30 Ağustos 2012, 04:56 malatyasonhaber
23 Şubat 1946'da Malatyada Akçadağ'da Kotangölü Köyü'nde doğdum. Babam o köyün imamıydı. İlkokulu kendi köyümde, Ortaokulu Akçadağ'da Liseyi Malatya'da okudum. Sonra dışarıdan Öğretmen Okulu'nu bitirdim. Bir yıl Malatya'da öğretmenlik yaptım... "İncil'i tercüme etmeyeceksin"dediler."Aksi takdirde İlkokul diplomamı, Malatya'daki nüfus kaydını, Lise kayıt defterini, Üniversite kayıtlarını, yani hayatınla ilgili tüm hayati belgelerini sileriz"dediler
KAYIP İNCİL NEREDE BULUNDU ?
2005 yılının Ağustos ayıydı Bir yaz akşamıydı. Değerli gazeteci dostum Mustafa Aydın’la birlikte araştırmacı yazar Müfit Yüksel’in Fatih’teki evine gitmiştik. Asala operasyonları adlı kitabımı yeni bitirmiştim....
Müfit Yüksel, arşivini karıştırırken yıllar önce Hakkari’de köylüler tarafından bir mağarada el yazması bir İncil bulunduğunu ancak bir süre sonra, bulunan bu İncil’e Genelkurmay Özel Harp Dairesi tarafından el konulduğunu anlatan bir makalesini gösterdi. İzlenim Dergisinde yayınlanmış olan bu makaleyi heycanla okumaya başladım.......
Bir sinema senaryosu(Kayıp İncil’le ilgili) yazmaya karar verdim Birkaç ay sonra senaryo bitmişti. Bu kez yazdığım senaryo için sponsor aramaya başladım. Konunun siyasi taraflarını ve risklerini fark eden iş adamları, yapımcılar kapılarını nazikçe kapatıyorlardı.Bir kısmıda konunun önemini algılamada zorluk çekiyorlardı.
O sırada Yeditepe Üniversitesi’nde Sosyal Antropoloji bölümünde Master öğrencisiydim. Üniversitenin Mütevelli Heyeti Başkanı Bedrettin Dalan bey’i zaman zaman ziyaret ederdim.
Projemi ona da anlattım. Ancak bir sonuç alamadım.
Bu arada ilginç bir şey oldu.
Sınıfımızda subay öğrenciler, emekli generallerde bulunuyordu. Bir süre sonra subay olan bir sınıf arkadaşımın selamıyla bir telefon aldım Kıdemli Yüzbaşı rütbesinde bir subay benimle görüşmek istiyordu. Ertesi gün hiç tereddüt etmeden davet edildiğim karargaha gittim. Gittiğim yer, Beşiktaş Balmumcu’daydı. Askeri karargahtı ama bildik karargahlarada benzemiyordu. Beni albayın odasına misafir ettiler Odada bir Yarbay bir Binbaşı birde beni davet eden Yüzbaşı vardı.
“Burda ne yapıyorsunuz” diye sorduğumda, “etüd yapıyoruz” sonra “İstanbula biz bakıyoruz dedi.
Jandarmanın İstanbul İstihbarat karargahı olduğunu düşündüğüm bu mekanın aslında Özel Harp Dairesi’nin, şimdiki adıyla Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın Seferberlik Tetkik Kurulu olduğunu çok sonra öğrendim.
Asala Operasyonları adlı kitabım hemen masanın üzerinde duruyordu. Kitabımda Özel Harb Dairesi ile ilgili bölümlerin olduğunu biliyordum.. Ama bu konu hiç konuşulmadı. Sadece Kitabımı ne denli beğendiklerini söylediler bana. Ama bir şey dikkatlerini çekmişti. Biyoğrafimin son bölümüne bir not ilştirmiştim:”Bir sinema Projesi üzerine çalışmaktadır!”
“Bu Proje ne?” diye sordular.
Ben de nerede olduğumu kavrayamadığımdan konuyu anlatmaya başladım. 1980’lerin başında Aziz Barnabas’ın kaleme aldığı otantik bir İncil’in Hakkari’de köylüler tarafından bulunduğunu, bu İncil’in Aramice ve 1. yüzyıla ait olduğunu, ortaya çıkarılması durumunda çok şeyin değişebileceğini anlattım.
“Peki nerede şimdi bu İncil?” diye sordular.
