4 Ağustos 2013 Pazar

Kur'anı İlimle Keşvettiler 2



  Dinlemekte olduğunuz ses Nasa'nın kaydettiği dünyanın dönüşte çıkardığı sestir.Ve bu sesin neden bize işittirilmediğini gelince insan kulağının işitebildiği, algılayabildiği ses 20 hz ile 20 khz aralığındadır.
‘Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır.' İsra /44

Peki algıları oluşturan nedir?

Genetik kültür ve öğrendiklerimiz algı filtrelerini oluşturur ve biz buna göre bir varlık okuması belirleriz. (kişilik) Her canlının duyabileceği minimum ve maksimum ferakansları vardır. Frekans, bir saniye içinde geçen dalga tepesi sayısıdır. Bazı duyum eşikleri:

İnsan: 20 hz – 20 khz
kedi:100 hz – 60 khz
köpek: 50 khz’e kadar
fare: 1 – 100 khz
kuş: 100-29.000 hz
balık: 200-800 hz
fil: 1 hz – 20 khz

Tayin olunan eşiğin altındaki ve üstündeki sesler duyulmaz. Bu insan için de geçerlidir. İnsan belli sınırdaki sesleri duyabilir. Bunun fiziksel tespiti budur.

Tespit olunan ve şu an için deneyimlediğimiz bu sınır fiziğin tespit edebildiğinden mi ibaret?


Sınırları biraz zorlayalım. Aslında insan sınırlı duyuları ile fark edemediği varoluş düzleminde, her şeyle irtibat halinde ve bu sürekli olmakta. Şu anda belki algıları ile tanımlayamıyor. Ancak bu etkileşime engel değil. Kaynaklarda bunlar çok farklı isimlerle temsil edilmiş. (melekler,radyo yayınları,televizyon yayınları,cep telefonu sinyalleri,kızıl ötesi,bluetooth dalgaları,wifi yayınları, hüddamlar, kelimeler, sayılar, harfler, cinler ve şeytanlarla temsil edilen boyutlar ve kokular, elektromanyetik alanlar, renkler, vs.) Belki biz de bunların her an telkinleri ile karşı karşıyayız. Seçimlerimizi farkında olmadan algı filtrelerimize göre yapıyoruz. Belki de görüyoruz farkında değiliz, tanımlayamıyoruz ama etkileniyoruz.Tıbki bu yayınları alan bir alıcı gibi. Hz İsa’nın (ruhullah) dediği gibi: “Gördükçe göreceksiniz ama seçemeyeceksiniz. İşittikçe işiteceksiniz ama anlamayacaksınız. Çünkü bu kavmin yüreği kalınlaştı.”

Menfi ve müspet boyutlara ait sesler bizi nasıl etkiliyor? Herkes etkileniyor mu?

İnsanın etkilenmediği hiçbir şey yok. Çünkü kâinatın fihristi ve bu holografik yapıda en kuşatıcı tanımlayıcılarla donatılmış (halifeyi ruy-i zemin). Kâinatta ne varsa insanda var. Dışarıda ne varsa içeride ona ait alıcılar tanımlayanlar var. Kuşatıcı kanalımızı temsil eden ve bilinçaltı diye ifade edilen yapı, her veriyi algılama ve tanımlama üzere programlanmıştır. Fakat bilince yani farkındalığa (bize ait nesnel dünyaya) yansıması tamamıyla öğrendiklerimizle alakalı. Bilinçaltına gelen veriler, farkındalık düzeyine yansıdığında deneyim, tecrübe ve çıkarımlar ile bilinçaltına yeniden kodlanır, formatlanır ve artık farkındalık bu kodlamaya göre belirlenmiş olur. Bilinçaltının en önemli özelliği kodladığı veriyi genele yansıtmasıdır. Dışarıdaki verilerin sınırlarını tayin eden önceki farkındalık düzeyinde edindiğimiz tecrübe ve deneyimlerdir. Artık bu bizim için genel geçer bir kuraldır. (Kulum beni nasıl bilirse ben ona öyle muamele ederim.)
Genetik biliminin paradigmalarını sorgulatan bir olay Hindistan’da gerçekleşmiş. Bir çocuk o kadar çok kertenkelelerle hem hal ki. ömrü hep onlarla geçiyor. ve kuyruğu kopunca tekrardan çıktığına defalarca şahit oluyor. Bilinçaltına işlenen veri bu noktadan sonra şu: kopan kuyruğun yerine yenisi gelir. Bu veri  defalarca gerçekliğe yansıyor ve çocuk her kuyruk kopmasında buna şahit oluyor. Bilgi gözlemle daha da kesinlik kazanıyor. Evet, bu böyle kopan şeylerin yerine yenisi gelir. Başka ne olabilir ki? Bilim adamları şimdi bu çocuğun DNA’sını inceliyor. neden mi? Bir kazadan dolayı ayağı kopmuş fakat iki sene sonra kopan ayak yerine yenisi gelmiş.

