Pages - Menu

26 Eylül 2016 Pazartesi

Dil Savaşları ve Asimilasyon



Dilin ne derecede mühim olduğunu, Dil Savaşları ve Asimilasyon'daki Necip Fazıl örneğiyle tekrar hatırlamakta fayda var aslında. Üstad Necip Fazıl der ki;








بو ايشين سايكيني، اميليني، ايللتينى بير موسسيره باغلايامامامين سببى ندير

''Bu işin sakini, amilini, illetini bir müessire bağlayamamamın nedeni nedir?''

Birçoğumuzun baktığımızda anlamadığı, hatta ve hatta hiç duymadığı kelimeler var cümlede. Cümledeki o farklı kelimelerin her biri aslında aynı anlama geliyor. İşte dil zenginliği de budur. Tıpkı İngilizce'de bir kelimenin on anlama; on kelimenin de bir anlama gelmesi gibi. Bir düşünceyi, fikri birden fazla kelimeyle anlatmak, o dilin zenginliğini; kullanan kişinin de kelime hazinesini, konuşma düzeyini, dolayısıyla da beynini çalıştırma seviyesini gösterir.


''Nasıl yani?' derseniz;
Günde maksimum 200-300 kelime ile konuşan bir insanın hafızasını 300 megabayt olarak düşünün. Hafızasından fazlasını yükleyemezsiniz o beyne. Günlük 500-700 kelime ile konuşan bir insanın hafızası ise 700 megabayttır. Bu beyin kartı da haliyle daha çok şey alır.



Gelin buna ek olarak yukarıdaki cümleyi dil devrimi ve dilde sadeleşme adıyla bilinen devrimlerden sonrasıyla, yani günümüz Türkçesi ile yazalım;

''Bu işin nedenini, nedenini, nedenini bir nedene bağlayamamamın nedeni nedir?''

Yani beş farklı kelime, tek bir kelimeye sığdırıldı ve diğer kelimeler dilimizden, hayatımızdan, dolayısıyla da hafızamızdan silinmiş oldu. Kısacası bizim hafıza kartımızı 700-800 megabayttan; 200-300 megabayta indirdiler. İşte ''biz neden bilim adamı yetiştiremiyoruz?'' sorusunun cevaplarından en tepede olanı bu sistemdir. Çünkü bu öyle bir sistemdir ki, her ama her şeyi etkiler. Koskoca Roma İmparatorluğu üzerine inşa edilmiş, Selçuklu İmparatorluğu'ndan devralınmış bir medeniyet, bilim, ilim ve kültür tarihinin üzerine set çekildi harf devrimi ile. Kadim bilgi nedir, geçmişteki bilim adamlarımızın buluşları ve görüşleri nasıldır, edebiyatçılarımız ve tarihçilerimiz neler yazmıştır, neler kayda geçirmişlerdir hiçbirini asla bilemedik.

Cesaretle Yaşamayan Esaretle ölür.





 Batıdan gelen her şeyi hayat şiarı edinip, İslam'dan gelen her şeyi ''Arapların adeti'' diye reddetmenin temelinde de aynı yobazlık damarı vardır. İttihat ve Terakki zihniyeti asla değişmedi ve değişmeyecek. Çünkü bu adamlar, bu memleketteki insanların tarihlerini öğrenmelerini istemiyorlar. Buna hayatları pahasına karşılar. Öyle olması da çok normal, çünkü Beyaz Türkler varlıklarını ancak bu şekilde devam ettirebileceklerinin farkındalar.





Bu ülkedeki Beyaz Türkler, kendi saltanatlarını tehlikede gördüklerinde, tasmalarını ellerinde tuttukları ünlülerini sokaklara salarlar ve özgürlük, demokrasi, insan hakları ve de çevrecilikten dem vururlar. Tabi bunlar, bu şarlatanların yüzlerine taktıkları maskeleridir. ''Mesele aslında ağaç falan değildir''. Bu işin karşısında olanlar da bunun farkındadır zaten. Lakin bu işin içinde olanlar, kendilerini ağaç ve özgürlük için ayaklandıran sebepler olduğuna inananlar ne yazık ki Beyaz Türklerin sokak kartından bir şey değildir.





Tarih bir gün, kendi tarihinin öğrenilmesine karşı çıkanları da yazacak. Ve kendi tarihinin öğrenilmesine karşı çıkanlar, yakında tarih olacaklar.

Geçmişi olmayanın geleceği olmayacağı gibi, tarihi olmayanın geleceği olmadığı gibi; tarihten yoksun olarak büyüyenler ve bunu toptan reddedenler tarih sahnesinden silinirken, yeni gelen nesil tarihine bakarak yaptığı doğruları tekrar edip, yaptığı hataları tekrarlamayarak tarih yazacaklar.


Ve bizler gelecek olan o tarihi kendimiz yazamasak bile, gelecek nesillerimizin asıl tarihlerinin yazıldığı alfabeyi, birikim, kazanım ve tecrübelerimizi onlara öğreterek en azından üzerimize düşeni yapmış olacağız.




25 Eylül 2016 Pazar

Halil İbrahim Sofrasının Kıssası


Kıssa  misafirperverliği, paylaşmanın önemini ve kardeşliği anlatır. Kıssaya göre; Hz. İbrahim’in davranışlarından etkilenilerek yazılmış ve ‘her gelenin kabul edildiği sofra’ anlamına gelirmiş bu güzel söz. Çünkü Hz. İbrahim misafir olmadığı zamanlarda yemeğe oturmaz, misafir aramaya çıkarmış. Kurduğu sofralarda hiçbir şeyi eksik etmez, kimseyi boş çevirmezmiş. Halil İbrahim Sofrası deyimi bu sebeple ortaya çıkmış.


Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış. Büyüğü Halil. Küçüğü ise İbrahim. Halil; evli ve çocuk babası. İbrahim ise bekârmış. Ortak tarlaları varmış iki kardeşin... Ne mahsul çıkarsa, ikiye pay ederlermiş. Bununla geçinip giderlermiş. Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı… İkiye ayırmışlar. İş kalmış taşımaya. 

Halil, bir teklif yapmış :
- İbrahim! Kardeşim, ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle.
- Peki abi demiş İbrahim. Ve Halil gitmiş çuval getirmeye. O gidince, düşünmüş İbrahim:
- Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine. Böyle demiş ve kendi payından bir miktar atmış onunkine...Az sonra Halil çıkagelmiş.
- Haydi İbrahim, önce sen doldur da taşı ambara demiş.
- Peki abi..!

İbrahim, kendi payından bir çuval doldurup düşmüş yola...
O gidince, Halil düşünmüş: Demiş ki:
- Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Böyle düşünerek, Kendi payından atmış onunkine birkaç kürek...

Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atmış diğerine.
Bu, böyle sürüp gitmiş...

Ama birbirlerinden habersizlermiş. Nihayet akşam olmuş. Karanlık basmış. Görmüşler ki, bitmiyor buğdaylar. Hatta azalmıyor bile...

Hak Teala bu hali çok beğenmiş.
Buğdaylarına bir bereket vermiş, bir bereket vermiş ki...

Günlerce taşımış iki kardeş, bitirememişler.
Şaşmışlar bu işe...
Aksine çoğalmış buğdayları.
Dolmuş taşmış ambarları.

Bugün "Bereket" denilince, bu kardeşler akla gelir.
Bu bereketin adı: Halil İbrahim bereketidir...


Kaynak:By Eyyupk

19 Eylül 2016 Pazartesi

TİN SURESİ VE HİKMETİ

TÎN Suresi Kuran Meali





وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ ﴿١﴾
95/TÎN-1 (Meâlleri Kıyasla): Vet tîni vez zeytuni.
İncire ve zeytine andolsun.
وَطُورِ سِينِينَ ﴿٢﴾
95/TÎN-2 (Meâlleri Kıyasla): Ve tûri sînîn(sînîne).
Sina Dağı'na andolsun.
وَهَذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ ﴿٣﴾
95/TÎN-3 (Meâlleri Kıyasla): Ve hâzâl beledil emîn(emîni).
Ve bu emin beldeye (Mekke Şehri’ne) (andolsun).
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ ﴿٤﴾
95/TÎN-4 (Meâlleri Kıyasla): Lekad halaknâl insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.
ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ ﴿٥﴾
95/TÎN-5 (Meâlleri Kıyasla): Summe radednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne).
Sonra onu, esfeli safiline (en sefil hale, nefsinin karanlıklarına) iade ettik (çevirdik).
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ ﴿٦﴾
95/TÎN-6 (Meâlleri Kıyasla): İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe lehum ecrun gayru memnûn(memnûnin).
Âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefsi tezkiye edici amel) işleyenler hariç.İşte onlar için kesintisiz ecir (mükâfat) vardır.
فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ ﴿٧﴾
95/TÎN-7 (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ yukezzibuke ba’du bid dîn(dîni).
(Ey insan!) Öyleyse bundan sonra sana dîni tekzip ettiren (yalanlatan) nedir?
أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ ﴿٨﴾
95/TÎN-8 (Meâlleri Kıyasla): E leysallâhu bi ahkemil hâkimîn(hâkimîne).
Allah, hakimlerin en güzel hüküm vereni değil mi?



1- İncire ve zeytine andolsun,

2- Sina dağına,

3- Ve şu emin beldeye (güvenilir şehre).

4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

5- Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.

6-Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.

7- Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir?

8- Allah hükmedenlerin hakimi değil midir?




وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ


Vet tîni vez zeytuni.


İncire ve zeytine andolsun.


1.ve: andolsun


2.et tîni: incir


3.ve: ve


4.ez zeytûni: zeytin



AÇIKLAMA


Bismillâhirrahmânirrahîm

4. âyetteki insanın yaratılışı ile ilgili olarak,

Sayın Onk. Dr. Nur Bâki Hoca:


1- İncir için spermleri, zeytin için de yumurta hücresini temsil ettiğini söylemekte ve sperm hücresinin, yumurta hücresine oranı, incir çekirdeğinin zeytin çekirdeğine oranına eşittir.

2- Turi sînîn'in, döllenmiş yumurtanın bağlandığı özel tüylü tepecik ve emin beldenin de rahim olduğunu ifade etmekte.

3- Ve de “Zeytin 'Kâbe'yi', incir de 'Peygamber Efendimiz (S.A.V) ümmetini' temsil ediyor.” da demekte.

4- Ve de “İnsan vücudu incir gibi çokluk sırrını, ruhumuz zeytin gibi teklik sırrını taşır.” da demekte.


Ayrıca,

* “Zeytin vahdeti (tek oluşu), incir kesreti (çokluğu, tüm varlıkları) temsil eder.” de denilmekte.


* “Zeytin ve incirin, fizik vücudun sağlığı için son derece önemli maddeler içerdiği vurgulanıyor.” diyenler var.



Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu'nun ana rahmindeki bebeğin hareketlerininde bu surede ima edildiğini söylüyor İncir sperm ve hareketlerini




zeytin kadın yumurtası beledil emin ana rahmi 4-5 ayette bebeğin dik duruşu sonra ters çevirildiği ima edilmekte.