Ben de “Özel Harb Dairesi’nin elinde” dedim.
“Peki bunu nereden biliyorsunuz?” diye sordular.
“Bunu biliyorum. Bundan hiç şüphem yok . Konuyu ilgisi olabilecek insanlara teyit ettirdim. Bu konu Da Vinci Şifresi’nden bile daha ilginç. Filmini çekebilirsek, dünya çapında bir iş olur. Ama maalesef devleti yönetenlerin böyle bir vizyonu yok” dedim
Gerçekten bu konuyu bu olaydan sadece bir süre önce Alfa Yayınları’nın sahibi Faruk Bayrak, Akp İstanbul milletvekili Hüseyin Besli’nin de olduğu bir sırada Kültür Bakanı Atilla Koç’a anlatmış ve onlardan destek istemiştim. “Evladım” Dedi Bakan koç babacan bir şekilde.
“Ben bu konuyu biliyorum ama sen Hristiyan alleminin altındaki halıyı çekmeye çalışıyorsun. Biz bu işe giremeyiz. Ancak sen bu işi yapabiliyorsan yap sana engel olmayacağız”
Halbuki öyle bir amacım yoktu. Bugünde böyle bir amacım bulunmamaktadır! Amacım bir gazeteci olarak sadece hakikatin ortaya çıkmasını sağlamaya çalışmak, hepsi bu!
Anlaşılan Özel Harb Dairesi yıllardır kimsenin dokunmaya bile cesaret edemediği bir konuya eğildiğimi anlamış, Pandora’nın kutusunun kendilerinin izni ya da kontrolü olmadan açılma tehlikesine karşı aydınlanmak ya da önlem almak istiyordu.
O gün beni karargahlarında son derece nazik bir şekilde misafir edenlere (aslında sorgulandığımı bile anlayamamıştım)niyetimin ne olduğunu makul bir şekilde anlattım.
Ama her nereye gittiysem kimseden destek alamadım. Kısa bir süre sonra kader bu kez beni gitmeyi aklımdan bile geçirmeyeceğim bir ülkeye atmıştı Amerika’daydım. Yenilgiyi kabullenemiyordum. İnsanlar nasıl olur da bu denli duyarsız olabiliyordu? 2000 yıllık bir kutsal kitap paradan da, siyasetten de daha mı az değerliydi?
New York’un kenar mahallelerinin birinde küçük ama şirin bir ev kiralamıştım Bu kez aynı konuyu “Roman” olarak yazmaya karar verdim. Daha önce hiç roman yazmamıştım.. . Sonunda romanı bitirdim ve Prof. İskender Pala’ya göndermeye karar verdim.
“Aydoğan çok önemli bir iş yapmışsın. Bu bütün Dünya’da bir dalgalanmaya neden olabilir. Romanı bitirene kadar yerimden kalkamadım.”
İskender Pala’nın bu sözleri bana cesaret vermişti.
Sıra Roman için uygun bir yayınevi bulmaya gelmişti.
Birkaç gün sonra da anlaşmayı imzaladık.
Doğan Kitap, romanı dört bin adet bastı.
Sonuç tam bir sessizlik oldu.
Evet kitapla ilgili tam bir sessizlik hakim oldu. Ya konu anlaşılamıyor ya da ben konuyu gereğinden fazla abartıyordum. Ya da romana karşı ciddi bir defans uygulanıyordu!
Ben yine de pes etmemeye karar verdim. Bu kez göze almam gereken şey çok daha riskliydi.
Aynı konuyu bu kez bir araştırma kitabı olarak yazmalıydım. Bunun için de romanımdaki profesör karakterine , yani Dr. Hamza Hocagil’i yaşadıklarını anlatmaya ikna etmeliydim. Zira İncil’i tercüme eden, ona dokunan Aramice uzmanı oydu.
Hamza Hocagil ile Bostancı’daki evinde 2007 kasımında buluştuk ilk. Yanımda Mustafa Aydın ve Müfit Yüksel de vardı. 16 dil bilen bu yaşlı adam son derece mütevazi bir hayat sürüyordu. Öldürülme korkusundan ötürü evinden çıkmıyordu. Hamza hocağil aynı apartmanda oturduğu bir profesör arkadaşının tavsiyesiyle romanımı birkaç gün önce edindiğini söylemişti.
