yanına varmak, sokulmak ne mümkün!

YAHUDİLERİN MAYMUN OLMASI

Onlar, Davud Aleyhisselâm’ın zamanında "Eyle" denilen bir şehirde yaşıyorlardı. Eyle Medine ile Şam arasında bir yerde ve Kızıldenizin sahilinde bir yerdeydi. Allah onlara cumartesi günü balık avlamayı yasak etti. Cumartesi günü olduğu zaman, denizde balık kalmaz, hepsi sahile gelirdi.

ARAPÇA ÖĞRENİYORUM

Öncelikle Hafıza tekniği konusunda size olağan üstü bir ip ucu.Sureler kolaydan zora doğru sıralanır. Bir sayfa alınarak 3′e bölünür. Önce ilk 5 satır, daha sonra diğer satırlar 5′er 5′er ezberlenir ve sonrasında birleştirilerek tekrar yapılır.

Günahın Reçetesi

Büyük Mutasavvıf Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri bir gün tımarhanenin önünden geçiyordu. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla birşeyler dövdüğünü görüp

Ahir Zaman Bu Zaman Mı?

Ahir zamanın kendini hissettirdiği şu günlerde, Rabbimizin ikazlarını neden duymamazlıktan geliyoruz acaba? Nereye gidiyorsunuz? Nerede Muhammed ümmeti?

Şeytan İşi

Günlerden birgün şeytanın yolu bir köye düşmüş.Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.

Artan pilav

Yahya baba, II. Bâyezîd Hân zamanında, Edirne Bâyezid Külliyesi'nin aşçılarından biridir.. Arkadaşları hoşaf, kebap sebze, bakliyat pişirir. Ama onun ihtisası pilavdır. Mübârek işe girişti mi, ibadet ettiğini sanırsınız.

Olgun İmana Kavuşma

MESCİD-İ Saadet'te Ashab-ı Kiram toplanmışlar, derin bir vecd ve huşu içinde Allah'ın Resûlünü dinlemekteydiler. Hazret-i Fahr-i Kâinat Efendimiz ise, Al-i İmrân sûresinden şu mealdeki Âyet-i Kerimeyi okuyordu:

Gönül Örtüsü Hayâ

Gönlün titremesidir hayâ. Gönül ki kurtulmuştur da ağırlıklarından, bir yaprak kadar incelmiştir. İşte o nazenin yapraktır müminin gönlü. Titrer bir günah, bir yanlış, bir aykırı hal gördüğünde.

KÂLU BELÂ

Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”

AY'IN RESÛLULLAH (S.A.V)'A SELAM VERMESİ

Ebû Kubeys dağının altında duruyorduk.Ay doğu tarafından göründü.Yükselerek yukarı çıktı. Nûru bütün âlemi doldurmaya başladı.Göğün ortasında kâmil bir dolunay haline geldi...

19 Aralık 2018 Çarşamba

Her müslümanın bilmesi gereken 32 farz




İşte İslam Alimleri tarafından akıllarda kolayca tutulabilmesi için kategorilendirilmiş 32 farz ve kısaca açıklamaları...

İmanın Şartları 6 tanedir:

1- Allah’ın birliğine inanmak
2- Meleklere inanmak
3- Kitaplara inanmak
4- Peygamberlere inanmak
5- Ahiret hayatına inanmak
6- Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak


İslamın Şartları 5 tanedir:

1- Kelime-i Şehadet getirmek
2- Namaz kılmak
3- Oruç tutmak
4- Zekat vermek
5- Hacca gitmek


Namazın Dışındaki Farzları 6 tanedir:

1- Hadesten tahâret
2- Necâsetten tahâret
3- Setr-i avret
4- İstikbâl-i kıble
5- Vakit
6- Niyet


Namazın İçindeki Farzları 6 tanedir:

1- İftitah tekbiri
2- Kıyam
3- Kıraat
4- Rükû
5- Secde
6- Ka’de-i ahîre


Abdestin Fazları 4 tanedir:

1- Yüzünü yıkamak
2- Ellerini dirsekleriyle beraber yıkamak
3- Başının dörtte birini meshetmek
4- Ayaklarını topuklarıyla beraber yıkamak


Guslün Fazları 3 tanedir:

1- Ağzına su vermek
2- Burnuna su vermek
3- Bütün bedenini yıkamak


Teyemmümün Fazları 2 tanedir:

1- Niyet etmek
2- İki elin içini temiz toprağa sürüp, yüzün tamamını mesh etmek. Tekrar elleri temiz toprağa vurup, önce sağ ve sonra sol kolu mesh etmek.


