Bediüzzaman Hazretleri, çocukluğundan beri namaza büyük ehemmiyet verir, gece kılınan teheccüt namazını bile ihmal etmezdi Genç yaşlarında Mardin’e gelmişti Burada insanları tembel ve umursamaz görmüştü
Onları ilme ve çalışmaya teşvik ediyor ve büyük ilgi görüyordu
Vali, bu durumdan rahatsız olmuştu Arkasında siyasî bir amaç olduğunu düşünmüş ve onu şehirden çıkarmak istemişti
İki jandarma çağırdı
– Onu Bitlis’e götüreceksiniz, dedi
Bediüzzaman’ın ellerini kelepçelediler ve yola çıktılar
Yolda namaz vakti girmişti Jandarmalara:
– Şu kelepçeleri açın, namaz kılmak istiyorum, dedi
Jandarmalar, kaçabileceğinden korkarak kelepçeleri açmayı kabul etmediler
Bunun üzerine Bediüzzaman, jandarmaların şaşkınlık dolu bakışları arasında, demir kelepçeleri çözerek yere bıraktı Yakınlarındaki pınardan abdest aldı ve namazını kıldı
Jandarmalar sadece seyrediyorlardı
Bediüzzaman, namaz kıldıktan sonra:
– Tamam, dedi Benim işim bitti, şimdi kelepçeleri takabilirsiniz
Jandarmalar, Bediüzzaman’ın ellerine kapandılar:
– Biz şimdiye kadar sizin muhafızınız idik, bundan sonra hizmetkârınızız, diyerek Bitlis’e kadar ona saygıyla eşlik ettiler
Bu olay bir anda bütün bölgede duyuldu Yıllar sonra:
– Kelepçeleri nasıl çözdün, diye kendisine sorulduğunda şöyle cevap ve¬rmişti:
– Ben de bilmiyorum Olsa olsa namazın kerametidir.
-----------------------------------------------------
Bir asker,namaz kılan (en zor şartlarda bile terk etmeyen) diğer askere sordu:
"-Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz ? Niçin kendini zahmete sokup her gün 5 defa namaz kılıyorsun
Namaz kılan asker, tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterdi:
-şu insan; niçin yanından geçerken toplanıyor, selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun? "yat" dese yatıyor, "kalk" dese kalkıyorsun? O da senin gibi iki ayağı, iki eli ve bir başı olan bir insan değil mi?"
Diğer asker cevap verdi:
"-Evet! O da benim gibi bir insan ama rütbesi var,omuzun da yıldızı var"
Namaz kilan askerin cevabı müthişti:
"-Ey arkadaş!Sen omuzunda bir tane yıldızı var diye senin gibi bir insana itaat ediyorsun da ben, yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini tespih tanesi gibi kudret eliyle çeviren bir zata niçin itaat etmeyeyim? Niçin namaz kilip emrini yerine getirmeyeyim?"
----------------------------------------------------
Afyon Hapishanesinde mahkûmların ihtiyaçlarını dışarıdan temin eden,
cinayetten tutuklu biri vardı Bediüzzaman'a da ihtiyaçlarını sorar ve
isteklerini temin ederdi
Bediüzzaman da ona dostluk gösterir, her görüştüğünde iman hakikatlerini
telkin ederdi
İman konusunda adamcağızı epeyce yumuşattıktan sonra, bir gün ona namaz
kılmasını tavsiye etti Adam, kendisinin de kılmak istediğini, ancak namazın
çok ve uzun olduğunu, bu sebeple de gözüne kestiremediğini söyledi
Bunun üzerine Bediüzzaman ona dedi ki:
"Sen namazların farzını kıl, ben sünnetleri senin yerine kılarım"
Hiç beklemediği bu karşılık üzerine adamcağız, namazların farzını kılmaya
söz verdi
Sözünde de durdu
Hapishanenin mescidine gelir, sünnetler kılınırken oturup bekler, ama
farzları kılardı
Bir zaman sonra Üstada geldi ve dedi ki:
"Hocam, artık benim sünnetleri kılma"
"Neden?"