“Doğrusu hayal gücünüze hayranım. Bu kadar sınırlı bilgiyle çok şet anlatmışsınız. Keşke daha önce tanışsaydık da size gerçek isimleri de verseydim” demişti
İşte o Ramazan günü, Hamza Hocağil’in Bostancı’daki evinde yaptığımız inanılmaz röportaj beni yepyeni bir maceraya sürüklüyordu. Ben Hkkari’de bulunan İncil’le ilgili gerçekleri ararken, bu kez ortaya bambaşka gerçekler dökülüverdi .
Aziz Barnabas Hakkari’de bulunan bu İncil’i 4.nüsha olarak yazmıştı. Bu bilgi Müfit Yüksel’in yıllar önce yazdığı makaledede vardı. Ben de oradan alarak romanımda aynen kullanmıştım:
“Tespihe layık alemlerin Rabbından bir bütün olarak, Ruhu’l Kudüs’le Meşaha’ya vahyolunanı İsa’dan duyduğum gibi, sadakatle, 48 gök yılları sonunda dördüncü nüsha olarak aynen yazıyorum”
Ancak 4. nüshanın ne demek olduğunu hiç düşünmemiştim. Başkalarının da dikkatini çekmemişti bu ifade. Oysa buradada çok büyük bir sır gizliydi. Meğerse Aziz Barnabs İncil’i tek nüsha olarak değil 4 nüsha olarak yazmıştı. Hakkari’de bulunan İncil’in son sayfalarına, yine kendi el yazısıyla yazdığı diğer 3 İncil’in nerede olduğunuda da eklemişti
Dolayısıyla bu; bulunmayı bekleyen 1. yüzyıla ait 3 adet Otantik İncil daha var demekti. Ve elbette 3 ayrı macera daha.
DİĞER İNCİL’LER NEREDE ?
İnciller’in biri İsrailde, Diğeri Arabistan Yarımadası’nda diğeri ise Kuzey Irak’ta Süleymaniye Zaho taraflarındaydı. İsrail’deki İncil 2002’de Atabistan’daki İncil ise kendisiyle yaptığımız bu röportajdan sadece kısa bir süre önce bulunmuştu.
Her iki İncil’in bulunmasını da kendisi sağlamıştı. Hamza Hocağil ilginç biri. Bu İncil’i tercüme sırasında geniş sayılabilecek bir askeri çevre edindiğini anlatımlarından çıkarabiliyordum. Dolayısıyla diğer İncillerin bulunması ile ilgili olarak Ergenokon Örgütü’nün müdahil olduğunu rahatlıkla analiz edebiliyorum. Önce bu röportajı okuyalım.Ardından da maceranın devamını...
HAMZA HOCAĞİL’İLE RÖPORTAJ;
Sizi tanıyabilir miyiz? Hamza Hocağil kimdir?
Hamza Hocağil, Hamza Bektaş iken bu İncil meselesi yüzümden soyadını değiştirmek zorunda kalmış bir insan.
23 Şubat 1946’da Malatyada Akçadağ’da Kotangölü Köyü’nde doğdum. Babam o köyün imamıydı.
İlkokulu kendi köyümde, Ortaojulu Akçadağ’da Liseyi Malatya’da okudum.
Sonra dışarıdan Öğretmen Okulu’nı bitirdim. Bir yıl Malatya’da öğretmenlik yaptım.
Erzurum üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne girdim Orayı 67’de bitirdim. Malatya’da Darende’de 3 yıl öğretmenlik yaptım. Ozamanlar burada siyasi problemler vardı. Oradan Arguvan adlı bir ilçeye sürüldüm.
Bende 1970 senesinde Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne Eski Önasya Dilleri Bölümü’ne girdim. 7 kişi alıyorlardı. İkinci yıl sadece ben kaldım.
Hocalarım Prof. Emin Bilgiç, Prof. Kemal Balkan gibi soderece saygıdeğer bilim adamlarıydı. Evlerine gidip özel ders alıyordum. Falkhanstein, Lasvergern gibi hocaların tedrisatından geçtim.
Sonra Dil Tarih Coğrafya Fakültesi bitti. Ankara Gazi Üniversitesi’ne girdim öğretim üyesi olarak. Orada 4 yıl çalıştım
Yüksek Lisansımı Ankara Dil Tarih’te Yapmıştım. Yurt dışı sınavına girdim ve Heidelberg Üniversitesi’ne girdim. Nuh Tufanı ile ilgili doktora tezimle çok kısa sürede doktor oldum. Sonra Fricburg Üniversitesi’ne girdim. Doçent olmuştum. Doçentlik üstü çalışmalar için Köln Üniversitesi’ne girdim. Sonra Türkiye’ye döndüm. İsmail Hakkı Şengüler’in sahibi olduğu Hikmet Yayınları’nda çalışmaya başladım.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Arkeometri Enstitüsü’ne geçtim.