TOPLAM 32

İMANIN ŞARTI ALTIDIR:

Altı tane olup Cibril hadisinde şöyle ifade edilmiştir: “İmân; Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmaktır” (Buhârî, İmân, 37; Müslim, İmân, I)

1. Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak: Allah, bütün varlıkları yoktan var eden, yöneten, başlangıcı ve sonu olmayan, sonsuz güce sahip yüce yaratıcıdır. “De ki, göklerin ve yerin rabbi kimdir? De ki Allah’tır” (Ra’d Suresi 16).

2. Allah’ın meleklerine inanmak: Melekler; Cenab-ı Hakk’ın nuranî, latîf yaratılışlı, güçlü bir takım kulları olup; istedikleri şekle girebilen, yorulmaz, usanmaz, üremez, daima Allah’a itaat üzere bulunan varlıklardır. “Üzerinizde zaptedici melekler vardır. Onlar şerefli kâtiplerdir. İşlediklerinizi bilirler”(İnfitâr Suresi 10-12)

3. Allah’ın kitaplarına inanmak: Allah, peygamberleri vasıtasıyla insanlığa kitaplar göndermiş; emir, yasak, va’d, mükâfat ve ceza hükümlerini onlara ulaştırmıştır. İlk peygamberlere sayfalar, Musâ, Dâvud, İsa ve Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘e kitap halinde vahyini duyurmuştur. “Allah bir insanla karşılıklı konuşmaz. Ancak vahiyle yahut perde arkasından konuşur, yahut bir elçi (melek) gönderip izniyle dilediğini vahyeder” (Şurâ Suresi 51).

4. Allah’ın peygamberlerine inanmak: Allah, insanlardan bazılarını elçi olarak görevlendirmiş, emir ve yasaklarını insanlara onlar vasıtasıyla ulaştırmıştır. “Şüphesiz biz, her millet içinde; Allah’a kulluk edin, şeytandan kaçının diye bir elçi gönderdik” (Nahl Suresi 36); “Peygamberlerden kimini daha önce sana anlattık; kimini de anlatmadık”(Nisâ Suresi 164).

5. Ahiret gününe, öldükten sonra dirilmeye inanmak: İnsan, bedeni varlığı ölünce kabir hayatına geçer; kıyamet kopunca da insanoğlu kabirlerden kalkacak ve böylelikle ahiret hayatı başlayacaktır. Orada insan, dünyada yaptığı işlerin durumuna göre, Cennet veya Cehennemdeki yerini alır, sonsuz ve yeni bir yaşamın içine girer. Kur’an-ı Kerim’de ahiretten söz eden pek çok ayet vardır: Yüce Rabbimiz takva sahiplerinin niteliklerini belirtirken; “Onlar ahirete kesin bir kanaatle inanırlar” (Bakara Suresi 214) buyurur.

6. Kaza ve kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak: Cenab-ı Hakk’ın, insanın ileride yapacağı iyi ve kötü şeyleri ezelde bilip yazmasına “kader”; zamanı gelince ezelî ilmine uygun olarak o eşyayı veya olayları yaratmasına da “kaza” denir. Kader, Allah’ın ilim sıfatının ürünüdür. Ayette şöyle buyurulur: “Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şey için bir ölçü koymuştur” (Talâk Suresi 3). Hz. Peygamber; “Sizden hiçbir kimse yoktur ki, Allah onun cennetteki veya cehennemdeki yerini yazmış olmasın…” (Buhârî, Cenâiz, 83; Tefsîru Sure, XCII/6).

İSLÂM’IN ŞARTI BEŞTİR:

Beş tane olup, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadiste şöyle ifade etmiştir: “İslâm beş şey üzerinde kuruldu: Allah’tan başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek; namaz kılmak; zekât vermek; Ka’beyi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak” (Buhârî, İmân, I, II; Müslim, İmân, 19-22).

1. Kelime-i şehadet getirmek: Allaha ve peygamberine iman etmek ve bu imanı açıklamak. Yani kelime-i şahadet getirmek. Ayette şöyle buyurulur: “Allaha iman edin. Allah’a ve sözlerine iman eden, okuyup yazması olmayan, Allah’ın elçisi Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-e de iman ediniz” (A’râf Suresi 158).


2. Günde beş vakit namaz kılmak: Kur’an-ı Kerim’in bir çok yerinde; “Namazı kılınız, zekâtı veriniz”bir ayette de; Bütün namazları ve orta namazı (ikindiyi) muhâfaza ediniz” (Bakara Suresi 238) buyurulur.


3. Ramazan orucu tutmak: Ergin, akıllı her müslümanın üzerine Ramazan orucu farzdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! sizden önceki ümmetlere oruç farz kılındığı gibi size de farz kılındı” (Bakara Suresi 183).