Gerçekten inanırsanız üstün olan sizsiniz. Gerçekten inanarak dua ederseniz dağlar yerinden parçalanır manasındaki hadisi şerifi yeniden tefekkür edelim. İnandıklarınızı bir kere deneyimlerseniz artık sizin sınırınızda ve normaldir. Fakat varlık sıradanlığa izin vermeyecek ölçüde sınırsız ve çeşitlidir.  Bu bağlamda bilginin kemali, dönüşümü deneyim iledir. Her şey dönüşebilir. En kötü olan bile dönüşebilir. Gübrenin güle, toprağın insana dönüşmesi gibi. Bu dönüştürücü güç  İnsan sırrına aittir. Fakat bu tür bir kudrete sahip olmasına rağmen kulluktaki marifeti ile bunu gerçekleştirmez. Böyle bir halden istiğnadadır. Kader yani programa tesir etmez. Olanla uyum içindedir. Tecelliye tabidir. Bu tabiyettir ki rızayı celb ettirir  ve rıza merkez bilincinin tohumudur. O bir tür simyacıdır. Zehir ve panzehir bilgisi ondadır. Celal ve Cemal

Peki Kuran-ı Kerim’deki seslerin nasıl bir etki alanı var ?

Pakistanlı müslüman bir doktor deney yapıyor. Amacı şu: Kuran ayetlerinin biyolojik noktada insana etkisi nedir? 800 deneğe birbirinden farklı müzikler, sesler, tınılar dinletmiş. Bu arada denekler en üst düzeyde hassas alıcılara bağlı. Kandaki ph oranından beyindeki dalga boylarına, kalp atış ritminden aura fotoğraflarına kadar. Müzikler etnik, rock, new age, vs belli aralıklarla kısa kısa dinletiliyor. Aralarda Kuran’a çok yakın nağmeler dinletilmesine rağmen istisnasız hepsinde sıra Kuran’a geldiğinde biyoloji ve psişik veriler alıcılar tarafından optimum düzeyde tanımlanıyor. Olması gereken değerlere geliyor.

ALLAH ismini hastalarına tekrarlatan Müslüman olmayan fakat İslam üzerine yaptığı çeşitli araştırmaları ile tanınan bir psikolog var: Van der Hoven. "Allah" kelimesindeki her harfin hastalıklar için nasıl tedavi vesilesi olduğunu anlatıyor. Birkaç örnek verecek olursak: "Allah kelimesinin ilk harfi olan (A) harfi, solunum sisteminden direkt çıkıyor ve nefes almayı düzenliyor. Damaktan söylenen (L) harfi ise, dil hafifçe damağın üst kısmına dokunuyor, çene kısa bir duraklamayla birlikte aynı işlemi tekrarlıyor. İki (L) harfi olduğu için bu işlem nefes alıp vermeyi rahatlatıyor. (H) harfi çıkartılırken, akciğer ve kalp arasında bir ilişki oluşuyor ve işlem sonucunda kalp atışları düzeliyor.‘Kuran kalplere şifa, insanlara bir rahmettir,’ manasını tefekkür edelim.

Ses terapisinin kökeni titreşim yasasına dayanır. En yüksek yani insan ile en uyumlu frekans Kuran’dır. Fıtratın kendisi.Bio rezonans terapide kulaklık hoparlör ya da titreşim ileteçleri kullanılır. Belli dalga boyları amaca göre kanallara ki 12 ye kadar programlanır ve hiçbir operasyona gerek kalmadan vücuda akapunktur noktalarından da verilebilir. Çok yüksek etki alanına sahiptir.Bu dalga biçimleri minarelleri, amino asitleri, vitaminleri, zararlı maddelerle bağlantılı frekansların zehirli etkilerini tersine çevrilebilir. Her bakterinin, virüsün ferakansı tespit edilebiliyor ve onu yok eden anti frekanslar oluşturulabiliyor.

Kuran’daki her bir harf, her bir sure bu anlamda çok derin etkilere sahip. Hurufu mukkatalardan ha, mim, ayn, sin, kaf esmaları direk insanda tepe çakrasını aktive eder, yeni yaratımlara ve yeni ağların kurulum niteliğine sahiptir. Elif lam mim ra direk ön kortekste üçüncü gözde çekim alanı oluşturur. Celcelutiye denilen bir kitabı var Hz. Ali efendimizin. Burada bu huruflarla ilgili semboller ve hangi noktalara baktığı ile ilgili çok ciddi bilgiler var. Detaylarına burada girmek mümkün değil. Kaynak isteyenlere ibn Arabi’nin, Harflerin İlmi eserinitavsiye edebiliriz.

Doğadaki seslerin terapide ne gibi etkileri var?

Su sesi direk şifadır. Zaten şırıl şırıl akan suda ya şafi ya şafi esmasının zikrini duyabilirsiniz. Tıkanık enerjilerin açılmasında ve varlığa yansımamış soyut hakikatlerin somutlaştırılmasında su sesi çok etkilidir. Bu anlamı ile ‘Her şeyi sudan yarattık,’ ayeti çok tefekkür edilmeli. Yaratım su ile gerçekleşiyor sembol ilminde. Su, ilimi ve iletişimi temsil eder. İletişim sorunu olanlar su sesi dinlemeli. Hücreler arası iletişim ve maddi manevi detoks onunla olur.