Harp Akademileri’nde dersler verdim.
Barnabas İncili ile ilgili serüven nasıl başladı?
Hikmet Yayınevin’de çalıştığım dönemdi. 80’lerin başıydı. Bir gün dönemin Malatya Milletvekili İsmail Hakkı Şengüler’in ricasıyla bana süryanice papirüsle yazılmış iki sayfa geldi. Sayfalar bana gelene kadar birçok papaza götürülmüş ancak papazlar metnin ne olduğunu anlamamışlar. Yaptığım tercüme sonucunda metnin Arami dilinde ve Süryani alfabesinde olduğunu ve bunun Barnabas İncili’nin nüshaları olduğunu tespit ettim
Kitap nasıl başlıyordu?
Kitabın giriş kısmında,
“Alemlerin Rabbi Allah tarafından Mesih’e vahyedileni ondan duyduğum gibi 48 yıl sonra, aynen duyduğum gibi, DEMİR NÜSHA olarak yazıyorum. Ben kıbrıslı Barnabas’ım”
ifadeleri vardı.
Peki nasıl Bulunmuş bu İncil anlatır mısınız?
PEKİ NASIL BULUNMUŞ BU İNCİL ANLATIRMISINIZ ?
İncil 1981 kışında köylülerin avdan döndükleri bir sırada şimdi Şırnak sınırları içinde kalan, o vakitler Hakkari sınırları içinde olan Uludere yakınlarında bir mağaraya girmeleriyle bulunuyor.
Köpekleri mağarada kayboluyor: ancak sesinin çok derinden duyulması üzerine köpeği kurtarmak için ertesi gün uzun urgan sarkıtarak 150 metre aşağı iniyorlar.
Buradan taştan yontma bir oda içerisinde, bir lahit ve bazı eşyalarla karşılaşıyorlar. Önce Hz. İsa(as)’a ait bir madalyonu çıkarıyorlar.
Bu madalyonun Paris’te bir müzede satıldığını öğrendim.
Lahitin kapağının açılmasının ardından, cesedin üzerinde İncil bulunuyor. İncil köylülerin üzerinden o sırada Babat Aşireti Lideri Korucu başı Hazım Babat’ın Babası Ferhan Babat’ın eline geçiyor önce.
Ferhan Babat’ın İncil’in tarihi değerini anlaması uzun sürmüyor lve İncil’i satmak için girişimlerde bulunuyor. Babat’ın İncil için istediği rakam 280 bin dolardı.
Bu parayı dönemim Malatya milletvekili İsmail Hakkı Şengüler Bey ödemeyi kabul etmişti. Ferhan Babat’la anlaşmaya varılmıştı. Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’ın babası Mehmet Ali Arslan’la birlikte İncil’i teslim almaya gittik. Ancak o sırada beklenmedik bir şey oldu.
İncil bize teslim edilemeden Jandarmanın eline geçti. 2 yıl boyunca jandarma karargahında saklı tutuldu. Ardından o sırada Kemal Başer Paşa’dan alınarak Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nin eline geçti.
PEKİ BU İNCİL’İN TERCÜMESİ ÇALIŞMASINA DAHİL OLMANIZ NASIL BAŞLADI ?
Ben Malatyalıyım. Turgut Özal 1983 yılında Başbakan olunca kendisine ulaştım. Özal ile tanışırdık.
1986 yılında konuyu kendisine anlattıktan sonra beni Özel Harpçi Orgeneral Sami Karamısır Paşa’ya gönderdi.
Önce beni epey sorguladılar, amacımın ne olduğunu anlamak istiyorlardı.
Ben kitabın sadece tercüme boyutuyla ilgilendiğimi söyledim.
Ardından İstanbul Balmumcu’da bulunan Özel Harp Karargahında Sami Karamısır Paşa ve MİT Müsteşarlığı da yapmış olan ve halen hayatta olan Hayri Ündül Paşa’nın görevlendirmesiyle tercüme çalışmasına başladım.
ESER SİZE İLK ÖNCE NEREDE GÖSTERİLDİ ?