4. Zenginlerin her yıl malının kırkta birini zekât olarak vermesi: Kur’an-ı Kerim’de “Zekâtı veriniz” (Bakara Suresi 43); “Onların mallarında dilencinin ve yoksulun bir payı vardır” (Meâric Suresi 25) buyurulur.

5. Gücü yetenlerin ömürde bir kere hacca gitmesi: Müslüman, ergin, akıllı, hür, yeterli vakte sahip, sağlıklı, gidiş-geliş süresi içinde yol masrafı ile kendisinin, eş ve çocuklarının geçimi temin edilen kimselere, ömründe bir defa hac farzdır. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Yoluna gücü yeten herkesin, o Ev’e hac etmesi Allah’ın bir hakkıdır” (Âl-i İmrân Suresi 97).

ABDESTİN FARZI DÖRTTÜR:


Kur’an-ı Kerim’e el sürmek, namaz kılmak ve Ka’be’yi tavaf etmek için abdestli bulunmak şarttır.

1. Ellerimizi, yüzümüzü yıkamak: Tüy bitimi ile çene altı ve iki kulak arasında kalan yüzü bir defa yıkamak farzdır.
2. Kollarımızı, dirseklerimizle beraber yıkamak: Tüy bitimi ile çene altı ve iki kulak arasında kalan yüzü bir defa yıkamak farzdır.
3. Başımızın dörtte birini mesh etmek: Başın dörtte birini meshetmek gerekir.
4. Ayaklarımızı topukları ile beraber yıkamak: Topuklarla birlikte iki ayağı yıkamak gerekir.

GUSLÜN (BOY ABDESTİNİN) FARZI ÜÇTÜR:


Cünübün, hayız ve nifası kesilenin boy abdesti alması farzdır. Guslün farzları üçtür. Ayette şöyle buyurulur: “Eğer siz cünüp iseniz, tertemiz yıkanınız ”(Mâide Suresi 6).

1. Mazmaza: Ağzımızı üç kere yıkamak.

2. İstinşak: Burnumuzu üç kere yıkamak.

3. Bütün bedenimizi tepeden tırnağa kadar yıkamak: Vücud hiç bir yeri kuru kalmayacak şekilde yıkanmalıdır. Saç diplerine suyun ulaşması yeterli olup, kadınların uzun olan saç örgülerini çözmeleri gerekmez.

TEYEMMÜMÜN FARZI İKİDİR:

Su bulunmadığı veya bulunup da kullanma imkânı olmadığı zaman temiz toprak veya kum ve kerpiç gibi toprak cinsinden bir şeye ellerini sürüp yüzü ve kolları meshetmeğe teyemmüm denir. Teyemmüm abdest ve gusül yerine geşer. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Su bulamadığınız taktirde temiz toprağa teyemmüm ediniz” (Mâide Suresi 6). Teyemmümün farzı ikidir.

1. Niyet etmek

2. Ellerimizi iki defa temiz toprağa vurup, önce yüzümüzü sonra da kollarımızı mesh etmek

NAMAZIN FARZI ON İKİDİR. 6’SI İÇİNDE 6’SI DIŞINDADIR.


A. Dışındaki Farzları (Namazın şartları):

Namazın dışında kalan, fakat namaz kılabilmek işin mutlaka yapılması gereken şeye “şart” denir. Namazın şartları altı tanedir.

1. Hadesten Taharet: Gusül, abdest veya teyemmüm almak. Abdestsizlik, cünüplük, âdet veya lohusa hâlinde bulunmaya “hades” denir. Abdest veya boy abdesti almak suretiyle hadesten temizlenme meydana gelmiş olur (bk. Mâide Suresi 6)

2. Necasetten Taharet: Bedenimizi, elbisemizi ve namaz kılacağımız yeri temizlemek. Vücutta, elbisede veya namaz kılınacak yerde bulunan pisliği (necâseti) temizlemek gerekir. Bu, namaz kılabilmek için bir ön şarttır (Müddessir Suresi 4; ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1985, I, 871).

3. Setr-i Avret: Bakılması haram olan yerleri örtmek demektir. Avret yerleri, erkekte göbekten diz kapağına kadar (diz kapağı dahil); kadınlarda el, yüz, ayakları hariç bütün vücuttur. Ayette şöyle buyurulur: “Ey Ademoğulları, her mescide çıkışınızda en güzel elbiselerinizi giyiniz” (A’râf Suresi 31). Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah hayız görecek yaştaki kadının namazını baş örtüsüz kabul etmez” (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, 2/67); “Ey Esmâ, kadın hayız görecek çağa gelince onun şu şu yerleri dışındaki vücudunun görülmesi uygun olmaz. Hz. Peygamber, yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti” (ez-Zeylaî, Nashu’r-Râye, I, 299).