"Madem farzlara başladım, artık sünnetleri de ben kılayım, sizi
yormayayım"
Dünün katili, artık bugünün ahlâklı ve ibadetli bir mü'miniydi
----------------------------------------------
Caminin önünden geçerken ezanın okunduğunu duyan şoför, geriye dönüp patronundan izin ister:
- Beyefendi izin verseniz de ezan okunmuşken şuracıkta namazımı kılıversem de devam etsek? der
Patron, pek de memnun olmazsa da izin verir Şoför camiye girer, patron da arabanın içinde bekler Ancak cemaat namazını kılıp çıktığı halde şoför çıkmayınca canı sıkılan patron, arabadan inip caminin avlusuna dalar, pencere c----- abanarak ta içeriye bakar ki, şoför ellerini açmış duâya devam ediyor Camı tıklatarak seslenir:
- Herkes çıktı sen ne duruyorsun, sen de çıksana!
Cevap ibretli:
- Bırakmıyor!
- Kim bırakmıyor?
- Seni içeriye bırakmayan!
Bir düşüncedir alır patronu
- Seni içeriye bırakmayan!
Hemen orada abdestini alır camiye girer ve yanına vardığı şoföre seslenir:
- İşte, der beni de bıraktı içeriye!
Yaşlı gözlerle bakan şoför söylenir:
- Elbette bırakır, der Deminden beri boşuna mı gözyaşlarıyla dua ediyorum sanıyorsun Senin dışarıda kalmana gönlüm bir türlü razı olmadı, ellerimi açıp içeriye alınman için duâ ettim Şükürler olsun ki, Rabbim (cc) kabul etti duâmı da içeriye aldı, dışarıda bırakmadı
- İşte burada birazcık duruyor ve diyorum ki:
- Şükürler olsun Rabbimize ki, bizleri de dışarıda bırakmamış içeriye kabul edilmişiz Bunun farkına varmalı, bu nimetin şükrü edâ edilmeli, himmet ve hizmette asla ihmal ve gerileme olmamalıdır Yoksa nimet şükür görmezse gider Bu defa da şükredenler
alınır içeriye, etmeyenler kalır dışarı da
---------------------------------------------------
Rasul-i Ekrem s.a.v.'in de hazır bulunduğu 'Zâtü'r-Rika' gazvesindeki bir çarpışmada, müslümanlardan biri müşrik bir adamın muharebe yerinde bulunan karısını öldürmüştü. Kadının kocası da misilleme olarak mutlaka bir müslüman öldürmeye yemin etmişti. Rasulullah s.a.v. ve arkadaşlarının peşinden onları izlemeye başladı. Allah Rasulü akşam üstü bir yerde konaklama hazırlığı yaptı ve yanındakilere sordu:
- Bu gece istirahatimizde bize kim bekçilik yapacak?
Muhacir ve Ensar'dan iki adam cevap verdiler:
- Ya Rasulallah, biz sizler için nöbet tutarız.
- Öyleyse şu vadinin giriş kısmında bekleyin.
Bu iki gönüllü, Ammar b. Yâsir ile Abbâd b. Bişr idiler. Gece nöbetine duracakları sırada Ensar'dan olan Abbâd, Muhâcirler'den olan Ammar'a:
- Gecenin hangi bölümünde nöbette olmamı istersin? diye sordu. O da:
- Gecenini ilk bölümünde benim yerime sen bakıver, dedi.
Bu karardan sonra Muhacir, kendi nöbeti gelinceye kadar arkadaşının yanına uzanıverdi. Nöbetteki Ensar da, vaktin değerlendirmek için gece namazına durdu.
Meğer karısı öldürülen müşrik herif de, o sırada yakınlardaydı. Namazda duran adamı farketti ve onun nöbette olduğunu anladı. Bir ok atıp sapladı ve atmaya devam etti. Nöbetçi sahabi üçüncü okla ağır yaralanmıştı. Derhal rükû ve secdeleri yapıp namazının tamamladı ve arkadaşını uyardı:
- Kalk artık kalk! Ben yaralandım arkadaş, hareketten kesildim!..
Arkadaşı yerinden fırlayınca, okçu müşrik de korkup uzaklaştı. Yaralı arkadaşının durumunu gören Muhacir hayretle sordu:
- Fesubhanallah! Sana ilk ok atılanca beni uyandırsaydın ya!
- Okumakta olduğum bir surenin ortalarında idim. Onu kesmek istemedim. Eğer Rasulullah'ın bize verdiği nöbetçiliğe zarar gelmeyecek olsaydı, canım çıkasıya okuduğum sureyi kesmezdim.
Devam edecek...
0 yorum:
Yorum Gönder