Önce Ankara’da bulunan o zamanki adıyla Özel Harp Dairesi Başkanlığı’na gittim. Kitabı ilk orada gördüm. Birkaç demir kapıyı aştıktan sonra ulaşılan bir yerdeydi kitap.
Kitap 1987 Yılında Sami Karamısır Paşa ve Hayri Ündül Paşa’nın bilgisi dahilinde İstanbul Balmumcu’da bulunan Özel Harp Karargahı’nda tercüme etmem için bana verildi. Ben burada hergün tercüme çalışmalarını yapıyordum. Tercüme parası da bana Harp Akademileri Komutanı Nahit Şenoğul Paşa tarafından veriliyordu.
Nahit Paşa daha sonra bana Harp Akademiler’nde Koruyucu Envanter dersleri de verdirtti.Bu süre içerisinde İncil’in 19 sayfasını da tercüme ettim.
KİTABIN BU BÖLÜMÜNE KADAR İÇERİĞİNDEN BAHSEDEBİLİR MİSİNİZ ?
Tevhit’ten başka bir şey yoktu. Zikrullah vardı. İbadet etmenin önemi, Allah’a eş koşmama, bu arada komşulara yardımcı olma, Lut Kavmi ile ilgili bazı uyarıcı bilgiler ile ilgili ibret alınmasını öğütleyen bir kıssa vardı.
Dikkatimi çeken bir şey daha vardı
“Bir peygamber gelecek, ona tabi olanlar, dolgun başaklar gibi olacak!” ayeti vardı.
SONRA NE OLDU PEKİ? NEDEN YARIM KALDI TERCÜME İŞİ ?
O sırada Zaman Gazetesi’nden gazeteci Ahmet Ersöz Bey konuyla ilgili beni aradı. Bu konuyla ilgili benimle röportaj yapmak istiyordu.
Sonra Ahmet Bey, bu İncil’i almak istediklerini söyledi.
Ben de Nahit şenoğlu Paşa’ya bunu ilettim.
Şenoğul paşa da kitabın mikrofilmleri için 60 bin dolar istendiğini bana iletti.
Ben de Zaman Gazetesi’ne giderek Ahmet Ersöz’e konuyla ilgili tüm bilgileri verdim.
Yanılmıyorsam 92 ya da 93’tü Ahmet Bey paranın sorun olmadığını ancak mikrofilmlerin nereden çıktığını da belgeli olmasını istedi.
Ben de bunu Nahit Paşa’ya ilettim. Bu olayın ardından askerler bir daha beni aramadı. Ben de bir süre sonra Nahit Şenoğlu Paşa’ya giderek İncil’in son sayfalarını istedim.
Burası son derece önemli Zira Aziz Barnabas bu İncil’i 4. nüsha olarak yazmıştı. Ve
İncil’in son sayfalarında diğer 3 nüshanın nerede olduğunu da ayrıntılı olarak göstermişti.
Bu bölümleri adeta Fatiha gibi ezberlemiştim.
Bu bölümde Hz.İsa’nın Zaho taeaflarında bir Hristiyan köyüne geldiği de anlatılıyordu.
PEKİ İNCİL’E KARBON TESTİ YAPILDI MI ?
İncil’in hem kapağına hem de sayfalardaki mürekkebe Karbon testi İsmail Hakkı Şengüler Bey’in girişimleriyle Zürich’te özel bir kurumda yaptırıldı.
Test sonucunda malzemenin 2000 yılın üzerinde olduğu ortaya çıktı. Malzemenin yapımında nişasta ve pamuk hamuru kullanıldığı da tespit edildi.
İncil’in son sayfalarında diğer nüshaların nerede olduğu da açıkça yazıyordu.
BU İNCİLLER NEREDEYDİ PEKİ ?
Biri Davut Aleyhisselam’ın sarayında, Golan Tepeleri’nin batısında, Taberiye Gölü’nün doğu yamacında bulundu. Bu İncil de Arami dilinde ve İbrani alfabesiyle yazılmıştı.
NASIL BULUNDU BU İNCİL ?
Bu İncil 2002 senesinde bizzat benim girişimlerimle bulundu. Bir Alman firmasının sponsorluğunda yaptık kazı çalışmalarını.