4. Vakit: Vakit girmeden namaz farz olmaz. Bu bakımdan namaz vakitlerinin belirlenmesi önemlidir. Farz namazların vakitleri bir hadiste Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle ifade etmişlerdir: “Sabah namazının vakti, ufukta güneşin kenarının belirmesinden hemen öncesine kadardır; öğlen namazının vakti, güneşin, gökyüzünün ortasından sağa kaymasından itibaren başlar; ikindi oluncaya kadar sürer. İkindinin vakti, güneş sararıp çemberi tamamen ufukta görünmez oluncaya kadardır. Akşamın vakti, güneşin batmasından, şafak’ın kaybolmasına kadar sürer. Yatsının vakti de gece yarısına başka bir rivayette tan yeri ağarıncaya kadardır” (Müslim, Mesâcid, 31). Vitir namazı da yatsı namazının vakti içinde ve bu namazdan sonra kılınır (İbn Hanbel, Müsned, VI, 7).

5. Kıble: Namazda kıbleye yönelmek demektir. Kur’an-ı Kerim’de; “Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de olduğunuz yerde yüzünüzü onun tarafına döndürünüz” (Bakara Suresi 144) buyurulur.

6. Niyet: İbadeti diğer alışkanlıklardan ayırmak ve namazı Allah rızası için kılmak üzere kalp ve düşüncenin yönelişine niyet denir. Namaz vakitleri içinde aynı cins ibadet birden çok yapılabildiği için, kılınacak namaz çeşidi belirlenerek niyet etmek şarttır. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Onlar, dini sadece Allah’a tahsis ederek, hakka eğilerek, ancak Allah’a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekâtı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur” (Beyyine Suresi 5). Hz. Ömer’in naklettiği şu hadis, niyet konusundaki genel prensibi oluşturur: “Ameller niyetlere göredir. Herkes niyet ettiği şeyi görecektir” (Buhârî, Bedül-Vahy,I; Müslim, İmâre,155; Ebû Dâvud, Talâk, 11). Başka bir hadis de şöyledir: “Allah, sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, fakat sizin kalplerinize ve amellerinize bakar” (Müslim, Birr, 32).

B.İçindeki Farzları (Namazın Rükünleri):

Namazın sıhhatli olması için yapılması gereken ve namazı oluşturan ana unsurlara “rükün” denir. Namazın rükünleri altıdır.

1. İftitah Tekbiri: Namaza başlama tekbiri almak demektir. Namaza başlama tekbiri olup, buna “tahrime” de denir. Yemek, içmek, konuşmak gibi namaz dışında yapılması mübah olan şeyleri bu tekbir yasakladığı işin “tahrime” adını almıştır. Tekbirin “Allah her şeyden yücedir” anlamına gelen “Allahu ekber”veya bu anlamda bir zikir olması gerekir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Rabbinin adını anıp namaz kılan, arınan, kurtuluşa ermiştir” (A’lâ Suresi 15); “Kalk insanları uyar, Rabbini yücelt!” (Müddessir Suresi 2,3). Hadis-i şeriflerde Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Namazın anahtarı temizlik, başlaması tekbir ve bitmesi selâm iledir” (Tirmizî, Tahâre, III, Mevâkît, 62); “Allah, bir kimsenin namazını, abdesti yerli yerince almadıkça, kıbleye yönelmedikçe ve sonra Allâhu Ekber demedikçe kabul etmez ” (Buhârî, Hıyel, II; Tirmizî, Tahâre, 56;). Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’a göre namazda iftitah tekbiri rükün değil bir şarttır.

2. Kıyam: Namazda ayakta durmak demektir. Farz ve vacib namazlarda ayakta durmak farzdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: Namazlara ve orta namaza devam edin. Gönülden boyun eğerek Allah’ın huzurunda ayakta durun” (el-Bakara, 2/382). Hadiste; “Namazı ayakta kıl” (Buhârî, Taksîr, 19; Tirmizî, Mevâkît, 157; Ebû Dâvud, Salât, 175; İbn Mâce, İkâme, 139) buyurulur.

3. Kıraat: Namazda Kur’an okumak demektir. Farz namazların iki rek’atinde, vitir ve nâfile namazların bütün rek’atlarında bir ayet olsun Kur’an okumak farzdır. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre farz olan, uzun bir ayet veya kısa üç ayet okumaktır. Kur’an’da; “O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” (Müzzemmil Suresi 20) buyurulur. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz namazını yanlış kılan bir sahabiye namazı tarif ederken; “Sonra Kur’an-ı Kerim’den kolayına gelen yeri oku” buyurmuştur (Buhârî, Ezân, 95,122). Hanefiler bu delillere dayanarak Fâtiha Süresi veya başka ayet okumanın yeterli olduğunu, ancak Fâtiha’yı tercih etmenin farz değil, vâcib hükmünde olduğunu söylerler. Çünkü Ebû Hureyre (r.a)’den rivayete göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim, kendisinde Fâtihayı (ümmül-kitab) okumadığı bir namaz kılarsa bu namaz eksiktir” (Müslim, Salât, 38, 41). Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel ise bu son delile dayanarak namazda Fâtiha okumayı farz olarak kabul ederler (İbnü’l-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 193, 205, 322 vd.; el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, I,110; ez-Zühaylî, a.g.e., I, 645 vd.).