Kuş sesleri esmaları temsil eder sembol ilminde. Süleyman’ın kuş dili bilmesi yani bütün esmalara cami olması ki ismi de zaten Besmele ile Kuran’da. Süleyman silimden gelir, barıştırmaktır. Seher vaktindeki o kuş sesleri bizde denge ve dönüşüme sebebiyet verir. Ölümden hayata geçişi anka kuşu sembolize eder. Ki mürşitte ölmüş kalplere nefes verir. Eski atıl enerjilerin bırakılmasında kuş sesleri çok etkilidir.

Rüzgâr keza öyle. En etkili seslerden biridir. Nefes sesi başlı başına bir konu. Vahy kelimesi bilirsiniz rih kökünden gelir ki o da rüzgâr esinti ile özdeştir. Rüzgâr sesi sizde yeni tohumlamalar yapar. Ruhun üflenmesi ilham kanalını destekler, hu esması.

Yunus sesleri özellikle dengelemede kullanılır. Enerji dengelemede anti strestir. Araştırma yapılmış kedilerin çıkardıkları sesler insanda kalp krizi riskini ve stresi engelliyor. Hatta o mırlamalarda ya rahman, ya rahim manalarını insanı kamiller bizzat duymuşlar. Onların zikirleri sanki insanda sevgi ve şefkat duygularını ön plana çıkarır.

Denizdeki dalga seslerinin arındırıcı özelliği vardır. Hayatınızı resetlemek istiyorsanız dalga sesi dinleyin. Geçmiş zararlı yazılımların hayra dönüşümü için en etkili seslerdendir. Tabiî doğadaki bu sesler tabiatullah’tan. Bir de doğayı var eden ruhullah’ın sesi var ki o kamillerin sohbetidir. O ses önce abdest aldırır ki, imam O’dur. Onun ardında kılınan namaz, sizi seslerin olmadığı ama tüm seslerin orası ile var olduğu vahdet alemine geçirir. Bunun adı varlık ağacının meyvesi olmaktır.



Başka Bir Konuya geçelim

GÜNEŞ SİSTEMİ

Evrendeki düzenliliği en açık olarak gözlemlediğimiz alanlardan biri de, Dünyamızın içinde bulunduğu Güneş Sistemi'dir. Güneş Sistemi'nde 9 ayrı gezegen ve bu gezegenlere bağlı 54 ayrı uydu yer alır. Bu gezegenler, Güneş'e olan yakınlıklarına göre; Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Neptün, Uranüs ve Pluton'dur. Bu gezegenlerin ve 54 uydularının içinde yaşama uygun bir yüzey ve atmosfere sahip olan yegane gök cismi ise Dünya'dır.

Ne Güneş'in Ay'a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
(Yasin Suresi, 40)

Güneş Sistemi'nin yapısını incelediğimizde, yine büyük bir denge ile karşılaşırız. Gezegenleri dondurucu soğukluktaki dış uzaya savrulmaktan koruyan etki, Güneş'in "çekim gücü" ile gezegenin "merkez-kaç kuvveti" arasındaki dengedir. Güneş sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulurlar. Ama eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş'e doğru çekilirler ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı.

Bunun tersi de mümkündür. Eğer gezegenler daha hızlı dönseler, bu sefer de Güneş'in gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge kurulmuştur ve sistem bu dengeyi koruduğu için devam etmektedir.

Bu arada söz konusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş'e olan uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri çok farklıdır. Bu nedenle, hepsi için ayrı dönüş hızlarının belirlenmesi lazımdır ki, Güneş'e yapışmaktan ya da Güneş'ten uzaklaşıp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar.


Güneş Sistemi'ndeki olağanüstü hassas dengeyi keşfeden Kepler, Galilei gibi astronomlar ise, bu sistemin çok açık bir tasarımı gösterdiğini ve Allah'ın evrene olan hakimiyetinin ispatı olduğunu belirtmişlerdir. Güneş Sistemi'nin yapısı hakkında önemli keşiflerde bulunan—ve "yaşamış en büyük bilimadamı" sayılan—Isaac Newton ise şöyle yazmıştır:

Güneş'ten, gezegenlerden ve kuyruklu yıldızlardan oluşan bu çok hassas sistem, sadece akıl ve güç sahibi bir Varlık'ın amacından ve hakimiyetinden kaynaklanabilir... O, bunların hepsini yönetmektedir ve bu egemenliği dolayısıyladır ki O'na, "Üstün Kuvvet Sahibi Rab" denir.

(Michael A. Corey, God and the New Cosmology: The Anthropic Design Argument, Maryland: Rowman & Littlefield Publishers, Inc.,


1993, s. 259)

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...