Bu çalışmaya İsrail eski Cumhurbaşkanı İzhak Rabin’in torunu Viktoria Rabin’in çok büyük katkısı oldu
. Viktoria Hanım osırada Boğaziçi Üniversitesi’nde Arkeometri Bölümü’ndeydi
Kendisiyle oradan tanışıyorduk. Dedesinin forsuyla İncil’i rahat bir şekilde çıkardık.
Orada en az bu İncil kadar başka değerli şeyler de bulduk.
DİĞERLERİ NEREDE BULUNDU ?
Diğer İncillerden biri suudi Arabistan’ın kuzeyinde, Tur Mağarasında bulundu.
Bu İncil’i de Almanya’da çalışırken bir İstihkam Binbaşı olarak tanıdığım şimdilerde emekli olmuş bir general olan Cemal El Ammari buldu. Bundan bir süre önce de bana iki sayfasını getirdi.
Bu İncil de Barnabas’ın yazdığı İncil’di Arami dilinde, Rumi alfabeyle yazılmıştı.
YA DİĞERİ?
O daha bulunmadı. Süleymaniye- Zaho taraflarında bir yerde.
PEKİ PİYASADA KÜLTÜR BASIM YAYIN BİRLİĞİ TARAFINDAN İNGİLİZCEDEN TERCÜME EDİLEN BİR BARNABAS İNCİLİ VAR. TERCÜMESİNİ YAPTIĞINIZ İNCİL’LE AYNI MI?
Hayır değil.
PEKİ OTANTİK BARNABAS İNCİL’İ HALA ÖZEL HARP DAİRESİ’NİN ELİNDE Mİ ?
2000 yılına kadar orada olduğunu biliyorum. Eşref Bitlis Paşa’nın oğlu Selahaddin liseden sınıf arkadaşımdı. Bu vasıtayla Eşref Paşa’ya da ulaştım. Daha sonra Hayri Ündül Paşa ve HBB’den bir kameramanın da olduğu bir sırada hep beraber mağarada incelemelerde bulunmuştuk. Tanıdığım generallerden edindiğim bilgilere göre İncil 2000 tarihine kadar hala Özel Harp Dairesi’ndeydi Nahit Şenoğul Paşa Harp Akademileri Komutanı olduğu sırada, 1997-1998 yıllarında bana İncil’in son sayfalarını da verdi.
“O ağzını açtı konuştu. Bir daha aranızda bulunmayacağım. Sen altını biriktirme. Onlar savaşta ölen şehitlerin yetimlerinin ve dullarının malıdır. Sen herkes için gönderilmiş bir peygambersin.”
Orgeneral Nahit Şenoğlu Paşa’nın verdiği Barnabas İncili'nin son sayfalarında bu demir levhaların nasıl yapıldığı ve Davut Aleyhisselam’ın kendi eliyle yazdığı Aramce Zebur ve Harun Aleyhisselam’ın bakır levhalara yazdığı On Emir’in nerede olduğuna ilişkin bilgilerde vardı.
Bu son sayfalarda bulunan bölümlerde, Barnabas’ın 4. nüshayı Davut Aleyhisselam’ın sarayında yazdığını anladım. İsrail eski Cumhurbaşkanı İzak Rabin’in torunu Viktoria Hanım ile birlikte Davut Aleyhisselam’ın sarayında bir Alman şirketinin Sponsorluğunda kazı yaptık.
Bu kazı sırasında hem 2.İncil’i hem de On Emir’i bulduk. Bu İncil de Arami dilinde yazılmıştı.
Viktoria Hanım Etipyopya’dan getirilen bir Yahudi tarafından öldürüldü. Bu olayda İsrail Gizli Servisi’nin etkisi oldu.
Victoria Hanım öldürüldüğünde 27 yaşındaydı.
Yaptığım tercümeyi okuduktan sonra Müslüman olmuştu.
PEKİ SİZ TEHTİT EDİLDİNİZ Mİ BU OLAYLA İLGİLİ OLARAK ?
2003 yılında hastanede geçirdiğim kanser ameliyatı sonrasında İsrail Büyükelçisi tarafından tehdit edildim. Büyükelçi ve yardımcıları tarafından bana artık hiçbir şekilde bu konuyla uğraşmamam gerektiği söylendi.
“İncil’i tercüme etmeyeceksin”
dediler
“Aksi takdirde İlkokul diplomamı, Malatya’daki nüfus kaydını, Lise kayıt defterini, Üniversite kayıtlarını, yani hayatınla ilgili tüm hayati belgelerini sileriz”
dediler
AMA YİNE DE TERCÜME YAPTINIZ ÖYLE Mİ ?