4. Rükû: Namazda eğilmek, rükü etmek, boyun eğmek demektir. Terim olarak, namazda ellerin diz kapaklarına ermesiyle, sırt ve baş aynı seviyede olacak şekilde eğilmektir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin” (Hac Suresi 77);“Rukû edenlerle beraber rükû ediniz” (Bakara Suresi 43; Bkz. el-Bakara Suresi 125; Âl-i İmrân Suresi 43; Mâide Suresi 55; Hac Suresi 26; Sâd Suresi 24; Tevbe Suresi 112).

Namazını eksik kılan kimseye Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz namazı tarif ederken; “… Sonra vücûdun sükunet (itmi’nân) bulacak şekilde rükû yap” (Buhârî, Ezân, 95, 122, İsti’zân, 18, Eymân, 15). Ebû Hanîfe ve Muhammed’e göre rükû ile ilgili ayetlerde itmi’nân’dan söz edilmemesi ve bu konudaki hadislerin de haber-i vahid kabilinden olması nedeniyle, rükûda itmi’nân (tama’nîne) farz değil, vacibtir. Diğer mezhep müctehidleri ise bunu farı olarak kabul etmişlerdir (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, II, 268; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 193; ez-Zühaylî, a.g.e., I, 655 vd).

5. Sücûd: Namazda secde etmek; boyun eğmek, alçak gönüllülük göstermek demektir. Terim olarak, namaz kılanın en az alnının bir kısmını ve ayaklarını toprak veya başka bir şey üzerine, yere koymasıdır. Tam secde; ellerin, dizlerin, ayakların ve burunla birlikte alnın yere konulmasıyla gerçekleşir. Kur’an’da; “Ey iman edenler, rükû edin ve secde edin ” (Hac Suresi 77) buyurulur. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de namazını eksik kılan kimseye namazı anlatırken;“… Sonra vücûdun sükûnet (itmi’nân) bulacak şekilde secde et” (Buhârî, Ezân, 95, 122; İsti’zân, 18) buyurmuştur.

6. Kade-i ahir: Namazda son oturuş demektir. Namazların sonunda “Tahiyyât”ı okuyacak (teşehhüd) kadar oturmak da namazın bir farzı, bir rüknüdür. Kur’an-ı Kerim’de, Allah’a oturarak ibadetten söz eden genel anlamlı ayetler vardır. “Onlar, ayakta iken, otururken, yanları üzere yatarken Allah’ı zikrederler” (Âl-i İmrâ Suresi 191). Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Abdullah b. Mes’ûd (r.a)’a namazı tarif ederken; “Sen tahıyyâtı okuduğun veya oturuşu yaptığın zaman namazın tamam olmuştur” (eş-Şevkânî, a.g.e., II, 298; ez-Zeylaî, Nasbu’r-Râye, I, 424). Burada Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, namazın tamam olmasını fiile bağlamıştır. O da oturmaktır. Tahıyyâtın okunması Hanefilere göre farz değil vacibtir.




Kaynaklar:

18 Aralık 2018 Salı

Müslümanın Öğrenmesi Gereken İlimler


Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;

“Allah Azze ve Celle, dünya işlerinin alimi, Ahiret işlerinin cahili olan kimseye buğz eder” 


[İbni Hibban(1/273); Mevariduz Zaman(1975); Beyhaki(10/194); Feyzul Kadir(2/285); Deylemi(558); Camius Sağir(1856); Tergib(1/252); Hatib(4/426); Elbani, Sahiha(195) hasendir.]

Şunu esefle belirtelim ki; Müslümanlar kendilerine farz olan ilimleri öğrenmek için hiçbir gayret göstermedikleri halde, İslami ilimlerin verildiği medreseler Müslümanlar tarafından öksüz bırakıldığı halde nafile ilimler için okul öncesi eğitiminden yüksek okuluna kadar her türlü masraf ve çabaya katlanmaktadırlar.

Medreselerin kapanmasının vebalini sadece zalimlere mal etmek yanlış olur. Bunun hesabı maalesef biz Müslümanlara hesap gününde sorulacaktır. Allah’a iman ettiğini iddia eden bazıları Allah’ın kaderine iman etmemiş kafirler gibi, iş, aş, eş, prestij gibi menfaatlerin temini için dinden taviz vererek -buna bir de “İslam’a hizmet için okuyoruz” kılıfını uydurarak- farz ilimleri terk etmişlerdir. Bu samimiyetsizliklerin neticesi olarak imam hatip okulları kapandı, kızların tesettürlü olarak okuma hakları ellerinden alındı.