Evet.
KİMİN İÇİN YAPTINIZ BU TERCÜMEYİ ?
Bu tercümeyi Almanca ve İngilizce olarak yaptım. Yunanistan’da Markos Yayıncılık için yaptım.
BU İNCİL GENELKURMAY İÇİN TERCÜMESİNİ YAPTIĞINIZ İNCİL’LE AYNI MIYDI ?
Evet. Genelkurmaydaki İncil’in tek farkı tefsirli oluşuydu.
Barnabas Hakkari’de bulunan İncil’e bazı şerhler düşmüştü.
PEKİ YUNANİSTAN’DA BULUNAN YAYINEVİNE BU İNCİL SATILDI MI ?
Evet. Hem de son derece düşük bir fiyat karşılığında. 60 bin dolar kadar. Bana 15 bin dolar tercüme parası verilecekti.
Ama paramı vermediler.
KİM ARACI OLMUŞTU BU ALIŞVERİŞTE ?
Veli Küçük’ün yaveri olduğu söylenen Adem Taşdemir adında bir arkadaş.
PEKİ BU İNCİL İSRAİL’DE BULUNMADI MI ?
Evet.
TÜRKİYE’YE NASIL SOKULDU PEKİ ?
Bunu Türkiye’ye sokan emekli bir üst düzey askerdi. Kendisini Tuğgeneralliği sırasında tanımıştım. Viktoria Hanım kendisinden yardım istedi. Babasıyla Amerika’da beraber okumuşlar bir dönem. Tanışıyorlardı yani.
Komutan eseri önce İtalya’ya götürdü.
VATİKAN’A MI VERİLECEKTİ ?
Evet. 350 bin Avro karşılığında Vatikan bu İncil’i almak istedi. Ama Viktoria Hanım buna razı olmadı ve bunu engelledi.
Bu arada Kardinal Mario’nun şöyle dediğini hatırlıyorum:
“Gökten İsa gelse bile biz sistemimizi değiştirmeyiz Biz bu kitabı kütüphanemize koymak için almak istiyoruz.”
SONRA NE OLDU ?
Paşamızın tercümeyi ancak benim yapabileceğime inanmasıyla eser Türkiye’ye geldi
. Sonra bu kitap Yunanistan’da bulunan bir yayınevine satıldı. Ben bu İncil’in mikrofilmlerini almayı başardım.(Mikrofilmlere daha sonra el konuluyor)
BU İNCİL DÜNYA’YA DUYURULURSA ETKİSİ NE OLUR ?
Bir kere İncil’in Kuran’la ne denli uyumlu olduğu ortaya çıkar. Benim tercüme ettiğim İnciller, özellikle şerhli Hakkari metni ve Taberiyye, yani Golan metninde Kuran’la birebir örtüşen ayetler var şiir biçiminde. Kuran’da Tevhidi olarak ne görüyorsak bu İncillerde de bunu görüyoruz. Bunu Kardinal Mario ve Vatikan Kütüphanesin’nde Alex’in bizi tanıştırdığı bir doçentle de konuşmuştuk. O sırada kitap bendeydi. Onlar için ben karşılaştırıyordum sayfaları. Ayetlere numara verilmemişti. Kırmızı başlıklar vardı. Mesih İsa’ya hitap edildiği, İlah ve Allah kelimelerinin geçtiği yerler kırmızı ile yazılmıştı.
Bana dediği şu oldu:
“İsa da gelse biz sistemimizi değiştirmeyiz. Başkalarının eline geçmesin, insanların kafası bununla karışmasın ve kalpleri bununla ifsad olmasın diye alıkoyacağız diyorlardı”
Kuran Allah’ın son vahyi. İsa’ya gelen vahiyler Kuran ayetleri ile birebir örtüşüyor. Bunlar aynı vahiy.
Bunlar korunmuş bir kitaptan, arşı alemden indirilmiş kitaplar.
Ben beyit beyit tercüme ettim bu İncil’i. Değişmemiş bir İncil.Şiiriyet var aletarasyon var.
******
Hamza Hocağil bunları anlattığı zaman çok korkmuştu.
Evinden gazeteci arkadaşım Mustafa Aydın ile çıktığımızda siyah bir minibüs tarafından taciz edildiğimizi de belirtelim. Evinin izlendiğini gözlemlediğimizi söyleyebiliriz.