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma diyor ki;


“…Kur’an, Allah adıyla başlaması ve gelen ilk vahyin de insana “Rabbinin adıyla oku” diye hitap etmesi çok anlamlıdır. Ne var ki bu, en çok istismar edilen, Allah’ın davası dışındaki gayelere zaman zaman alet edilen bir husustur. Millete okuma mı öğretilecek; hemen siyah çerçeve gözlüklü bir profesör televizyon ekranlarına çıkartılır ve şöyle konuşturulur;


“Sayın dinleyicilerim, gerici olmayın; kız çocuklarınızı da okullara gönderin..başlarını açsınlar medeni olsunlar..Onun için okuma yazma seferberliği başlattık. Zaten Allah’ın ilk emri de, “oku” değil midir?... okumayı öğrenin..gazete, dergi okuyun da kültürünüz artsın!.. Kur’an kurslarına gidip gerici olmayın.. Medeni ve çağdaş insanlar olun!..”


Diyelim ki; bunlar güzel şeyler de, bunun Allah’ın emriyle alakası yok! Allah, “Rabbinin adıyla oku!” diye emrediyor.. Rabbin adıyla okumak, Onun emrettiği şekilde okumak, Onun emrettiği şekilde de yaşamaktır. Kur’an’ın ilk emri olan “oku”, dergi, gazete, magazin okumak değil, Rabbin kanunu olan Kur’anı okumak ve Onun istediği gibi yaşamaktır. Bir taraftan, yazdığımız bir kitabın başına Allah’ın adını, Besmeleyi koymayı yasaklayacaksınız, diğer yandan da, hangi kültüre hizmet ettiği bilinmeyen kitabınızı okutmak için Allah’ın “Oku!” emrini hatırlatacaksınız. Bu göz göre göre ayetin, Kur’anın sömürüsüdür, nmünafıklıktır. Allah’a savaş açmış bir zihniyet, bu zihniyeti işlediği kitabı satmak ve okutmak için Allah’ın emri olan “Oku”yu hatırlatıyor! Ve onların öyle yapabilmeleri, Müslümanların gerçek dinlerini bilmemelerinden, dinlerini, bu gibi Allah düşmanlarının yazmış oldukları “din kitapları”ndan öğrenmelerinden kaynaklanıyor…


“İnsan, kendisini zengin olmuş görünce muhakkak azar.”
(Alak; 6-7) ayetinde geçen “gına”, sadece zenginlik değil, aynı zamanda makamdır; ve Allah, beşeri makamların tehlikesine işaret ediyor ve diyor ki; “insan makamlara gelince, baği olur, yani sapıtır. O makama oturduktan sonra, sadece kendisini ve makamının devamını düşünür..

Günde beş defa namaz kılıyorsa da kıldığı o namaz, onu Allah’ın rızası dahilinde değil, makamının rızası dahilinde, düşünmeye, hareket etmeye sevk ve idareye götürür. Burada şu inceliği kaybetmemek lazım; insan ve insanın sahip olduğu bütün dünyevi makamlar Allah içindir, öyle olmak lazım… Çünkü hüküm, sadece O’na aittir. İnil hükmü illa lillah! İşte bu incelik unutulduğundan, bazı dünyevi makamlara gelen Müslümanlar; “Efendim, gerçi ben falan dinsizin emrine göre hareket ediyorum amma; beş vakit namazımı kılıyor, oruç tutuyor, hacca gidebiliyorum. Mühim olan, Müslüman’ın bu makamlara gelebilmesidir. Beynamaz birisi bu makama gelse, daha mı iyi olur?”


Ona diyoruz ki; namaz kılan bir Müslüman’ın, dinsiz bir amirin emirlerine göre oturup, kalkması elbette binamazın böyle hareket etmesinden daha büyük bir cinayettir! Namaz kılıyorsun amma amirinin emriyle Müslümanlar aleyhinde soruşturmalar açıyor, Müslüman üniversiteli kızların başörtülerini açıyor, Müslüman gençlerin sakalını kestiriyor, İslam’ı tebliğ etmek isteyen elemanına yasaklar koyabiliyorsan, kıldığın namaz, seni hiçbir şekilde yönetmiyor demektir. Sen, Allah’ın, tehlikesine işaret ettiği makamın cazibesine kapılmış, Allah’ın değil, dinsiz amirinin hoşnutluğunu, rızasını gözetir olmuşsun!..”[İhsan Süreyya Sırma, Mekke Dönemi ve İşkence(s.28-30)]



Yüksek öğrenim yapmak kişiye ancak üzerine farz olan ilimleri öğrendikten sonra mümkün olur. Demek istediğimiz budur.


İmam Şafii der ki;


“Kur’an öğrenenin kadri yüce, hadisle uğraşanın delilleri kuvvetli, hesab bilenin görüşü keskin, Arapça ilimler öğrenenin tabiatı ince ve duygulu olur. Nefsini şehevi arzulardan men etmeyenin ise işleri boşa gider.” [Ebul Hasen el Maverdi, Edebid Dünya Ved Din(s.117)]


İbni Ömer(ra) der ki;


“İlim üçtür; şeriatı anlatan Kitab (Kur’an), Sünnet, bir de “bilmiyorum” demek” [hasendir. Taberani, Evsat(1/299); Hatib(4/24); Mecma(1/172); İbni Abdilberr, Cami(2/24); İbn Hazm, İhkam(8/1072); İbni Adiy(1/175); Temhid(4/266); Zehebi, Siyeri A’lamin Nübela(15/61); Cerh ve Ta’dil(6/128); Kayserani, Tezkira(3/808); Feyzul Kadir(4/387); Suyuti, Miftah(s.154); Camiüs Sağir(5710); el Fakih vel Mütefekkıh(2/172); Iraki, el Muğni(162)]



En büyük ilim Allah'ın varlığını ve birliğini bilmektir. Bu konuda imanını arttıracak ilimleri okuması gerekir. Ayrıca farz olan ibadetleri yerine getirecek kadar ilim öğrenmek de farzdır.

İnsanlığa faydalı olan mesleklerde ilim tahsil etmek de farzı kifaye nevindendir. Bu bakımdan kişi kendi mesleği ile ilgili ilimleri öğrenmesi gerekir.

İlim tahsil etmek Allah'ın kesin emridir. O halde ilim öğrenmek farzdır. İlim tahsil etme yükümlülüğü (farz oluşu) aynî farz ve kifayî farz olmak üzere ikiye ayrılır.

Aynî farz olan ilim; Müslümanların her biri tarafından öğrenilmesi istenilen ilimdir. Kişi; itikat, ibadet ve ahlâkî görevlerini en güzel bir şekilde ifa edebilmesi için gereken bilgileri elde etmek ile yükümlüdür. Herkesin temel ilmihal bilgilerini öğrenmesi farzı ayındır.

Kifayî farz olan ilim; toplumun her ferdi tarafından değil de bazı fertleri tarafından, toplumun ihtiyacı nispetinde elde edilmesi ile sorumluluğun diğerlerinden düştüğü ilimdir.

Matematik, fizik, kimya, astronomi vb. insanların yararına olan ilimler bu gruptandır. Bu gibi ilimler, toplumun yararını esas alan bilimler olduğundan, toplumun ihtiyaç hissettiği her ilim ve sanatı (ihtiyaç nispetinde) toplumun bazı fertleri tarafından öğrenilmesi gereken ilimlerdir. Meselâ; bir kentte hastaları tedavi edecek doktor yoksa, o toplumun bazı fertlerinin tıp ilmini tahsil etmesi kaçınılmaz olur. Aksi halde tıp ilmini tahsil edebilecek durumda olan herkesi sorumlu kılmaktadır.

- Hangi bilim dallarını tahsil etmek farzdır? Sadece dini ilimleri mi?

Önce şunu hatırlatalım ki, "dinî ilimler" denilince, sadece fıkıh, tefsir ve hadis hatıra gelmemelidir. Allah ve Rasûlü'nün isteği ve rızası doğrultusunda insanların yararına tahsil edilen matematik, fizik, kimya, astronomi vb. ilimler de dinidir. Dinimiz bu ilimleri teşvik etmiştir. Örneğin;

* İslâm, insanın ibadet hayatında bir çok vecibeleri vakit kavramıyla irtibatlandırmıştır. (Oruç, hac, zekâtın yılda bir verilmesi, imsak, iftar, bayram, cuma, sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı gibi vakitleri). Vakitle irtibatlı olan vecibeleri ifa vakitlerinin bilinmesi; ancak ay, güneş gibi gezegenlerin sayı, hareket ve özellikleriyle ilgili bilgilere sahip olmakla olur. Yani astronomi ve matematik dallarını tahsil etmek veya bu dalda ihtisas görenlerden istifade etmekle olur. Böylece dinimizde astronomi âlimine ihtiyaç kaçınılmazdır.

* Kur'an-i Kerim yeryüzünün; insanların faydalanmalarına hazır ve uygun bir durumda yaratıldığını ifade etmiş,


"...yeryüzünde dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin..."(Mülk, 67/15)

emrini vermiştir. Bu da ancak ziraat vb. ilimlerde ihtisas görmekle olur. Öyle ise ziraat ilmini tahsil etmek de dini ilimdir.

*Cenâb- Hak düşmana üstünlük sağlayacak her çeşit kuvveti hazırlamamızı emretmektedir. (Enfal, 8/60) Bu kuvveti hazırlamak ancak iktisad, fizik, matematik, kimya gibi ilimleri iyi bilmekle mümkündür.

Bu örneklerden anlaşıldığına göre dinimiz, insanların yararına olan bütün ilimleri teşvik etmiş ve öğrenilmesini farz kılmıştır.



İmam Gazali, Kur'an'da bütün ilimlerin var olduğunu kabul eden, ilmi tefsir anlayışını benimseyenlerin başında gelir. üstelik bu ilimleri örenmenin farz-ı kifaye olduğun söyler.

İşte Gazali'nin bazı ifadeleri:

Farz-ı Kifaye Olan İlmin Beyanı:

İlimler; şeri ve şeri olmayanlar olmak üzere iki kısımdır. Şeri ilimlerden maksadımız, aklın tek başına kavrayamayacağı, ancak peygamberlerden öğrenilebilen bilgilerdir. Şeri olmayan ilimler de üç kısımdır:

1. övgüye layık olanlar, Yergiye layık olanlar, Mubah olanlar.

2. övgüye layık olan ilimlerden bazıları farz-ı kifayedir: Bunlar, Tıp, Hesap ilmi gibi dünya işlerinde gerekli olan ilimlerdir. Evet, tıp ilmi insan bedeninin varlığının devam etmesi için gerekli olduğu gibi, Hesap/Matematik ilmi de sosyal hayattaki muamelelerde zorunlu olan bir ilimdir. Yanlış anlaşılmasın, farz-ı kifaye olan ilimler yalnız Tıp ve Hesap ilmi değildir. Denizcilik, çiftçilik, Terzilik, İdarecilik gibi daha pek çok sanatın esaslarını ders veren ilimler de farz-ı kifayedir. Hatta küçük bir (sağlık memurunun yapabileceği bir tedavi şekli olan) Hacamat da farz-ı kifayedir. çünkü hastalığı veren Allah, onun ilacını yaratmış ve insanlara o yolu göstermiştir. Ondan istifade etmeyip hastayı ölüme terk etmek caiz değildir.

3. övgüye layık olup da farz-ı kifaye olmayan, ancak öğrenilmesi yine de faziletli olan ilimler ise, her zaman lazım olmayan Tıp ve Hesap/matematik ilminin incelikleri ve derin meseleleri gibi (akademik ağırlığı olan) hususlardır. İlgili bölümlerin uzmanı olanlar, elbette konuyu her yönüyle bilmeleri gerekir.

4. Yergiye layık olan ilimler ise, sihir/büyü, gibi aldatan ve göz boyayan sanatlardır. Ancak, insanları bunların zararından korumak için öğrenmek haram olmaz.

5. Şiir , Edebiyat, Tarih gibi ilimler ise mubahtır.

Şu var ki, hiçbir ilim özü itibariyle "yerilen" diye nitelenmeğe layık değildir. Bazı ilimlerin bu şekilde nitelendirilmesi ya sahibine veya başkalarına zararlı olması, ya da hiç bir faydasının olmaması yönüyledir. Gazali, bu sonuncuya örnek olarak, sıradan insanların metafizik sırları araştırmasını zikretmektedir. (bk. İhyau ulumiddin, 1/23).

çok kısa ve özet halinde sunduğumuz bu bilgiler, İmam Gazali'ye ümmetin niçin “Huccetu'l-İslam” unvanını verdiğinin de bir göstergesidir.

Tıbbi ilimleri öğrenen bir kişinin tıb ilmini öğrenmesi farzdır. Doktor olacak bir kişinin tıb bilgisi alması, öğrenmesi farzken mühendislik ilmini öğrenmesi farz değildir.

Yine Mühendis birinin mühendislik ilmini alması farzken, tıb ilmini alması farz değildir.

Ayrıca fenni ilimleri alması konusunda son yüzyıllarda ehli küfrün bilimle ve fenle Müslümanlara galebe çalmasından ötürü Müslümanların da bu ilimleri almasının çok önemli olduğunu vurgulamamızda da fayda vardır.

Fenni ilimlerle dini ilimler birlikte okutulmalıdır. Zira sadece fenni ilimler okutulursa dinsizlik, sadece dini ilimler okutulursa taassup doğar; iki tarzın buluşması ile hakikat tecelli eder, öğrenci iki kanatlı kuş gibi yükselir.


Kaynaklar:
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...